Yeniçağ ile Star yazarları arasında 'ırkçılık' tartışması: "Türk" deme, "Oh" de!

Yeniçağ ile Star yazarları arasında 'ırkçılık' tartışması: "Türk" deme, "Oh" de!

Yeniçağ yazarı Arslan Tekin iki gün önceki yazısında "Müslümanlar arasında sadece türkçü değil, kürdcü, arabcı, farsçı, peştuncu, vs. her türlü kavmiyetçiliğe 40 yılı aşkın zamandır hep karşı çıkmış birisi olarak, bu gibi konularda, İslam’dan öğrendiğim  ve kesin doğrularım üzerinde polemiklere girmek uslûbum değildir" ifadesini kullanan Star yazarı Selahattin Çakırgil'e tepki gösterdi. Tekin, "Selahittin E. Çakırgil, 'Siyasî İslâmcılar'ın ağabeyidir. Bu Selahettin Eş, isim vermeden beni kavmiyetçilikle itham ediyor. Hepimizin bildiği Hucurât'ın 13. âyetini ve Veda Hutbesi'ndeki âyete muadil cümleyi, getirip önümüze koyuyor. Kaç defa bu âyet-i kerîme ve Veda Hutbesi üzerinde durduğumu hatırlamıyorum. Kur'ân'da Türk yok mu sayılıyor ki, siz yok sayıyorsunuz" diye yazdı.

Tekin "Salâhu'd-dîn Bey! Bütün kesin inançlılar gibi mezunsun: 'Türk' deme 'oh' de!" dedi.

Arslan Tekin'in "Selahattin E. Çakırgil! 'Türk' deme 'oh' de!" başlığıyla yayımlanan (20 Eylül 2016) yazısı şöyle:

Kesin inançlılara, bir şey anlatmak zordur; hatta imkânsızdır. Köşelerde "görevlendirilmiş" birkaç yazar var. Kafalarını "Türk"e takmışlar. "Türk" deyince, akıllarına "ırk" geliyor. Neden? M. Kemal "Ne mutlu Türk'üm diyene!" dediği için. Hesapları M. Kemal'le. Madem öyle; "Türk"ü çıkar aradan... Yok; M. Kemal'le "Türk"e vuracaklar. Kesin inançlı oldukları için sebep sonuç ilişkisini bilmezler; analitik düşünemezler. Doğruları saplantılarıdır.  "Türk"ü dar alana hapseden ırkçılar yok mu? Var. Bir Nihal Atsız herhâlde... Araştırsanız, o da "millet"e gelir, dayanır. Hatta "ümmet" mefhumunu da içine sokabilirsiniz. Atsız, dinden uzak; ama imam hatiplerin açılmasını canı gönülden ister. Yeter ki din, bezirgânların elinden öğrenilmesin! Atsız'ın küçük oğluyla din hususunda atışmamızı bu sütunda okuyanlarınız olmuştur.   Köşelerde "görevlendirilmiş" birkaç yazar demiştim. Din alıp satarlar.  Menfur 15/16 Temmuz Darbe Teşebbüsü, halkımızı titretti, kendisine getirdi; Türklüğe sahip çıkıldı. Devleti yönetenlerimiz de "Türk milletini/ümmetini" idrâk ettiler. (Söz Bilge Kağan'dan mülhem. Şimdi ona da "kâfir" diyecekler. Müslümanlık oraya kadar yayıldı da onlar mı kabul etmediler!)  Selahittin E. Çakırgil, "Siyasî İslâmcılar"ın ağabeyidir. Bu Selahettin Eş, isim vermeden beni kavmiyetçilikle itham ediyor. (Star, 19 Eylül 2016). Hepimizin bildiği Hucurât'ın 13. âyetini ve Veda Hutbesi'ndeki âyete muadil cümleyi, getirip önümüze koyuyor. Kaç defa bu âyet-i kerîme ve Veda Hutbesi üzerinde durduğumu hatırlamıyorum. Kur'ân'da Türk yok mu sayılıyor ki, siz yok sayıyorsunuz! Kimsenin kimseye üstünlüğü olamayacağı sarih. Bizim de söylediğimiz bu. Bir de "asabiyet" var. Açın İbn Haldun'u okuyun. Mukaddime'yi okumaya erinirseniz, İbn Haldun'un asabiyet tezi üzerine çok sayıda ilmî çalışma yapılmıştır, bulup okuyun. Aramayayım derseniz, hazırladığımız Mukaddime'nin başında, "asabiyet" üzerinde yapılmış çalışmaları değerlendirdik; okuyun. Anlamazsanız bana sorsun. Çünkü, isminizi yazışınızı izah etmemden dolayı, tahfîf maksadıyla da olsa, bana "bilge" diyorsunuz!  Madem isminize takıldınız, daha da açayım öyleyse... İsminiz Arapça isim tamlamasıdır. İsmi Arapçaya yaklaştırmak istiyorsunuz ama eksik yazıyorsunuz. Ben söyleyeyim: Salâhu'd-dîn. Latin harfleriyle tam karşılığını verebilmek için "s"nin ve "h"nın altına birer nokta koymalısınız. (Salâhu'd-dîn Bey! Bizim "bilgelik" meselesini, gazetenizin genel yayın müdürüne sorun; size anlatır.) Salâhu'd-dîn Bey! Benim söylemek istediğim, bu ülkede çokluk Türk'tür; asabiyet gereği de, ülke içindeki unsurlar "Türk" diye anılır. Bütün dünyada böyledir. Hiçbir İslâmcı, Türkiye dışında, asla mensup olduğu milleti silmeye kalkmamıştır. Siz İran'da yaşadınız (Hatırlatayım, sizinle Tahran'da karşılaşmıştım.), ben de bir Arap ülkesinde yaşadım. Mensubiyetini, asabiyetini yok sayanı gördünüz mü?  Size göre eserini halifeye sunan Kaşgarlı Mahmud kavmiyetçi, Alparslan - koyu bir hanefîdir, diğer mezheplere bile tahammülü yoktur- kavmiyetçi, padişahlara ders veren tefsir sahibi Vanî Mehmed Efendi kavmiyetçi... Böyle kavmiyetçiliğe can kurban! Salâhu'd-dîn Bey! Bütün kesin inançlılar gibi mezunsun: 'Türk' deme 'oh' de!

"Benim adımı nasıl yazmam gerektiğini öğretmeye kalkışacak kadar ‘bilge’ce tavırlarla.."

Selahattin Çakırgil, "Her kavmiyetçi, Sunnetullah’a aykırı düşer" başlığıyla yayımlanan (18 Eylül 2016) yazısında ise şu ifadelere yer vermişti:

'Din’, insanın hayata bakış ve yaşayış tarzını düzenlediği temel kavram ve kurallar bütünüdür. Yani, tek din yoktur, yığınla ‘din’ler vardır. 

Sözgelimi,  hümanizm, kapitalizm, liberalizm, komunizm ya da ateizm vs. gibi cereyanlar da bir din idi. Hattâ bu anlayışla, dinsizlik de bir dindir.  Türk Dil Kurumu’nun 1944’de basılan türkçe lugatında,  din böyle açıklanırken, bir örnek cümle de kurulup ‘Kemalizm Türk’ün dinidir..’  denilmişti.

Din’in genel tarifi açısından bu ifade yanlış da değildi. Çünkü, her yaşayış sistemi, evet, bir ‘din’dir.

***

İslam’a gelince..  Kur’an’ın ifadesiyle,  (Allah ındinde din, İslam’dır!). Ve, özü itibariyle bütün enbiyaullah / ilahî peygamberler eliyle insanlığa sunulan dinin ortak adı İslam’dır.

Esasen biz Müslümanların, ‘Amentü / İman ettim’ diye devamlı tekrarladığımız ‘bildirim’ metninde en özlü şekilde dile getirdiğimiz husus da, ‘Allah’a, meleklerine, Kitablarına ve resullerine, Âhiret Günü’ne, ve...’  (Amentu billahi ve...’ diye ezelden ebede kadar devamlı tekrarlıyacağımız ve bütün  insanlara bildirdiğimiz inanç sistemimizin temelleridir.

Ve inanırız ki, bugün Yahudilik veya Hristiyanlık gibi isimlerle anılan ‘din’lerin aslı da ilahî vahy’dir, ama onlar beşer tarafından zamanla bir takım tahrifata uğratıldığından, Kur’an o tahrifatı düzeltmiştir.

***

Bu din, bütün insanları, -evet, her ırktan, renkten, kavimden, cinsten bütün insanları-,  hiçbir fark gözetmeksizin,  maddî hamuru itibariyle aynı seviyede görür ve bütün insanlar dünyaya hürr ve eşit olarak dünyaya gelir/ gönderilirler.

Bu ilahî ölçülerin dışına çıkıldığında sadece ortaya farklı yorumlar çıkmakla kalmaz ve düşmanlıklar, kan dökmeler ve haram yol ve yöntemler çıkar.

Bu da insanları kavimlerine göre ayırıp, birbiriyle haram ve korkunç şekilde boğuşturan ırkçı, faşist- şovenist yaklaşımlardır.  Çünkü,  bütün ırk, renk, kavim veya cins farklılıkları, Yaratıcı’nın takdiridir, Sunnetullah’ın gereğidir ve O’nun hükümlerine göre de bu farklılıklara bir değer yüklenemez. Değer farklılığı, ancak taqvâ ve fazilete göre belirlenir.  Onun ölçüsünü de Kur’an bildirir, her Müslümana..

‘İnne ekremekum indallahe etqakum..’  (En üstününüz, Allah’ın hükmüne karşı çıkmaktan en çok sakınanızdır. Hucûrat-13 meâlinden..)

Vedâ Haccı Hutbesi’nde de Resul-i Ekrem’, ‘Ey insanlar hepiniz Âdem’in çocuklarınız, Âdem ise topraktandır.’  buyuruyordu.

Nitekim,, camilerde sıkça tekrarlanan bir nebevî hadis ‘rivayet’: ‘Arab’ın acem’e (yani arab olmayanlara), arab olmayanın da arab’a üstünlüğü asla sözkonusu değildir.’

***

Müslüman olarak bizim insana bakışımızın  temel kriteri, ölçüsü günlük hadiselerin sevkıyle hislerimizle,  sevgi, nefret ve düşmanlık duygularımızla değil, temelde bu bakış açımıza göre şekillenir; böyle olmak zorundadır.

***

Dikkatli müslümanlarca zaten bilinen bu hususları burada niye mi tekrarlıyorum?

Bir kavmiyetçi fikirleri yayan ve yücelten bir gazetede,  14 Eylûl günü yazdığım ve ‘Biz Milletiz.. Bir inanç toplumuyuz..’ konulu yazıma, isim zikrederek ve bir çok şeyi çarpıtarak ve hattâ Kur’an’da filanca âyetlerde ‘türk milleti’nin yüceltildiğinden  söz edilerek, kavmiyetçilerin  -bana göre- temelden yanlış görüşleri etrafında şahsıma, birilerince saldırıyı esas alan bir yazı yazılmış.. Hattâ, benim adımı nasıl yazmam gerektiğini öğretmeye kalkışacak kadar ‘bilge’ce tavırlarla..

***

Tekrar edelim, kavimler sunnetullah’ın gereğidir; karşı çıkılan, kavimler değil, kavimleri yücelten veya aşağılayan anlayışlardır.

Müslümanlar arasında sadece türkçü değil, kürdcü, arabcı, farsçı, peştuncu, vs. her türlü kavmiyetçiliğe 40 yılı aşkın zamandır hep karşı çıkmış birisi olarak, bu gibi konularda, İslam’dan öğrendiğim  ve kesin doğrularım üzerinde polemiklere girmek uslûbum değildir.

Her görüşü dinlerim, ama, başkasının değil, kendi yolumun sonucuna katlanmayı tercih ederim.