(Taraf - 6 Mayıs 2012)
Sadık Canarslan. Adını internette arattığınızda karşınıza “davamızda yaşıyor” yazan siteler çıkıyor. Sultanahmet İktisadi İdari Bilimler Fakültesi’nde okuyan bir öğrenciymiş. Maocu Halkın Kurtuluşu örgütünün inanmış bir sempatizanı olarak Kocamustafapaşa Halkevi’ne gidip geliyormuş.
Yaklaşan 1 Mayıs için afiş asmak üzere 18 Nisan 1977 günü Kocamustafapaşa tren istasyonuna gitmiş. Ama ondan önce TKP’nin gençlik kolu İlerici Gençler Derneği’nin (İGD) üyeleri gelip her yeri afişlerle donatmış. O da “sosyal faşistlerin” afişlerini yırtıp yerine Kadıköy Yurtsever Gençlik Derneği’nin afişlerini asmaya başlamış.
O sırada İGD’li bir grup onu görmüş ve kıyamet kopmuş. Görgü tanıklarına göre İGD üyelerinden biri silahını çekip Canarslan’ı vurmuş. Canarslan kaldırıldığı hastanede hayatını kaybetmiş. Yoldaşları cenazesini hastaneden kaçırıp Site Yurdu’ndan öfkeli bir törenle kaldırmış.
Olaydan sonra İGD basılmış ve üç kişi gözaltına alınmış. Dernek olan biten için ilk akla geleni söylemiş “provokasyon”: Derneğimizin basılması bir gece önce bir kişinin öldürülmesi üzerine Maocularca uydurulan bir iftiradan kaynaklanmaktadır. Bu gibi düzmeceler, İGD’nin gelişmesi ve güçlenmesi karşısında gerileyen, tecrit olan işçi sınıfı düşmanı akımların başvurdukları bir provokasyondur.
Maocu Halkın Sesi’nin cevabı aynı sertlikte olmuş: İGD’li katiller bildirilerinde cinayetleri örtbas için işte böyle gürültü koparmaktadır. Halkımız her cinayetlerinden sonra öleni suçlayan Ülkücülerin bildirilerini çok iyi bilmektedir. Şimdi aynı yönteme sosyal emperyalistlerin beslemeleri de başvurmaktadır. İGD’nin bildirisi altına katillerin bizzat imza attıkları bir cinayet tutanağıdır.
Kanlı 1 Mayıs’a doğru gidilirken ikinci cinayet İzmir’de işlenmiş. Taksim’deki mitingden günler önce 28 nisan günü İzmir Konak Meydanı’na gidip DİSK için afişleme yapan gençlerle Maocu gençler arasında çatışma çıkmış. Altı genç yaralanmış, sakat kalanlar olmuş. Tedavi için Macaristan’a gönderilenler olmuş. Maocu gruptan Dişçilik Fakültesi öğrencisi İdris Türkoğlu ise hayatını kaybetmiş. Türkoğlu’nu kimin öldürdüğü üzerinde de türlü komplo teorileri geliştirilmiş. DİSK’lilere göre Maocularla DİSK’liler çatışırken o meşhur beyaz otomobil gelmiş ve Türkoğlu’nu öldürmüş. O beyaz arabadakiler de Maocuymuş ama. Yanlışlıkla kendi arkadaşlarını vurmuşlar. Bu anlaşılmasın diye de vurulan arkadaşlarını arabayla alıp kaçırmış, yakınlardaki hastane yerine uzaktaki bir hastaneye götürmüş, bu yüzden de kan kaybından ölüme neden olmuşlar.
Okumaktan sıkıldınız değil mi? İki gencin hayatı üzerinde üretilen bu zırva komplo teorileri, siyasi lafazanlık, katillerin bu zırva komplo teorileri ve politika sanılan kabadayılıklar arkasına saklanması midenizi bulandırdı değil mi? İşte solun yüzleşmediği devrimci şiddet tarihi böyle kolayca harcanmış insan hayatlarıyla dolu. Maocu, Sovyetçi, faşist diye bin bir teorik meşru çerçeve içinde öldürülenlerin yine de bir hikâyesi var. Ya sadece Diyarbakırlı ya da Yozgatlı diye bir kimlik kontrol noktasında ömürlerini tamamlayanlar.
Bu yazıyı okuyup “ama İGD’liler o kadar çok öldürmedi, esas Maocular çok öldürdü” diyecek sesler kadar uzak bize yüzleşmek. Ülkücülerin kanlı tarihi çoktan lanetlendi. Ama solun devrimci şiddeti hâlâ faşistlere karşı verilmiş iftihar vesilesi bir haklı savaş olarak başı dik dolaşıyor aramızda. Ermeni Soykırımı için milliyetçi Türkleri haklı bir yüzleşmeye çağıranların, kendi silahlı tarihlerindeki bu siyasi kremayla kaplanmış ilkel şiddetle yüzleşmemek için NTV’ye bir F-16 filosu düşürmekle eşdeğer komplo teorilerinden medet ummaları bu yüzden.
Ben, 1 Mayıs 1977’ye giderken işlenen bu cinayetlerden Twitter’a atılan Ümit Kıvanç’ın eski bir Birikim yazısı sayesinde haberdar oldum. Yazının başlığı şöyleydi: Hiç Yanlışsız, Hep Mağdur.
Hem o başlık hem de kanlı 1 Mayıs’ın daha afişleri asılırken kolayca harcanmış o iki gencin hikâyesi her türlü komploculuğu anlamsızlaştırmaya yeter.
Ümit Kıvanç’a geçenlerde Ermeni Soykırımı için yazdığı şahane yazıdaki cümlesiyle hoşçakal demek isterim: İnkâr, dolayısıyla bir yerde fiilen sahiplenme devam ettikçe, farkında olsun olmasın, bu toplumu her an her şekilde huzursuz eden, maneviyatını bozan, erdemlerini bastıran, kötülükleri öne çıkaran o en derindeki hastalık tedavi edilemeyecek.