Yeniçağ yazarının iddiası: ‘Duruş’ kitabı Davutoğlu’nun kuracağı partinin de kuruluş manifestosudur

Yeniçağ yazarının iddiası: ‘Duruş’ kitabı Davutoğlu’nun kuracağı partinin de kuruluş manifestosudur

Yeniçağ yazarı Orhan Uğurlu, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun konuştuğu ve kendisinin katıldığı bir konferansı köşesine taşıdı. Burada Davutoğlu’na "Sayın Başbakan Türkiye'de yeni bir siyasi oluşum düşünüyor musunuz?” sorusunu yönelten Uğurlu, "Orhan Bey, bir gün basın toplantısı yapacak olursam istediğiniz soruyu sorabilirsiniz” cevabını aldı. Uğurlu’ya göre Davutoğlu’nun ‘Duruş’ isimli kitabı, kuracağı yeni partinin de kuruluş manifestosu.

Öte yandan Uğurlu, dün akşam TV5'te yayınlanan "Kulis Ankara"ya konuk oldu. Uğurlu, yazısındaki ifadeleri programda tekrarlarken eski FOX TV Ankara Temsilcisi Sedat Bozkurt, "Ben Ahmet Davutoğlu’nun yanındaki insanlarla görüştüm. Ahmet Davutoğlu parti kuracak. Örgütlenme kabiliyeti yüksek ve kendi kabiliyetlerine uygun insanlara irtibat kuruyorlar ve parti kuracaklarını söylüyorlar" dedi.

Uğurlu’nun bugünkü yazısı şöyle:

Yeni parti çalışmalarını sürdüren eski Başbakan Prof. Dr. Ahmet Davutoğlu'nun Ankara'da verdiği konferanstaki konuşmalarının birinci bölümü müthiş ilgi gördü.

Yeni parti gerekli mi? AKP'de lider değişimi mi olur?

Bu soruya yazımın sonunda yanıt vereceğim ama Davutoğlu'nun çok önemsediğim mesajlarının kalan kısmını özetleyerek vereyim.

Davutoğlu, "Ulusal, küresel boyutta ciddi sıkıntılar yaşanıyorsa nerede ve nasıl bir yolla takip etmek gerek burada ilkeleri zikredeceğim" dedi.

Davutoğlu'nun konferansında ve "Duruş" kitabında ortaya koyduğu şu ilkelerin neden çok önemli olduğunu yazımın sonuç bölümünde okuyacaksınız.

İşte bu ilkeler:

Birinci ilke, içselleştirme kabiliyeti. Tarihteki bütün devletleri incelediğinizde devletlerin en uzun süreli yaşamalarının en önemli prensiplerinden biri budur.

Şeyh Edebali, Türkmenleri yaşat ki devlet yaşasın demiyor, Müslümanları yaşat ki devlet yaşasın demiyor. İnsanı yaşat ki devlet yaşasın diyor.

İkinci ilke, Türkiye'de hukuk meselesinde yaşadığımız en büyük şeylerden birisi vicdanlarıyla hükmeden hâkimlerimizin eksikliğidir.

Başbakanlığımda FETÖ'nün hâkimiyetini kırmak için değişik gruplar 'yargıda birlik' oluşturdular ve ziyarete geldiklerinde 'Bir daha bizim karşımıza gelirken herhangi bir topluluğa yakın hâkim veya savcılar diye çıkmayın' dedim.

Üçüncü ilke, devlet adamı vatandaşa baktığında demokrasilerde oy versin vermesin ama seçim bittiği anda bütün vatandaşlar devlet adamı huzurunda eşittir.

Dördüncü ilke, iç tutarlılık. İç tutarlılığı şeffaflık ile tespit ederiz. Biz bunu yaşadık. İç tutarlılığın olmadığı kavramı söyleyeyim size oda takiye.

FETÖ'nün sadece bir teşkilatı yok bir ahlakı var. O ahlak virüs gibi topluma yayıldığında FETÖ'nün teşkilatını yok etseniz de FETÖ'nün zihniyeti hâkim olmaya devam eder. Bugün Türkiye'de maalesef takiye denilen şey sosyal hayatta en çok görülen hususlardan bir tanesi.

Beşinci ilke, çıkar optimizasyonu. Bütün çıkarlar belli bir elde toplanmaya başlanmışsa orada düzen olmaz. Geçici bir düzen olur ama kalıcı bir düzen olmaz.  

Altıncı ilke, temsil güç dengesi ve uygulama. Düzen kurmak için güç şarttır. Bir güç gerekir ama önemli olan şu o gücün ahlaki özü nedir nasıl denetlenecek?

Problem nedir? Güç nasıl organize olacak ve nasıl denetlenecek? Ama güçlü bir devlet zayıf bir vatandaş olursa buradan otokrasi çıkar. Vatandaşların haklarının devletle buluştuğu yerde meşruiyet doğar.

Yedinci ilke, düzenin olmazsa olmazlarından bir tanesi de kurumsallaşmadır. Kimlerin hangi rolü üstlendikleri belli olmadığı bir kurumsallaşma krizi yaşıyoruz.

Onurlu insan

70'li yılları yaşayan herkes sağcımız da, solcumuz da hepimiz hangi ideoloji olursa olsun bağımsız bir ülke, güçlü bir devlet amaçlardı.

Ya da 12 Eylül'de hangi gerekçeyle, hangi yanlış yollarla idam sehpasına götürülmüş olursa olsun o gençleri rahmetle anıyorum. Çünkü bir idealleri vardı. 

Bu nesil birikmiş bir sistemik deprem içerisinde yaşıyor.

Konuşmaktan korkan, düşündüğünü ifade etmekten çekinen, her ortamda farklı şeyler söyleyerek sahip olduğu makamı mevkiyi korumaya çalışan insanlardan şahsiyetli bir toplum çıkmaz."

Kindar ve dindar nesil yerine yeni tanım

Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, "Kindar ve dindar bir nesil yetiştirmeliyiz" demişti.

Davutoğlu'nun "yeni nesil" tanımı ise şöyle oldu:

"Kendi ülkesine aidiyeti güçlü olan ve herkese bu aidiyet duygusuyla bakan, iç tutarlılığı tahkim edilmiş olan, takiyeyi değil şeffaflığı savunan ve yaşayan, kamu çıkarını kendi çıkarından önce düşünen, kurumsal yapıların yaşaması için özel ve toplumsal hayatından gerekli fedakârlıkları yapabilen bir yeni nesil oluşturmamız gerekli."

SONUÇ

Konferans bitiminde hemen sordum:

-Sayın Başbakan Türkiye'de yeni bir siyasi oluşum düşünüyor musunuz?

Davutoğlu, "Orhan Bey, bir gün basın toplantısı yapacak olursam istediğiniz soruyu sorabilirsiniz. Burası  konferans olduğu için bu soru muhtevayla ilgili olmadığı için isterseniz bu soruyu yok addedelim" diye yanıt verdi.

Davutoğlu konferansı iki önemli mesaj ile bitirdi:

"Birinci olarak; aidiyet duygumuzu güçlendireceğiz. Kimse bu ülkede kendini ötekileştirilmiş, yabancılaştırılmış görmeyecek.

İkinci olarak; şeffaflık, özgürlük, düşünce özgürlüğü, ifade özgürlüğü bir insan bunları yapamadığı zaman ruhunun daraldığını hisseder, huzur hissedemez. Herkes fikrini ifade edebilir ve kınanamaz bir ortam olursa dışarıdan ne gelirse gelsin ortak akla sahip olan bir milletin iradesini ezip geçemez."

Değerli okurlarım, sorum yok addedildi ama bu elbette yorum yapmamı engellemez.

Sonuç olarak söylemem şu ki Davutoğlu'nun "Duruş" kitabı kuracağı partinin de kuruluş manifestosudur.