Yılmaz Özdil: Türkiye Cumhuriyeti kadroları devleti tanımıyor, ülkeyi hiç bu kadar zavallı durumda görmedim

Yılmaz Özdil: Türkiye Cumhuriyeti kadroları devleti tanımıyor, ülkeyi hiç bu kadar zavallı durumda görmedim

Sözcü gazetesi yazarı Yılmaz Özdil, iktidarın istihbarattan, diplomasiden, askerlikten ve polislikten anlamadığını savunarak, devleti bilmeyen, tanımayan kadroların yönettiğini ileri sürdü. Özdil, çok sayıda dehşete ve vahşete tanıklık ettiğini ancak ülkeyi hiç bu kadar zavallı durumda görmediğini belirtti. 

Özdil’in bugün (15 Mart 2016) ‘’Kızılay’' başlığıyla yayımlanan yazısı şöyle:

İstihbarattan anlamaz bunlar.

*

Çünkü… Zaten kendileri, MİT’in “takip edilecek organizasyon listesi”ndeydiler. Neredeyse hemen hepsi tarikat mensubu ve irticacı teşkilat mensubu oldukları için “iç tehdit” kapsamındaydılar. MİT bunların faaliyetleri hakkında rapor tutuyor, bunların devlete sızmasını engellemek için önlem alıyordu. Dolayısıyla… Bunların arasından hiçbiri devletin istihbarat teşkilatında işe giremedi, hiçbiri MİT’te görev alamadı. Daima MİT’in dışında kaldılar. Sıradan vatandaşın MİT’e dair bilgisi neyse, bunların bilgisi de o kadardı. Bu nedenle… Hobaraaa diye iktidara geldiklerinde, MİT’in bünyesinde kendi elemanları yoktu. Devletin memuruyla çalışmak yerine, devletin memurunu yok saydılar, tecrübeyi-liyakatı küçümsediler, kendi elemanlarını paraşütle indirdiler. O güne kadar MİT’te çaycılık bile yapmamış birini, MİT’in en tepesine koydular. Devletin istihbarat teşkilatını, Üsküdar belediyesi zabıta müdürlüğü sandılar. Kendilerini çok akıllı ve pratik zekalı zannettikleri için, ne olcak canım hallederiz dediler. Netice? Oslo’dan silah yüklü tırlara, yakalanmadıkları operasyon yok. Reyhanlı, Suruç, Musul, Sultanahmet, Ankara patlamaları, yakaladıkları operasyon yok!

*

Diplomasiden anlamaz bunlar.

*

Çünkü… Milli Güvenlik Kurulu’nun “kırmızı kitap” tabir edilen Milli Güvenlik Siyaset Belgesi’ne göre “iç tehdit unsuru”ydular. İçerde tehdit sayılanın, dışarda devleti temsil etmesi mümkün mü? Elbette mümkün değil. Bu nedenle, dışişleri kadrolarına giremediler, kabul edilmediler. Konsolos olamadılar, büyükelçi olamadılar. Hariciyenin haricinde kaldılar. Tek tük istisnalar olsa da, katip seviyesini aşamadılar. Bu nedenle… Hobaraaa diye iktidara geldiklerinde, diplomasinin d’sinden bile haberleri yoktu. Dış politikanın hassas dengelerini, örtülü ilişkilerini, imkanlarını, mecburiyetlerini, sıradan vatandaş ne kadar biliyorsa, bunlar da anca o kadar biliyordu. Tecrübeli diplomatlarımızla çalışmak yerine, yok saydılar, küçümsediler, monşer filan diye alay ettiler, alay ettirdiler. O güne kadar dışişlerinde kapıcılık bile yapmamış birini, hariçten gazel okuyan Malezyalı Ahmet Kiziroğlu’nu, milletvekili bile olmadan hariciyenin en tepesine koydular. Devletin dışişleri teşkilatını, Eyüp belediyesinin park ve bahçeler müdürlüğü sandılar, ne olacak canım dikeriz sularız iki ayda büyür zannettiler. Netice? Komşularla sıfır sorun dediler, sıfır komşu kaldı. ABD’den Rusya’ya İsrail’den Mısır’a dünyada papaz olmadığımız ülke kalmadı. Suriye topraklarını Amerikan, İngiliz, Alman, Fransız, Hollanda uçakları vuruyor, Suriyelileri komple bize kakaladılar.

*

Askerlikten anlamaz bunlar.

*

Çünkü… Çoğunluğu asker nefretiyle büyütüldü. Merdivenaltı tarikat yuvalarında aldıkları hurafe eğitimle, harp okullarını kazanamadılar. Tesadüfen kazananlar da, irticai faaliyet nedeniyle ordudan atıldı. Asteğmen rütbesini aşamadılar, general olamadılar, amiral olamadılar. Neredeyse subay arkadaşları bile yoktu. Bu nedenle… Hobaraaa diye iktidara geldiklerinde, askerliğini onbaşı olarak yapan sıradan bir vatandaş Türk Silahlı Kuvvetleri’ni ne kadar biliyorsa, bunlar da o kadar biliyordu. Ne akıl verenleri vardı, ne akıl verenleri dinlediler. Donanmaya şehir hatları vapuru, hava kuvvetlerine metrobüs, kara kuvvetlerine yıkılması gereken gecekondu muamelesi yaptılar. Dükkan mühürler gibi orduyu mühürlediler, TSK’yı asrın iftirasıyla hapse tıktılar, kendi kendilerini başkomutan, mareşal ilan ettiler. Netice? Dünyanın en güçlü 10 ordusundan biri sayılan TSK, felç oldu. Suriye’ye burnunu bile uzatamıyor, komşu coğrafyalardaki etkisi sıfıra indi. Açılım ayağıyla iç güvenlikten el çektirildi, kışlasına hapsedildi. Adeta iğdiş edildi. Trajik bir kıyas vereyim: Kıbrıs barış harekatı 25 gün sürdü, Sur mahallesini 103 günde geri alabildik!

*

Polislikten anlamaz bunlar.

*

Çünkü… Anlasalardı, Türkiye’nin en büyük şehri İstanbul’a, polis olmayan birini emniyet müdürü yapmazlardı. Anlasalardı, Türkiye’nin başkenti Ankara’yı beş aydır emniyet müdürsüz bırakmazlardı. Anlasalardı, Akp hükümeti döneminde 75 bin cemaatçiyi polis teşkilatına almazlardı. Anlasalardı, 17/25 Aralık’tan sonra 120 bin polisin görev yerini değiştirmezlerdi. Anlasalardı, polis akademisinde PKK açılımı açmazlardı. Anlasalardı, Sur’u Cizre’yi Silopi’yi hiç bilmeyen, bölgeyi tanımayan polisleri “geçici görev”le oralara gönderip, şehit sayısının artmasına sebep olmazlardı.

 

*

Türkiye’nin çok ağır bedel ödeyerek yüzleştiği dört çıplak gerçektir bu.

*

Türkiye Cumhuriyeti maalesef…

Devleti bilmeyen, tanımayan, anlamayan kadrolara emanet edildi.

*

Günlük güneşlikken idare ediyorlardı.

Hava bozunca, foyaları meydana çıktı.

*

Çok bildiklerini, herkesten iyi bildiklerini sanıyorlardı.

Halbuki, ne yapacaklarını bile bilmiyorlar.

*

33 senedir gazeteciyim, hayatın kıymetini bilecek kadar ölüm gördüm, hatırlamak istemediğim boyutlarda dehşete, vahşete tanıklık ettim ama… Ülkemi hiç bu kadar zavallı durumda görmedim!