Yıldıray Oğur: Barışın pürüzü Öcalan mı?

Yıldıray Oğur: Barışın pürüzü Öcalan mı?

 T24 - Taraf gazetesi yazarı Yıldıray Oğur, "Devlet ile PKK arasında ateşkes ve geri çekilme konusunda anlaşmaya varıldığı, tek pürüzün Öcalan’ın devreye girmesi konusunda yaşandığı iddia ediliyor" dedi

Oğur'un "İyi şeyler oluyor" başlığıyla yayımlanan (22 Kasım 2011) yazısı şöyle:

İddialı bir başlık olduğunun farkındayım

Özellikle de 2009’da İran yolunda havada Kürt sorununda “iyi şeyler olacak” diyen Cumhurbaşkanı Gül, 2011’in son günlerinde bu kez batıya doğru uçarken havada “İyi şeyler olacaktı ama PKK sabote etti” dedikten bir gün sonra bunu söylemek epeyce iddialı bulunabilir.

Ama unutmayın: Amerikan B-52 bombardıman uçaklarının Kuzey Vietnam’ı en ağır şekilde bombaladığı gün ABD-Vietnam arasında Paris’te barış görüşmeleri sürüyordu. 1993’te İsrail’in Filistin’e en ağır saldırıları yaptığı sırada da Oslo’da barış görüşmeleri ilerliyordu.

Altın kural Türkiye için de hiç değişmedi. 1993’te Kürt demenin bile epeyce zor olduğu günlerde devlet aracılar vasıtasıyla Öcalan’la anlaşmış, vesayetini ancak Avrupa Birliği yardımıyla yıkabildiğimiz MGK’dan cesur bir PKK affı çıkabilmişti.

Kürt sorununa siyasi çözüm demenin bile doğrudan dava konusu olmaya yettiği, iktidarın 28 Şubat’ın generallerinin elinde olduğu 90’ların sonunda askerin Kuzey Irak’a kara operasyonu yaptığı günlerde bile sonu 1998 ateşkesi ve PKK’nın sınır dışına çekilmesiyle biten devlet-PKK müzakereleri kesilmedi.

PKK-MİT kaydından biliyoruz ki Kürt Açılımı’nın portakal çiçeğinde vitamin bile olmadığı, TRT Şeş’in tahayyül dışı olduğu 2006’da MİT, PKK yöneticileriyle çoktan yeniden masaya oturmuştu.

Yine 2009’da Kürt Açılımı için toplantılar başladığında sol-liberal aydınlar bu açılımın içinin boş olduğunu söylerken, Kürt siyasetinin işi yokuşa sürdüğü düşünülen en radikal talebi “muhatap PKK’dır” iken devlet PKK’nın en şahin yöneticileriyle masada anayasanın ayrıntılarını konuşmaktaydı.

Habur ve Reşadiye saldırısı sonrası Taraf’ın bile barıştan ümidini kestiği günlerde devletin PKK’nın en şahin isimleriyle halen aynı masada esprili müzakereler yaptığını bizzat kulaklarımızla duyduk. Tüm görüşmelerin ardından 2010’un yaz ayında yeniden tırmanan savaştan sonra devlet bu kez de doğrudan Öcalan’la görüşmelere başladı. “Muhatap Öcalan”dır dediği için insanların tutuklandığı, bu yüzden çocukların kendini yaktığı, Kürt siyasetçilerin, İstanbul’daki aydınların ardı ardına bunu talep eden bildiriler yayınladığı günlerde devlet Öcalan’la masada anayasa ve barış konseyi kurulması konusunu tartışmaktaydı.

Yani Kürt sorunu tartışmalarında biz hep yaralı bir kabuğu gördük, bu yüzden kötümserlik hep prim yaptı, analizler bu kabuğa bakılarak yapıldı ama kabuğun altında görünenin çok ilerisinde gelişmeler yaşandı.

Bugün de öyle oluyor

Önce filmin en başına saralım. Temmuz 2011’de devlet Öcalan’la anlaştı. Öcalan 6 Temmuz görüşmesinde bu anlaşmayı açıkladı. Ama PKK, Silvan saldırısı ve demokratik özerklik ilanıyla birlikte Öcalan’ın iptal etmesine rağmen Ortadoğu’daki altüst oluş içinden büyük kazanımlar elde etme vaadiyle devrimci halk savaşını başlattı.

Sonuç ortada. Devrimci halk savaşı stratejisinin sonunda İran’da PJAK silah bırakmak zorunda kaldı. Kuzey Irak’ta ABD’nin çekilmesi öncesi, bölgenin istikrarının emanet edileceği Barzani tek güç haline geldi. Türkiye’de demokratik özerklikten geriye ise hiçbir şey kalmadı. BDP’li vekiller boykot kararlarını sağlayan koşullar değişmemesine rağmen Meclis’e döndüler. Kör bir şiddete saplanan PKK ilk kez hesap verir hale geldi. Karayılan “Savaşı biz başlatmadık” diye mektup bile yazdı.

Büyük kazanımlar beklenen Suriye’de de yanlış ata oynadı PKK. Arap Birliği’nin bile sırtını çevirdiği Esad’a karşı birkaç gün önceki Karayılan’ın açıklamasıyla cephe alınması bundan. Suriyeli Müslüman Kardeşler’in Kürtlere uzattığı elle de, ucu “Türkiye Suriye’ye girerse Baas’ı savunuruz”a varan strateji altüst oldu.

Bu arada ilk kez profesyonel ordunun sahaya çıktığı askerî operasyonlar, PKK’nın kışlık hazırlığını hedef alan strateji 1997’den beri PKK’yı askerî olarak da ilk kez zor durumda bıraktı. En önemlisi de tüm bunlar olurken PKK’nın kör şiddeti İstanbul’da devrimci şiddetin büyüsünden kurtulamamış bir grup aydın dışında sorgulanmaya başlandı. Geçen hafta sonu KCK tutuklamalarına karşı Kazlıçeşme Meydanı’nı boş bırakan da PKK’nın ilk kez Kürt kamu vicdanında mahkûm edilmesiydi.

Böylece altı ay önce tarihin en güçlü dönemindeyiz diyerek savaşı başlatan PKK altı ay sonra yıktığı görüşme masasına döndü. Aslında bu PKK’nın kaybettiği bir masa değildi. Gül’ün olacağını vaat ettiği iyi şeyler konusunda uzlaşmaya varılmış bir masaydı. Bu masada daha 2009’da MİT yöneticilerinin görüşmelerde vaat ettiği anayasal değişiklik, yerel yönetimlerin güçlendirilmesi, anadilde eğitim talepleri çoktan aşılmıştı. Eğer PKK, silahta ve daha çoğunu almakta diretmeseydi, belki Öcalan yeni yıla Yalova’daki evinde bile girebilecekti.

Yeniden kurulan masadan gelen duyumlar Barzani’nin garantörlüğündeki görüşmelerde sona doğru gelindiğini söylüyor. Ama en büyük vaadi “değişiyorum” olan devlet bu kez kışı atlatmak için geçici ateşkeslerden yana değil. PKK’nın hemen silahtan elini çekmesini ve orta vadede de silahlı mücadeleye son verdiğini açıklamasını istiyor. Barzani’nin Ankara ve Kandil’den destek alan çözüm planında Kandil’deki 3000 PKK’lının Irak Kürdistanı’ndaki hayatlarının güvence altına alınması bile var.

Uzun vadede bu isimler Türkiye’ye geçecek ve burada siyaset yapma imkanı da bulacak. (Buna İran KDP’si formülü deniyor.) Geçen hafta Markar Esayan’ın Taraf’ta duyurduğu Kandil’in Levje köyündeki görüşmede konuşulan buydu. Kürt cephesini yakından izleyen Politika Servisi Şefimiz Veysi Polat’ın geçen hafta yazdığı gibi şu an masadaki tek pürüz PKK’nın bu anlaşmayı Öcalan’ın açıklamasını istemesi. Ama bu savaşı Öcalan’ın başlatmadığını net biçimde bilen devlet bu fikre soğuk. Daha önce masayı devirdiğini gördüğü Kandil’den ilk açıklamanın gelmesinde ısrar ediyor. Ama PKK’nın epeyce ümit bağladığı Esad’ın artık sona yaklaşması, ABD’nin aralık sonunda Irak’tan çekilme takviminin ilerlemesi çözüm baskısını arttırıyor.

Yani her ne kadar Türkiye’nin batısında silahlı mücadelenin hâlâ meşru olduğunu düşünenler varsa da, kötümserlik hâlâ prim yapıyorsa da doğuda iyi şeyler oluyor.