“Devlet biziz. Devlet bizsiz olur mu, biz devletsiz olabilir miyiz?” isyanıyla Yeşil Yol direnişinin simge isimi haline gelen Rabia Ana, “Kitap değil, hayat okumuşuk biz” diyor bilgece, “Kendimuz zaten yeşiluk. Yolun yeşilu olur mu?” dedi.
Rabia Ana ile konuşan Cumhuriyet yazarı Pınar Öğünç, "Çok tehdit almış. Susması için teklifler gelmiş, anlatmıyor" diyor.
Rabia Ana'nın görüşlerine de yer veren Öğünç'ün Cumhuriyet'te "Kendimuz zaten yeşiluk, yolun yeşilu olur mu?" başlığıyla kaleme aldığı (28 Eylül 2015) yazısı şöyle:
Kuşaklar değişse de yaylalardan konuşurken bütün gözler parlıyor. Havasını suyunu övüyorlar, ahbaptan söz eder gibi ismiyle hayvanlarını anıyorlar, köyden yaylalara sekiz saat süren patika yürüyüşlerini, hiçbir eğlentide tadını bulamadıkları “yayla neşesini” anlatıyorlar. “Nerede o neşe şimdi” dertleniyorlar.
Devletin zor gücü yeri geldiğinde bir dozer kılığında dolaşıyor ortalıkta. Doğu Karadeniz’de sekiz ilin yaylalarını denizden iki bin, üç bin metre yükseklikte birleştirmeyi, bu şekilde yeni bir turizm havzası oluşturmayı hedefleyen Yeşil Yol projesi yaz başından beri yöre halkını yol makinelerinin önüne döktü. Jandarma destekli yol açma çalışmaları defalarca durdu, eylemlerin tüm Türkiye’de duyulmasıyla zafer kazanılmış da proje rafa kalkmış hissi oluştu.
Lakin Yeşil Yol’a direnenlerle hayata geçirmek isteyenler aynı fikirde. Geçen haftalarda AK Parti Rize Milletvekili Hasan Karal, Yeşil Yol’un durmadığına dair beyanat verdi. Fırtına İnisiyatifi zaten aynısını söylemeye çalışıyor. Zira devasa yol açma aleti ‘ekskavatör’ bozulduğu için Samistal Yaylası’ndan gitmişti sadece.
Kimsenin akıl sır erdiremediği, en az dokuz metrelik yayla yollarının açılması biz oradayken de sürüyordu. Sit ve Milli Park alanı olan Galer Düzü’nde istinat duvarları Çin Seddi gibi yükselmekteydi. Gördük, Kara Bela namlı yörede şampiyonluklar sahibi bir boğa, duvarın arkasında kalmış böğürüyor. Neden? Duvarlar yüzünden aşağı inemiyor. Hayvan sahiplerinin temel derdi bu.
Yeşil Yol’da Kara Bela gibiler için de bir proje konuşuluyor ama. Bölgede meşhur boğa güreşleri için bir “arena” planlanıyor. Stadyum şeklindeki arenanın turist çekeceği düşünülüyormuş.
“Yol medeniyet demektir”, yine harekete geçen Yeşil Yol’u destekleyenlerden sık duyduğunuz bir cümle. Fakat zaten yola kesinlikle karşı olduğunu söyleyen yok. Misal Çamlıhemşin’den Samistal’e uzanan üç buçuk saatlik yol, hakikaten böbrek taşı düşürtüp bel fıtığı azdıran cinsten. Amlakit Yaylası’nda 80’lerinde bir amca, “Yoldan geldikten sonra 10 gün yanlarım ağrıyor” diye yakınıyordu. Herkes, hem de hevesle var olan yayla yollarının onarılmasını istiyor. Karşılarındaki proje ise çift şeritli otoyol ve yaylaları birleştirmek için de örneğin 2800 metreye oyulacak yenileri. Böylesi bir hazırlığın ardında asıl hedefin maden aramak olduğuna dair kuşkular mevcut. En azından “müjdelenen” otellerin, motellerin, yaylaların yapısını değiştireceğinden endişe ediliyor.
Yeşil Yol’a karşı çıkanların ekoturizme değil kitle turizmine itirazları var. Turizme uzak değiller, hatta her yaştan insandan unutamadıkları çadırlı turist hatıraları dinleyebiliyorsunuz. Kavrun Yaylası’ndan Heva Reyhan, çocukluğundan bir anıyı, giderken teşekkür için bıraktıkları kap kacağı “turist tabağı” diye senelerce kullandıklarını anlatıyor gülerek. Ama hedeftekiler hakikaten yayla için gelmiş çadırlı, dolayısıyla “çulsuz” turistler değil.
Sisten güneşin yüzünü on gün göstermeyebildiği, yağmurun haftalarca kesilmediği, senede ancak üç ay çıkılabilen yaylalara kitle turizmi planlamak, tabiatı hafife alan, gülünç de bir heves taşıyor. Trabzon Havalimanı’ndan başlayarak her yer Arapça ilanlarla dolu; arazi satın alan birtakım Arap şirketlerinin adı dolanıyor.
Tahribat mümkün ki katakulliler düşünülmüş. ÇED raporundan sıyırmak için 19 km’lik ihaleler açılmış örneğin; 20 km olsa rapor şart. Ağaç yetişmeyen yükseklikler inatla orman statüsüne alınmak isteniyor. Böylelikle hem mera olmaktan çıkacaklar, hem de malum, kâğıt üzerinde “orman statüsünü” değiştirmek kolay.
Yeşil Yol, neoliberal ekonomi politikalarının doğurduğu bir sorunsalı da önümüze koyuyor: Yayla mülkiyeti. Kimi İpek Yolu’nun parçası olan kadim yaylalar kime aittir? Aslen yüzyıllardır o yaylalara gidenlere. İzinsiz taş oynatan (tanıdığı yoksa) yargılanıyor zaten. Yayla ve tapuyu bir araya getirmekse bu politikaların ürünü. Meraları, köylerin ortak alanlarını, yaylaları kolektif mülkiyetten uzaklaştırmak yeni rant alanları açtığı gibi hayvancılığın da sonunu getiriyor. Şu anda “yayla yağı” diye orada burada satılanların çoğu sahte örneğin. Gerçi karşı taraf da hayvancılık bitti, yaylalar yazlık olarak kullanılıyor argümanıyla hareket ediyor. Peki neden? Karadenizlilerin Türkiye içindeki ya da dışındaki “gurbetçilik” hikâyelerini, göç nedenlerini dinlemek gerekiyor. Rusya’da mesleğin sırrına ermiş Hemşinli fırıncılar, pastacılar ayrı, kocaman bir mevzu örneğin.
Sabah 7 gibi ot bağlıyor Rabia Özcan. Yeşil Yol direnişinin simge simalarından o, “Devlet biziz. Devlet bizsiz olur mu, biz devletsiz olabilir miyiz?” diye haykırmıştı yol makinelerinin önünde. Çok tehdit almış. Susması için teklifler gelmiş, anlatmıyor. “Kitap değil, hayat okumuşuk biz” diyor bilgece, “Kendimuz zaten yeşiluk. Yolun yeşilu olur mu?”
Özcan 11 yaşından beri katırcılık yapıyor, o yaşlarında kahvede babasına yardım etmişliği var. Lafını esirgemeden büyümüş. “Kaynatama bile” diyor şimdi. Horoncu, horon idare ediyor yani. Çok karıştığı için kocasından ayrılmış; o “Severek aldum, sinirimi bozunca şutladum” diye açıklıyor. Kılıçdaroğlu kendisini aradığında “Sen de bir hükümet kuramadın. Akılli olmayacaksan kurma zaten” diye çıkışmış. Gerçi normal konuşması bu Rabia Hanım’ın. “Damarımı kessen Ecevit” diyor; çocuklarının isimleri de ondan zaten. Ama CHP’nin milletvekilliği teklifini de reddetmiş, yaylaların vekili olduğunu söylüyor.
Yeşil Yol taraftarları nedense gazetecilere konuşmaktan imtina ediyor. Samistal’de tanıştığımız Ali Bayraktar kadar coşkulu yol seven var mıdır bilmiyorum. Bayraktar eski DYP Hemşin İlçe Başkanı olarak 90’lardan beri Kavrun- Samistal yolu için nasıl uğraştığını anlattı önce belgelerle. “Bu yol dayatılmıyor, istediğimiz için yapılıyor” diyor. AK Partili değilmiş ama yol yüzünden oy verecekmiş. Ona göre temel mesele Hemşinlilerle Çamlıhemşinlilerin çekişmesi. Elindeki belgede görünen 5 metreyi soruyorum, açılan kimi yollar 11-12 m çünkü. “Araziye göre genişleyebilir” diyor.
Yolun yaylanın bir km uzağından geçmesi, içeri trafik ve otel sokulmaması önemli onun için. Şu an durdurulan inşaat 300-400 metre yakına gelmiş halbuki; trafik ve otel kısmı için de devlete güvendiğini söylüyor. “Asıl doğacı biziz, araba sokmak isteyeni dövdüm geçen gün” diyor. Öyle bir doğa sevgisi.
Bu iştahı da, devlete bu denli güveni de anlamak istiyorum. “Ben de devletin bir bireyiyim. Anayasayı ezbere bilirim. Devletin yanlışları olmadı mı, oldu” diyor. “Bir HES meselesi. Hepsi yanlış bence. Kentsel dönüşüm projeleri var, onlar da yanlış” diye devam ediyor. Bir ara da 500 ağaçlık arazisine kadastronun el koyduğunu anlatıyor. “Kürt olsa isyan ederdi, bize ‘helal olsun’ demeleri lazımdı” diye burularak ekliyor. “Helal olsun” dediler mi? “Yok” diyor. Ali Bey, maden arandığına da, oteller yapılacağına da, 12 metrelik yollara da inanmıyor, şaibeli söylentiler ona göre. O devlete güveniyor. “Peki” diyorum, “size iyi günler”.
Direniş sürüyor, yargı sürecinde olan başvurular var. Hülasası iki devlet ve yurttaşlık tahayyülü aynı yolda karşılaşıyor böyle.
İki yandaki silme yeşili, gece vakti gözünüzü alan renkli led ışıkları bölüyor. Kimi Arapça tercümeli dev lokanta menüleri, irili ufaklı “apart”, “butik otel”, tek tük “pansiyon” tabelaları... Yeşil Yol’la hayali kurulan turizmin neye benzeyeceğini görebileceğiniz yerlerden biri Uzungöl’se, diğeri de Ayder Yaylası. 1350 metre yükseklikteki bölgede bir de kaplıca mevcut. Zaten Ayder’in kaderi 1990’lı yıllarda devletin bir mahalleyi tamamen istimlak ederek tesis yapmasıyla başladı.
Bugün üzücü bir hali var Ayder’in. Geleneksel yayla evi taklidi yapılmış ahşap çok katlı yapılar, kötü bir tiyatro dekorunu andırıyor; otantik taş görüntüsü vermek için betona “çizilen” taşlar süfli görünüyor. Yapılar dip dibe, paparazzi giren Ege, Akdeniz tatil beldelerinde görülebilecek bir insan ve araç trafiği var. Kavrun Yaylası’nda biri dedi ki, “60 yıllık hayatımda ilk trafik polisini Ayder’de gördüm”.
Her yer dolu ama ilginç biçimde girişte solda yükselen yeşil tepenin bir kısmı fotoğraf stüdyosu fonlarını andırırcasına boş bırakılmış; hazır bir selfie köşesi gibi. İyice kalabalık zamanlarda otomobillerin, turist minibüslerinin bu yeşil bayıra da park ettiği söyleniyor.
Ayder’de umacağınız yayla huzuru da, tüm bu yoğunluğu kaldıracak altyapı da yok. Çöp toplamaya yetişilemediğinden her yana “Temizlik imandandır” tabelaları asılmış.
Ayder’in son halini beğenen tek Karadenizli bulamıyorsunuz; ironik şekilde Yeşil Yol’a taraf olan dahi...
Çamlıhemşin civarında Yeşil Yol’la ilgili konuştuğunuz çok insanın cümlelerinde şu kelime var: Particilik. Mühim bir dönüşüm yatıyor altında.
Ekolojik tahribat, kitle turizmi, turizm kaynaklı rant, hayvancılığın bitirilmesi, hepsi elbette ideolojik bakışla fikir şekillendirilecek mevzular. Fakat gelinen nokta, mümkün bir politik tartışmanın tamamen AKP’li olmak ya da olmamakta kilitlendiğini gösteriyor. Seçmeni için, hükümetin projesiyse tartışacak alan çok kalmıyor. Rize, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın şehri ve “Allah ömrümden alıp ona versin” diyenler için, HES’lerden şimdi tartışılan Yeşil Yol’a taraf belirlemek zor değil. Aynı anda herhangi bir hükümet icraatını eleştirmenin tamamen Erdoğan düşmanlığından kaynaklandığı iddiasını da duyabiliyorsunuz.
Kavrun Yaylası’nda ismini vermeyen bir esnaf şöyle diyordu: “80’lerde kimi sağcıydı, kimi solcuydu. Birimizin çocuğu tutuklandığında, cezaevine girdiğinde neci diye bakılmaz, beraber nerede tanıdık var diye soruşturulurdu. Particilik buraları bitirdi. Ahbaplık bozuldu, aileler parçalandı. Kimse Yeşil Yol olarak düşünmüyor ki şu anda.”
Projenin gündelik siyasetle kesiştiği bir kavşak da HDP. Yöredeki yaygın Kürt “hassasiyeti”, örneğin Fırtına İnisiyatifi’nin kimileri tarafından HDP’li, PKK’li, Gezici olarak anılmasına neden olmuş. Hak aramanın, eylem yapmanın adı buna dönmüş aslında. Yıllardır ekoloji mücadelesi içinde olan akademisyen Beyza Üstün’ün Samistal’e gidişi sadece HDP milletvekili olmasına indirgenerek tartışılabilmiş örneğin. Yeşil Yol’a karşı olanlar dahi, “Bu projeyi tekrar değerlendirmeliyiz” diyen yeni Kalkınma Bakanı Müslüm Doğan’ın HDP’li olmasına kilitlenmiş. Bu anlamda da particilik öyle katı hale gelmiş ki, fikirlerden önce ezber kayıtlar dönüyor.