Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun öncülüğünde, partinin İstanbul Milletvekili Enis Berberoğlu'nun tutuklanması sonrası başlatılan "adalet yürüyüşü"ne yöneltilen tepkilerle ilgili olarak "Biz, şehit yarbay Ali Tatar'ın ağabeyi Ahmet Tatar'la yürüyoruz, hiç sesini çıkarmayıp deniz kuvvetleri komutanı olmak varken, hukuksuzluğa, adaletsizliğe isyan ederek istifasını suratlarına fırlatan günümüzün Çaka Bey'i Atilla Kezek'le yürüyoruz, Kardak kahramanı Ali Türkşen'le yürüyoruz. Sen, kasaptaki ete soğan doğramayanlarla, Süleyman Şah türbesinin boş sandukalarını sırtlayıp götün götün kaçanlarla, kendi yaveri tarafından dövülenlerle yürüyorsun" dedi.
Yılmaz Özdil'in "Yol arkadaşı" başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:
Saygın toplum bilimci, profesör, Hacettepe Üniversitesi'nde sosyal çalışma yüksek okulu'nu kurdu, kültür bakanlığı müsteşarlığı yaptı, 37 kitap yazdı, Almanya'dan İtalya'dan Polonya'dan liyakat madalyaları aldı, Türk Dil Kurumu bilim ödülünü aldı, Sedat Simavi Vakfı bilim ödülünü aldı, Sertel Demokrasi Ödülü'nü aldı, biz Emre Kongar'la yürüyoruz... Sen, bilim‐kültür insanı diye, kafasında maraş dondurmacısı gibi fesle dolaşan, akıl hastanesinde yatmış herifle yürüyorsun.
*
Dostlar Tiyatrosu'nu kurdu, Gorki, Brecht, Sartre, Steinbeck gibi yazarların yanısıra Aziz Nesin, Haldun Taner, Nazım Hikmet, Can Yücel'in oyunlarını yönetti, Aslan Asker Şvayk'ı Bir Delinin Hatıra Defteri'ni Keşanlı Ali'yi efsane haline getirdi, senfonik konserlerde Prokofiev'in Stravinski'nin Fazıl Say'ın yapıtlarını anlatıcı olarak seslendirdi, uluslararası festivallerde ödüller kazanan filmlerde başrol oynadı, Altın Portakal kazandı, Afife Tiyatro Ödülü kazandı, Avni Dilligil, İsmail Dümbüllü ödülleri kazandı, biz Genco Erkal'la yürüyoruz... Sen, götünün kılıyım diyen, soytarıyım diyen, iftarda takla bile atarım diyen tiyatrocu Şafak Sezer'le yürüyorsun.
*
Yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var, yaşadın mı yoğunluğuna yaşayacaksın bir şeyi / sevgilin bitkin kalmalı öpülmekten, sen bitkin düşmelisin koklamaktan bir çiçeği / insan saatlerce bakabilir gökyüzüne, denize saatlerce bakabilir, bir kuşa, bir çocuğa / yaşamak yeryüzünde, onunla karışmaktır, kopmaz kökler salmaktır oraya / kucakladın mı sımsıkı kucaklayacaksın arkadaşını, kavgaya tüm kaslarınla, gövdenle, tutkunla gireceksin / ve uzandın mı bir kez sımsıcak kumlara, bir kum tanesi gibi, bir yaprak gibi, bir taş gibi dinleneceksin / insan bütün güzel müzikleri dinlemeli alabildiğine, hem de bütün benliği sesler le, ezgilerle dolarcasına / insan balıklama dalmalı içine hayatın, bir kayadan zümrüt bir denize dalarcasına / uzak ülkeler çekmeli seni, tanımadığın insanlar / bütün kitapları okumak, bütün hayatları tanımak arzusuyla yanmalısın /değişmemelisin hiç bir şeyle bir bardak su içmenin mutluluğunu / fakat ne kadar sevinç varsa yaşamak özlemiyle dolmalısın / ve kederi de yaşamalısın, namusluca, bütün benliğinle / çünkü acılar da sevinçler gibi olgunlaştırır insanı / kanın karışmalı hayatın büyük dolaşımına, dolaşmalı damarlarında hayatın sonsuz taze kanı / yaşadıklarımdan öğrendiğim bir şey var, yaşadın mı büyük yaşayacaksın, ırmaklara, göğe, bütün evrene karışırcasına / çünkü ömür dediğimiz şey, hayata sunulmuş bir armağandır, ve hayat, sunulmuş bir armağandır insana... Biz, varlığıyla onur duyduğumuz, kelimelerin efendisi Ataol Behramoğlu'yla yürüyoruz... Sen, Binali beyle yürüyorsun, “sevgili” kelimesini bile yazamıyor birader, “sevğili” yazdı, üstünde şapka var mıydı filan diye sordu.
*
Biz, muhteşem başarılarla dolu sanat hayatı boyunca bu memleketten kazandığı tüm servetini, Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'ne bağışlayan Gülriz Sururi'yle yürüyoruz... Sen, rabia'yla yürüyorsun.
*
Biz, baba mirası köşkünü kat karşılığında müteahhite vermektense, Oyuncak Müzesi'ne dönüştüren, servet denilen kavramın, aslında insan biriktirmek olduğunu öğreten Sunay Akın'la yürüyoruz... Sen, toki'yle yürüyorsun, Gezi parkına alışveriş merkezi dikmeye kalkıyorsun, zeytinlikleri betonlaştırmaya çalışıyorsun.
*
Biz, Everest'e tırmanan ilk Türk, gençlerimize rol model olan, ulusal bilinç geliştiren, AKUT'u kuran, “maldan mülkten, paradan puldan, candan canandan geçilir, vatandan geçilmez, vatan lafla sevilmez, vatan eylemle sevilir, vatan sevgisi sorumluluk almaktır, dürüst, namuslu yurttaşlar olarak, korkmadan, kaçmadan elini taşın altına koymaktır” diyen, Türkiye'nin gururu Nasuh Mahruki'yle yürüyoruz... Sen, Türkiye'nin hangi yarımkürede olduğunu bile bilmediği halde, İzmir Marşı'ndan rahatsız olan şeytan Rıdvan'la yürüyorsun.
*
Biz, alınterinin vicdanı DİSK Başkanı Kani Beko'yla yürüyoruz... Sen, milletin orasına koyacağım diyen müteahhitle yürüyorsun.
*
Biz, şehit yarbay Ali Tatar'ın ağabeyi Ahmet Tatar'la yürüyoruz, hiç sesini çıkarmayıp deniz kuvvetleri komutanı olmak varken, hukuksuzluğa, adaletsizliğe isyan ederek istifasını suratlarına fırlatan günümüzün Çaka Bey'i Atilla Kezek'le yürüyoruz, Kardak kahramanı Ali Türkşen'le yürüyoruz... Sen, kasaptaki ete soğan doğramayanlarla, Süleyman Şah türbesinin boş sandukalarını sırtlayıp götün götün kaçanlarla, kendi yaveri tarafından dövülenlerle yürüyorsun.
*
Bugün orada olacak... Biz daima, yarım asırlık pırıl pırıl kariyeriyle her platformun anketinde Türkiye'nin en güvenilir insanı çıkan Uğur Dündar'la yürüyoruz... Sen, hayırsever Rıza beyle yürüyorsun.
*
Kimlerin “yol arkadaşı” olduğunu... Kimlerin “aynı yolun yolcusu” olduğunu, tarih görüyor.
*
“Adalet” yürüşüyü deniyor ama... Aslında “bana arkadaşını söyle, sana kim olduğunu söyleyeyim” yürüyüşüdür bu