Türkiye’nin yakın tarihinin en karanlık isimlerinden biri olan ’Yeşil’ kod adlı Mahmut Yıldırım’la ilgili iddialar bugüne kadar bitmek bilmedi. Özellikle, Susurluk kazasından sonra hemen her konuya ’Yeşil’ ismi de dahil edildi. Yaşayıp yaşamadığı uzunca bir süre tartışıldı ve bu konu hálá meçhul. DSP Milletvekili Birgün: Yeşil yaşıyor, aramızda'Oğlundan Yeşil'in görülmemiş fotoğrafları - FOTOGALERİÖte yandan, pek çok faili meçhul cinayette de ’Yeşil’ ismi geldi gündeme. Ve bütün bunlar yazılıp çizilirken sadece o meşhur sakallı resmiyle tanıdı kamuoyu onu. Ancak, oğlu Murat Yıldırım tarafından yazılan ve Timaş Yayınları tarafından cuma günü piyasaya verilecek olan ’Yeşil’ isimli kitapta Mahmut Yıldırım’ın pek çok fotoğrafı yer alıyor. Fotoğraflarla birlikte doğal olarak pek çok da iddia. Bu iddiaların önemli bir kısmı, ’Yeşil’ hakkındaki efsanelere yenilerini ekleme amacını güdüyor. Bir kısmı ise Güneydoğu’da yaşananların üstündeki karanlık perdeyi biraz daha aralıyor. Oğul Murat Yıldırım, babasının bölgedeki işadamlarından haraç aldığını, evlerine şeker ve un torbalarıyla para girdiğini apaçık yazıyor. Birand suikasti konusunda ise yalan söylendiğini iddia ediyor. İşte kitaptaki önemli iddialardan bazıları: Susurlukçular, ellerine liste almışlar, tek tek işadamlarını dolaşıyorlar. Haraç vermeyenleri öldürüyorlar. Birini öldürmekle, sağ olan birçoğuna da gözdağı veriyorlar. Bütün bunları "vatana hizmet" diye yutturuyorlar. Birkaç cinayetten sonra birçok işadamı bu ekipten korkmaya başladı. Neden? Sıra kendilerine gelebilirdi. Adamların hiçbir korkusu yoktu, haraç vermeyeni hemen bir suçla karalayıp öldürüyorlardı ve bunu devlet adına yapıyorlardı. Babam, Susurlukçuların listesindeki adamları buldu, tek tek onların yanına gitti ve bu adamlardan para aldı. Susurlukçular gidiyor, "Devlet biziz, tek güç biziz... Bizden başka kimse yok!" diye tehdit ediyorlar. Hakikaten de öyleydi. İnsanlar çok korkuyorlardı bu ekipten. Başlarına bela almamak için ne isteniyorsa veriyorlardı. ’Yeşil geldi, benim haracımı o aldı’ Babam da bu işadamlarına gider, haraç isterdi. Bazen bu adamlar babamı arardı, bazen babam onlar aramadan giderdi. Sonra Susurlukçu ekipten biri telefon ettiğinde, "Yeşil geldi, benim haracımı o aldı" diyorlardı. Yeşil, ellerinde liste olan Susurlukçuların başına bela oldu. O günden sonra Yeşil’in gittiği yere gidemez oldular. Babam sadece haraç almıyordu, bu adamları tehdit de ediyordu. Susurlukçuların huzurunu kaçırmak için kaç kişiyi tehdit etmiştir. Hüseyin Baybaşin yurtdışına kaçarken ne dedi? "Yeşil beni öldürecek!" Bu işin aslı budur. Hatta Baybaşin, bu tehditten sonra babama çok yüklü miktarda para teklif ediyor, babam kabul etmiyor. Çünkü amaç para almak değil, kurulmuş bir düzeni sarsmak, otoriteyi yıkmak.Bizim eve geçmişte çok büyük paralar girdi. Hatta çuvallarla eve para taşıdık diyebilirim. İnanın, o dönemde bizim eve giren çıkan paraların binde biri bizde kalsaydı, yedi sülalemiz ihya olurdu. Babamın öyle bir paraya ihtiyacı yoktu. Babamın ödeneği vardı. Zaten devlet şeker torbalarıyla, un torbalarıyla babama para veriyordu. Komutanlar da örtülü ödenekten para alırdı. Herkes ödeneğini kullanmadan önce, "Sana lazım mı, değil mi?" diye babamı arardı. O bölgede görev yapan bir albay gelsin, altında kaç tane Land Rover vardır? Bizim kapımızda 4-5 tane Land Rover vardı. Herkes gönderirdi. Babam "binmiyorum" dese de yine de gönderirlerdi. Komutanların zoruyla eve ikinci katı çıktık Babamın öyle bir niyeti olsa, insanlardan haraç alacak kadar düşmez, devletten para alırdı. Devlet, babamın istediği parayı ona verir ve hesabını da sormazdı. Babam kayalıklardan düştü, yaralandı. Tedavi olduktan sonra Elazığ’daki evde yatarken komutanlar ziyaretine geldi. Gecekonduda oturuyorduk o zaman. Çok şaşırdılar. Babama dediler ki; "Sen ne yapıyorsun? Sana bir ton para veriyoruz, şuraya bir ev yapsana!" Evimizi tadilat yapıp iki kata çevirdik. Arkadaşları kendi aralarında para toplayıp zorla babama yaptırdılar. Babam, çuvallar dolusu paranın bir tek yaprağını bile bize vermedi, yedirmedi. Çok iyi hatırlıyorum o günleri. Eve her para gelişinde, "Sakın bu paranın bir yaprağını alıp yemeyin. Bu paralarda sizin bir hakkınız yok!" derdi. Kürtçe TV’yi ilk o önerdi Bugün kimse inkár etmesin: Kendi bölgesinde, doğuda ve güneydoğuda terörle mücadeleyi organize eden kişi Mahmut Yıldırım’dı. Onu hakkıyla tanımayanların şaşırdığı bir şey var. Kime söylesem, "Yeşil, nasıl olur da Kürtçe TV ister?" diyorlar. Evet, babam TRT’nin Kürtçe yayın yapmasını bundan on beş yıl önce istiyordu ve bunu Ankara’ya teklif de etmişti. Babam, "Bölgedeki halkın en çok istediği şeylerden biri Türkçe öğrenmektir" diyordu. Bu milletin Türkçe ile bir derdi yok ki!.. Peki, babam neden Kürtçe yayın istiyordu? Çünkü bölgede Türkçe bilmeyen, Türkçe yayını anlamayan vatandaşlarımız var. PKK bu vatandaşlarımıza propaganda yapıyor, devleti zalim bir devlet olarak anlatıyor. Sen Kürtçe yayın yaparsan, o vatandaşa sen ulaşırsın. Türkçe bilmeyen halkımız ne yapıyor? Gidiyor, çanak anten alıyor ve PKK’nın yönettiği Kürtçe kanalı izliyor. Babam ısrarla Kürtçe yayın yapılmasını, Kürt vatandaşlarımıza bu yayınlar aracılığıyla ulaşılmasını istiyordu... Bakın, halkımız İngilizce konuşmuyor. Birand’a suikast iddiası yalan Başka bir suikast iddiası da Mehmet Ali Birand’la ilgili... Birand’a, "Yeşil seni öldürecekti, biz engelledik" demişler. Yalan! Cezaevindeyken kendisine mektup yazdım. Böyle bir şeyin gerçek olmadığını söyledim. Peki, neden böyle iddialar ortaya atılıyor? Cevabı basit: Birileri, "Senin hayatını biz kurtardık, biz olmasaydık ölmüştün" falan diyerek, insanları kendilerine minnet ettirmeye çalışıyorlar. Başka ne yapıyorlar? Yeşil’in adını lekelemiş oluyorlar. Daha da ötesi, belki de bu şahıslar, Yeşil’in adını kullanarak karşısındaki adamı tehdit ediyor! Mehmet Ali Birand, hálá daha "Yeşil beni öldürecekti" diye ısrar ediyor. Bunun sebebi nedir? Gazetecilik hayatinda karşılaştığı zorlukları anlatırken bunu dáhil etmek ve daha sempatik hale gelmek mi? Bilmiyorum...