Türkiye’de yılda 120 milyona yakın kişinin acil servislere gittiği ortaya çıktı. Cumhuriyet'ten Sibel Bahçetepe'nin haberine göre hekimler, acil diye başvuran hastaların çok az kısmının gerçek acil hastası olduğunu belirterek, “Acillerin randevusuz ve ücretsiz olması yoğunluğu arttıran en önemli etken. Bu durum gerçek acil hastalarının tedavilerini engelliyor” diyorlar.
Cumhuriyet'teki izlenim haber şöyle:
Acil servislerde yaşanan sorunları yerinde görmek için İstanbul’daki bazı kamu hastanelerine gidiyorum. İlk durağım Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi. Acil servisin bekleme salonundaki hastalarla konuşmaya başlıyorum.
Üzerinde özel güvenlik kıyafeti bulunan ve damar yolu açık şekilde bekleme salonunda oturan 37 yaşındaki bir kadın hasta, kolunda uyuşma ve halsizlik şikâyeti ile acile geldiğini anlatıyor. “4 yıl önce kalp krizi geçirdim” diyen hasta “EKG ile bazı kan tahlillerim yapıldı. Kriz geçirdikten sonra detaylı bir muayene olamadım. Devlet hastanesinde muayene olabilmem, tahlil ve tetkik yaptırmam için zamana ihtiyacım var. İşten izin almak da, randevu almak da kolay olmuyor. 18 yaşında çocuğum var, ev kira. Özele gidecek param olsa neden buralarda bekleyeyim” diyor. Ardından başka bir hastaya kulak veriyorum. 2 saattir acilde muayene olmak için beklediğini söyleyen hasta, şöyle devam ediyor: “Kasık ağrım var, ayağıma vuruyor. Hastanede poliklinik randevum vardı, muayene oldum. Röntgen çekilmesi gerekiyormuş. Hemen randevu alamayınca ben de acile geldim, belki bakarlar diye...”
Acilin koridorunda ‘Bakırköy Dr. Sadi Konuk Eğitim ve Araştırma Hastanesi Acil Tıp Kliniği Triaj Rehberi’ yazan bir pano dikkatimi çekiyor. Üzerinde Sağlık Bakanlığı’nın aciliyet sürelerine göre ortalama bekleme süreleri yazıyor, hatta acil olunmaması durumunda hastaların ortalama 3-4 saat bekleyeceği bile yazıyor ama belli ki bu yazı kimsenin dikkatini bile çekmemiş. İsmini vermek istemeyen bir erkek hasta yakını ise birkaç yıl önce Esenyurt Devlet Hastanesi’nde yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “67 yaşındaki babamda ciddi nefes darlığı vardı. Nefes alamıyordu. Triaj (öncelikleri saptama) yapıldı ve kırmızı alana yani aciliyeti yüksek bölüme numara verildi. Babam nefes almakta zorlanıyordu. Yapılan kısa süreli muayenin ardından oksijen verilip taburcu edildi. Ertesi gün ne olur, ne olmaz diyerek özel bir hastaneye gittik. Tahliller, tetkikler derken babamın kalbinde sorun olduğu söylendi. Üç gün sonra da kalp kapakçığı değişti. ”
Bu kez de Marmara Üniversitesi Pendik Eğitim ve Araştırma Hastanesi’ndeyim. Bu kez bir hasta eşliğinde acile gidiyorum... Neredeyse hastanede adım atacak yer yok. Yüksek ateş, titreme, öksürük şikâyetleri olan hastanın triaj değerlendirmesini yapan sağlık görevlisi, ateşin ve tansiyonun normal olduğunu söylüyor ve hastayı yeşil alana yönlendiriyor. Görevli sağlık personeli ile konuşuyorum ve kendisinin söyledikleri bir hayli ilginç: “Cuma günleri böyle oluyor, işten çıkan, randevu alamayan soluğu burada alıyor. Özellikle kalp bölümü çok yoğun. Yer bulmak güç.” Oturacak yer dahi bulamayan hastaya, beraberinde gelen refakatçileri tekerlekli sandalye getiriyor. Önlerinde 15 kişi bulunuyor ancak sıra bir türlü ilerlemeyince hasta ve yakınları hastaneden ayrılıyor. Özel bir hastaneye giden hastanın ateşinin ve tansiyonunun yüksek olduğu belirtiliyor. Zatürre teşhisi konulan hasta, apar topar hastaneye yatırılıyor.
İstanbul Tabip Odası Başkanı Prof. Selçuk Erez, acillerin ücretsiz ve randevusuz olmasının yoğunluğu arttırdığını belirterek “Randevu alamayan iş saatleri dışında gidebildiği için acile gidiyor. Gerçek acil hastaların tedavisi engelleniyor” diyor. Eski Türk Tabipleri Birliği Başkanı Prof. Dr. Özdemir Aktan ise kamu hastanelerindeki acil vakalarının yüzde 90’a yakınının acil olmadığını belirterek, durumu şöyle özetliyor: “Toplumun halen çok büyük kesimi herhangi bir sağlık güvencesine sahip olmadan çalışıyor. Türkiye’de kayıt dışı çalışma da yüzde 40’larda yani bu kesimin de SGK’si yok. Bu kişilerin sağlık hizmeti alacağı tek yer acil servisler. Ülkemizde ayrıca hastane randevuları da yoğun. Toplumun her bireyi yılda ortalama 8,5 kez doktora gidiyor. Sebebi, hastaya ayrılan sürenin 5 dakikanın altında kalması, hastaların çözüm bulamaması ve hastane hastane dolaşmasıdır. Böyle olunca hastalar da ücretsiz ve randevusuz acil servisleri tercih ediyor.”