Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, TSK'daki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimiyle ilgili olarak "Her kim ki amasız, fakatsız, 'darbe' demekte zorlanıyorsa o da darbenin bir parçasıdır" dedi. Türkiye'nin tam üyelik için 53 yıldır Avrupa Birliği (AB) ile müzakere yürüttüğünü hatırlatan Erdoğan "Bizim insan haklarıyla, demokrasiyle, hukukun üstünlüğüyle hiçbir sorunumuz yoktur. Biz bunları AB için değil, kendi vatandaşımız istiyor diye hayata geçiriyoruz, geçireceğiz. AB Türkiye'yi tam üye yapacaksa önünde hiçbir engel bulunmuyor, akıl dışı bahanelerle bizi oyalayacaklarını sanıyorlarsa yanılıyorlar. Artık bu oyunun sona geldik, bunu biliyorlar. Kurnazlık yapmasınlar" dedi.
ABD yönetiminde "çok başlılığın" hakim olduğunu savunan Erdoğan, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin (TSK) Cerablus'a yönelik havadan ve karadan düzenlediği Fırat Kalkanı operasyonuyla ilgili olarak şöyle konuştu:
"ABD yönetiminin bir kısmı Suriye ve Irak'ta YPG ile ortak çalışma yürütürken bir kısmı da bize yakın politikalar izlemeye çalışıyor. Başkanlık seçiminden kaynaklanan bu sorunun bize zarar vermemesi için gayret göstermeye devam edeceğiz. ABD'nin 11 Eylül saldırısında ölen neredeyse üç bin kişinin yakınlarının Suudi yetkililere dava açabilmesini sağlayan bir yasal düzenlemeyi kabul etmesi talihsizliktir. Bu yanlıştan bir an önce geri dönülmelidir."
Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın TBMM'nin 26. Dönem ikinci Yasama Yılı'nın açılışında yaptığı açıklamalar şöyle:
Sayın başkan, değerli milletvekilleri, TBMM'nin 26. Dönem ikinci Yasama Yılı'nın açılışında sizleri en kalbi duygularımlar selamlıyorum.
Bugüne kadar TBMM çatısı altında görev yapmış tüm milletvekillerimizi saygıyla yad ediyorum. Gazi Mustafa Kemal başta olmak üzere herkesi rahmetle anıyorum. 23 nİSAN 1920 gününden bugüne geçen sürede TBMM için pek çok önemli dönüm noktası vardır. Darbe girişimi sırasında derhal bu salonda toplanan ve milletimizin sokaklara dökülerek gösterdiği tepkiyi mecliste ortaya koyan siz değerli milletvekillerimize şükranlarımı sunuyorum. Milletvekillerimiz darbe girişimi karşısında onurlu bir duruş gösterdiler, buraya sahip çıktılar. Bu onurlu tavır hainler tarafından defalarca taciz edildi, bedeli tanklarla kuşatılması olarak ödendi. Meclisimiz kurtuluş savaşından sonra ikinci defa gazi unvanına sahip oluyor. Esasen o gece sokakları, meydanları, darbecilerin hedef aldığı tüm mekanları kuşatan milletimiz gazilik sıfatı hak ediyor. On milyonlarca vatandaşımıza borcumuzu asla ödeyemeyiz. Bu süreçte Türkiye bir avuç hainin dışında, tüm dünyaya, tarih boyunca örnek gösterilecek bir özgürlük ve demokrasi dersi vermiştir. Milletimiz terör örgütlerine olduğu gibi darbe heveslilerine de ülkesini bırakmayacağını gösterdi. Şu salonda bulunan milletvekillerimizin tamamının millete borcu olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız. Daha çok çalışmalı, daha çok üretmeliyiz. 15 Temmuz şehitlerimize bir kez daha Allah'tan rahmet, milletimize baş sağlığı diliyorum.
Çarşamba günü yaptığımız MGK toplantısında bu tarihin 15 Temmuz özgürlük ve demokrasi günü olarak resmi bayram olmasını tavsiye ettik. Şehit yakınlarımıza ve gazilerimize her türlü destek veriliyor. Bir kez daha ifade ediyorum, 15 Temmuz'u unutmamak ve unutturmamak mecburiyetindeyiz. Bunun için okullardaki ders müfredatları, belgesellere, filmlere kadar her mecrada 15 Temmuz'un işlenmesini teşvik etmeliyiz. Bu mücadelede yorulan herkese şunu tavsiye ediyorum; şehitlerimizin listesini önünüze koyun, resimlerine bir bakın. O gece çekilen görüntüleri izleyin. Orada 15 Temmuz darbesinin herhangi bir siyasi, sosyal, ekonomik grubun değil, sıradan insanların engellediğini göreceksiniz. 15 Temmuz'da sokaklarda şehadete koşan insanların ne korumak zorunda olduğu malı mülkü, ne unvanı ne de başka bir çıkarı vardır. Bu insanlar sahip oldukları maddi varlıklar uğruna değil, inançlarına, imanlarına, özgürlüklerine sahip çıkmak için sokaklara dökülmüşlerdir. O gece milyonlar "tek millet, tek bayrak, tek vatan, tek devlet" ilkeleri için ölüm kusan silahların üzerine yürümüşlerdir. Darbe girişiminin anlaşılmasının hemen ardından önce benim sonra Başbakanımızın yaptığı çağrılar, zaten sokaklara dökülmeye başlayan milletimizin hissiyatından başka bir şey değildir. 15 Temmuz'da yaşananları senaryo, oyun, "Böyle darbe mi olur" diyerek küçümsemeye çalışanlar oldu. Her kim ki amasız, fakatsız, lakinsiz "darbe" demekte zorlanıyorsa, veya hiç diyemiyorsa o da darbenin bir parçasıdır ya da gönüllü destekçisidir.
Bu vesileyle bir kez daha Yenikapı'da sergilenen bu güzel manzaraya iştirakleri için katılan herkese teşekkür ediyorum. Türkiye'nin geleceği söz konusu olduğunda nasıl tek ses olunabildiğini gösteren Yenikapı ruhunun korunması çok önemlidir, benzerlerinin Meclis'te de tekrarlanacağını ümit ediyorum. "Kimsenin tek görüşte olun" deme hakkı yoktur, tarz farklılıkları elbette olacaktır, bizden beklenen ülkemizin bekası konusunda birlik olmamız, dayanışma içinde olmamızdır. Vatanımızın tekliği, bayrağımızın yüceliği konusunda ortak noktada buluşamıyorsak orada bir sorun var demektir. Yenikapı ruhunu ortak noktada buluşması açısından önemsiyorum.
Türkiye FETO ile birlikte PKK ve uzantıları ile, DEAŞ'ın da yoğun saldırılarına maruz kalıyor. Suriye ve Irak'ta sıkışan DEAŞ, Türkiye'ye saldırılarıyla kendine alan açmaya çalışıyor. Aynı şekilde PKK terör örgütünün geçtiğimiz yılın temmuz ayından bu yana gerçekleştirdiği eylemler, bölge halkının belirgin bir şekilde bu örgüte cephe almasını sağlamıştır. Bölge halkına hayatı adeta zehir eden örgüt, şimdi sınırımızın ötesindeki projelere destek vermek için adım atıyor. Bu eylemlerde şehit olan askerimiz, şehidimizin kanlarını, teröristleri kat ve kat fazla sayıda imha ederek yerde bırakmıyoruz, ancak PKK terör örgütünün Türkiye'nin dikkatini dağıtmaya çalıştığı, bölge halkı tarafından da teşhis ediliyor. Bu hain yapının eylemlerine bölge halkının katılımı 10'da biri dahi bulmayacak şekilde düşmüştür, bağını büyük ölçüde koparmıştır. Güvenlik güçlerimizin yürüttüğü operasyonlar bölge halkı tarafından da destekleniyor. Vatandaşlarımızın mağduriyetini gidermek için yoğun bir çaba içerisindeyiz inşallah önümüzdeki dönemde de ülkemizin ve milletimizin birliği, huzuru, güvenliği konusunda hep birlikte olumlu durumlara iştirak edeceğiz. 15 Temmuz'u derhal bir milat haline dönüştürmeliyiz. Tüm terör örgütlerine karşı hep birlikte kararlı bir mücadele yürütmeliyiz. Son yıllardaki tecrübelerimizden ve özellikle darbe girişiminden gerekli dersler çıkararak ülkemizi geleceğe hazırlamalıyız. Suriye ve Irak'taki gelişmeler ülke içerisinde yaşadıklarımızdan bağımsız değildir. Elbette bunun bir güç ve imkan işi olduğunu biliyoruz. Elbette Türkiye bugünkü seviyesine ulaşmamız olsaydı, 90'ların düzeyinde kalsaydı iç ve dış saldırılar karşısında bu kadar büyük bir mücadele yürütemezdi.
Ülkemizin önünü açacak, 2023 hedeflerimize ulaşmaya katkı sağlayacak her hususta meclisimiz öncü olmalıdır. Kapsamlı bir anayasa değişikliğini süratle hayata geçirmeliyiz. Meclis çatısında süren çalışmaları olumlu bir adım olarak değerlendiriyorum. Meclisimizin uzlaşmayla bu kapsamlı çalışmayı yürütecek bir umut filizlendi. Meclis ve milletvekilleri ne kadar etkin çalışırsa itibarları da o kadar artacaktır. Tüm sorunların yegane çıkış yolunu milli irade olarak gören bir cumhurbaşkanı olarak anayasa çalışmalarını destekliyorum.
Doğrudan cumhurun oyuyla seçilmiş bir Cumhurbaşkanı olarak anayasada tanımlı sorumluluklarımın farkındayım. İlk defa karşılaştığımız bu yeni durumun böylesine kritik bir dönemde yaşanması önemlidir. Sorumluluklarımı yerine getirmek için gece - gündüz çalıştım, çalışmaya devam ediyorum. Her yeni durum gibi doğrudan milletin oyuyla seçilen cumhurbaşkanlığı makamımla ilgili zaman içinde beliren sorular da ortadan kalkmıştır. Milletiyle uyum içinde bir cumhurbaşkanlığı vazifesi icra ettiğimi düşünüyorum. Anayasal görevlerimi ve milletimin beklentilerini en iyi şekilde karşılamak için çalışmaya devam edeceğim. Burada hedef alınan şahsım değil, milletimizin hür iradesiyle yaptığı tercihtir. Benim gibi milletimizin oyuyla seçilen milletvekillerinin şahsıma yönelik eleştiri yapmaya hiç ama hiç hakkı yoktur. Bu anlamsız sorunun da geride kalacağına inanıyorum.
Daha önce Afganistan'ın harap olmasına yol açan El-Kaide'den türeyen DAEŞ, Suriye'nin sebebi değil, sonucudur. Suriye'nin on bin kişiden oluşan DAEŞ'ten arındırılamaması akla yatkın değildir. Aynı durum Irak için de geçerlidir. DAEŞ, herkesin kullandığı elverişli bir malzemeden ibarettir. Bölgenin inanç, mezhep ve etnik köken fay hattında gerçekleştirilmeye çalışılan kırılmalar DAEŞ örtüsü altında gizleniyor. Türkiye, bin yıllık ortak tarih ve kültür birlikteliğinin gereği olarak bölge halkına karşı tüm insani görevlerini eksiksiz yerine getirmektedir. Yaklaşık 3 milyon mülteciyi ülkesinde bulunduran Türkiye'nin çabaları herkes tarafından takdirle karşılanıyor. Ancak AB ülkeleri mültecilere kucak açmak yerine kapıları kapatarak sınıfta kalmışlardır. Her masum canın hesabını, ilkeleriyle çelişen ülkeler ve toplumlar vermek zorunda kalacaktır. Hiçbir politik hesap insanların hayatlarından daha önemlidir. Sınırlarımızın içinde ve dışında insani görevimizi yerine getirmeye devam ederken uluslararası toplumu da ikaz etme görevimizi sürdüreceğiz.
Fırat Kalkanı, bölge insanıyla başlattığımız meşru bir operasyondur. DAEŞ denen örgütün, 14 yaşındaki çocuğu canlı bomba olarak Gaziantep'teki bir kına törenine göndermesi ve 56 vatandaşımızın hayatını kaybettiği, 100 kişinin yaralandığı saldırı bizim için bardağı taşıran son damla olmuştur. Hedefimiz bu bölgede 5 bin km2 büyüklüğünde terör örgütlerinden arındırılmış bir güvenli bölge oluşturmaktır. Böylece terör sorunu da mülteci sorunu da çözüme ulaşacaktır. Girdiğimizde 2 bin olan Cerablus halkı şu an 41 bine yaklaştı. Demek ki Cerablus halkı evine dönüyor.
Operasyonun başarıyla sürmesi, Suriye'de DEAŞ ile mücadelenin gerekli desteğin verilmesiyle bu ülkenin çocuklarıyla da yürütüleceğini göstermiş oldu. Bir başka terör örgütüyle DAEŞ'i yenme planları geçerliliğini yitirmiştir.
Musul'un hemen kuzeyinde Tel-Afrin var, burası da Türkmenlerden oluşuyor. Musul'a yapılacak bir operasyonun Tel Afrin'i de hedeflediğini belirtmek isterim. Türkmen ve Arap güçlerin desteklenmesiyle Musul'un DAEŞ'ten temizlenebileceğini düşünüyorum. Türkiye olarak masanın dışında kalamayız. Bu sınırlarda 911 km Suriye'de, 350 km Irak ile sınırı olan ülke Türkiye'dir, seyirci kalamayız. Bunun kararını da işte burası verir. Türkiye olarak kendi sınırlarımız içinde huzur ve güven içinde olmak istiyorsak sınır güvenliğimizi sağlamak mecburiyetindeyiz.
Devletler arası münasebetler, pek çok yönü olan karmaşık ilişkilerdir. Türkiye'nin son dönemde artan bölgesel ve küresel etkinliğini diğer ülkelerle olan ilişkilerini grift hale getirmiştir. ABD, Rusya, AB ile olan ilişkimiz, değişik dönemlerden geçiyor. Rusya ile geçtiğimiz yılda kaldığımız talihsizlik, Haziran ayı itibariyle düzelmeye başladı. Bu ülkeyle olan ilişkilerimizin eski seviyesinin de üzerine çıkarmayı hedefliyoruz. Benzer bir süreci İsrail ile yürütüyoruz. Mavi Marmara konusunda her şartımızı karşılayan İsrail ile ilişkiler gerçekleştirmeye çalışıyoruz. ABD ile geleneksel ittifaklarımız doğrultusunda ilişkilerimizi sürdürmeye çalışıyoruz ancak ABD yönetiminin bir kısmı Suriye ve Irak'ta YPG ile ortak çalışma yürütürken bir kısmı da bize yakın politikalar izlemeye çalışıyor. Başkanlık seçiminden kaynaklanan bu sorunun bize zarar vermemesi için gayret göstermeye devam edeceğiz. ABD'nin 11 Eylül saldırısında ölen neredeyse üç bin kişinin yakınlarının Suudi yetkililere dava açabilmesini sağlayan bir yasal düzenlemeyi kabul etmesi talihsizliktir. Bu yanlıştan bir an önce geri dönülmelidir.
Ekim ayı Avrupa Birliği ile ilişkilerimiz bakımından önemli bir tarihtir. Avrupa Birliği'nin ülkemize verdiği vize serbestisi uygulamasının bu ay uygulamaya girmesi gerekiyor. Terörle mücadelenin sürecin ön şartı olarak kabul etmeye çalışıyorlar. Bu durum, AB'nin verdiği sözü tutmama isteğinin ilanıdır. Ve yine açıkça söylüyorum, kendileri bilirler. Türkiye, AB ile ilişkilerinde hep veren taraf, hep sözünü tutan taraf olmuştur. Demokratik ve ekonomik kriterleri Türkiye ile mukayese edilemeyecek ülkeler tam üye yapılırken, bizi 53 yıl bekletmeleri AB'nin gerçek niyetini göstermiştir. Diplomatik cambazlıklarla üste çıkmanın gereği yoktur. AB yetkilileriyle birlik içinde etkin olan ülkelerden açık, şeffaf bir ikrar bekliyoruz. Kafalarındaki farklı niyetlerin günahını bizim üzerimize yıkmaya çalışmaktan vazgeçsinler. Bizim insan haklarıyla, demokrasiyle, hukukun üstünlüğüyle hiçbir sorunumuz yoktur. Biz bunları AB için değil, kendi vatandaşımız istiyor diye hayata geçiriyoruz, geçireceğiz. AB Türkiye'yi tam üye yapacaksa önünde hiçbir engel bulunmuyor, akıl dışı bahanelerle bizi oyalayacaklarını sanıyorlarsa yanılıyorlar. Artık bu oyunun sona geldik, bunu biliyorlar. Kurnazlık yapmasınlar.