Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, Türkiye’nin ilk Başbakanı İsmet İnönü ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ı karşılaştırarak, “İsmet İnönü çok müsrifti. Dünyanın en pahalı cumhurbaşkanıydı, durup dururken 1.150 küsur odalık saray yaptırdı, milletin bir milyar dolarını sırf kendi keyfi için harcadı… Çok şükür ki, asrın liderimiz geldi, dünya malına önem veren biri değildi, devleti padişah gibi Saray'dan yönetmektense, Çankaya köşkünde çalışmayı tercih etti” dedi.
“Celal Bayar’ın saraylara sığamadığını” belirten Yılmaz Özdil, “Boğaz'a nazır 50 bin metrekare koru içindeki Vahdettin Köşkü'nü kullanıyor, Boğaz'a sıfır 250 bin metrekarelik Dolmabahçe Sarayı'nı kullanıyor, sırf halısı bile 136 metrekare olan Boğaz'ın kuğusu 70 bin metrekarelik Beylerbeyi Sarayı'nı kullanıyor, Boğaz'a bi de öbür taraftan bakayım deyip, 108 bin metrekarelik Huber Köşkü'nü kullanıyor, biraz orman havası alayım deyip, 500 bin metrekarelik Yıldız Sarayı'nı kullanıyor, misafirleriyle çay sohbeti yapmak için 70 bin metrekare bahçe içindeki Beykoz Kasrı'nı kullanıyor, yetmiyor, Marmaris'e 300 odalı yazlık saray yaptırıyordu… Ne mutlu bize ki, asrın liderimiz geldi, bi lokma bi hırkaydı, şatafata itibar etmedi, Cumhuriyet'in makul binalarıyla yetindi” ifadelerini kullandı.
Yılmaz Özdil’in “Lüks” başlıklı bugünkü (17 Eylül 2017) yazısı şöyle:
İsmet İnönü çok müsrifti.
Dünyanın en pahalı cumhurbaşkanıydı, durup dururken 1.150 küsur odalık saray yaptırdı, milletin bir milyar dolarını sırf kendi keyfi için harcadı… Çok şükür ki, asrın liderimiz geldi, dünya malına önem veren biri değildi, devleti padişah gibi Saray'dan yönetmektense, Çankaya köşkünde çalışmayı tercih etti.
Celal Bayar saraylara sığışamıyordu, Boğaz'a nazır 50 bin metrekare koru içindeki Vahdettin Köşkü'nü kullanıyor, Boğaz'a sıfır 250 bin metrekarelik Dolmabahçe Sarayı'nı kullanıyor, sırf halısı bile 136 metrekare olan Boğaz'ın kuğusu 70 bin metrekarelik Beylerbeyi Sarayı'nı kullanıyor, Boğaz'a bi de öbür taraftan bakayım deyip, 108 bin metrekarelik Huber Köşkü'nü kullanıyor, biraz orman havası alayım deyip, 500 bin metrekarelik Yıldız Sarayı'nı kullanıyor, misafirleriyle çay sohbeti yapmak için 70 bin metrekare bahçe içindeki Beykoz Kasrı'nı kullanıyor, yetmiyor, Marmaris'e 300 odalı yazlık saray yaptırıyordu… Ne mutlu bize ki, asrın liderimiz geldi, bi lokma bi hırkaydı, şatafata itibar etmedi, Cumhuriyet'in makul binalarıyla yetindi.
Süleyman Demirel kendine her sene yeni bi uçak aldırıyordu, en son saydığımızda beş tane makam uçağı vardı, VIP helikopteri vardı, Savarona'yı kullanıyordu, sırf sarayındaki otomobillerin benzin masrafı 4 milyon 330 bin liraydı, altın varaklı padişah koltuğunda oturuyordu, kendisi adına 22 ayar altından sikke bastırılmıştı… Neyse ki, asrın liderimiz geldi, THY uçaklarıyla seyahat etti, zaten varolan makam araçlarıyla idare etti, özel işlerinde asla kullanmadı.
Ahmet Necdet Sezer turizm şirketi gibiydi, haftada bir yurtdışına geziye gidiyordu, 97 ülkeye 349 defa gitti, dünyanın etrafını 73 defa turladı, elini cebine bile atmadığı halde, tüm masrafları devlet tarafından karşılanmasına rağmen, kaç milyon lira harcırah aldı, kimse bilmiyor, tee Latin Amerika'ya gezmeye giderken mesela, makam mercedesini kargo uçağıyla götürmüştü, devletin hazinesi para yetiştiremiyordu, örtülü ödenekten sorgusuz sualsiz her sene 1.5 milyar lira kullanıyordu, milletin parasıdır demiyor, har vurup harman savuruyor, kabaca her gün 4 milyon lira harcıyordu… Ne kadar şanslıyız ki, asrın liderimiz geldi, beytülmal'a kutsal emanet gibi baktı, kendisine tahsis edilen bir lirayı bile çarçur etmedi, kuruş kuruş hesap etti, her sene tasarruf yaptı, kendisine ayrılan bütçenin yarısını devlete iade etti.
Ve, mütevazı kişiliğiyle topluma böylesine iyi örnek olan, rol model olan asrın liderimiz… Belediye başkanlarına nasihat etti, “lüks yaşamdan uzak durun, lüks araçlara binmeyin, makam araçlarınız pahalı olmasın, belediye paralarını gereksiz yere harcamayın” dedi.
E bunları söylemeyi en çok hakeden kişi olarak, yerden göğe kadar haklı.
Eski cumhurbaşkanları döneminde Türkiye çok fenaydı. Verilmiş sadakamız varmış ki, o günler geride kaldı. “İmam osurunca cemaat sıçar” diye laf bile vardı!