Sözcü yazarı Yılmaz Özdil, CHP'nin cumhurbaşkanı adayı Muharrem İnce'nin kendisine "şerefsiz oğlu şerefsiz" dediğini söyledi. İnce ile bir kere babasının cenazesinde karşılaştığını söyleyen Özdil, "Babam şerefsizse, ben şerefsizin oğlu şerefsizsem, babamın cenaze törenine niye geldi acaba, şerefsizler toplantısına mı?" diye sordu.
İnce'nin Ziraat Bankası kredisiyle alınan Hürriyet'e konuştuğunu söyleyen Özdil, "Muhalefetteyken bile böyleyse, kazandığında neler olacaktı diye düşünüyor insan" ifadesini kullandı.
Özdil'in "Şerefsiz oğlu şerefsiz" başlığıyla (3 Temmuz 2018) yayımlanan yazısı şöyle:
Henüz 18 yaşındayım. Yeni Asır… İşe başladığım gün.
*
Gece çalışıyorum. Sabaha karşı iki filan… Kapıdan aradılar. – Baba geldi. Koştum telaşla, indim. – Hayırdır? Hafif çakırkeyif. Elinde bir kalem. Bildiğin kurşunkalem. Almam için bana doğru uzattı… “Bak” dedi. “Yazacaksan, adam gibi yaz… Yok eğer bunu taşıyamayacaksan, bu mesleği yapmak zorunda değilsin, yol yakınken bırak.”
*
Hepsi bu.
*
Ömrünü gazete bobinleri arasında tükettiği halde, bir daha asla çalıştığım yere uğramadı. Sadece işten atıldığımda, istifa ettiğimde, yargılandığımda telefonla arardı. “Sakın” derdi, “hepi topu bir lokma ekmek, limon satarsın gene bulursun, sakın geri durma.”
*
İzmir'de büyümüştü ama, mayası Anadolu'ydu. Ahlak kriteri testi'ydi. “Çamurla boğuşmaktan korkma, yıkarsın elini gider, sen asıl toprağından testi yapılmayana dikkat et, insan mıdır, hamurunu yokla” derdi.
*
Bu nasihatları sayesinde meslek hayatım boyunca hiç “keşke” demek zorunda kalmadım… O kurşunkaleme asla ihanet etmedim.
*
Çok güzel adamdı, çok namuslu insandı. Yeni Asır'da senelerce direksiyon salladı, şoförlükten emekli oldu, Alsancak'ta dedemin kurduğu Kısmet Taksi'de çalışmaya devam ediyordu. Beni Yeni Asır'da işe o aldırdı. İzmir basınında beni sevmelerinin, bana sahip çıkmalarının, elimden tutmalarının temel sebebi babamdı, kıdemli gazetecilerin babama olan saygısıydı. Sadece Yeni Asır değil, Cumhuriyet'ten Günaydın'a, Hürriyet'ten Milliyet'e, kiminin arkadaşı, kiminin ağabeyiydi. Hatta, İzmir Gazeteciler Cemiyeti'nden Hasan Tahsin Ödülü kazandığımda bile, ödülü bana değil, törenle babama vermişlerdi.
*
Vade doldu. Rahmetli oldu.
*
Hatay'da çok sevdiği mahalle camisinde namazı kılındı, çok sevdiği Urla'da toprağa verdik.
*
Babamın cenazesine katılıp, tabutuna omuz verenlerden biri, Chp grup başkanvekili Muharrem İnce'ydi.
*
Babamın cenazesinde, cami avlusundaki musalla başı, Muharrem İnce'yi hayatımda yüzyüze gördüğüm ilk, tek ve son yerdi. Ne öncesinde, ne sonrasında, asla bir daha biraraya gelmedik. Defalarca görüşme talep ettiği halde, defalarca birlikte yemek teklif ettiği halde, defalarca Yalova'ya davet ettiği halde, genel başkan adayı olduğunda parti meclisi üyeliği teklif ettiği halde, asla biraraya gelmedik.
*
Niye derseniz?
*
Birincisi, siyasetle işim yok, asla olmadı, asla olmayacak, bugüne kadar defalarca gelen milletvekilliği, belediye başkanlığı teklifini asla kabul etmedim, asla kabul etmeyeceğim, bu işe merakım olsa zaten en başta İzmirim, pekçok yerden bağımsız aday olur seçilirim, okur-gazeteci ilişkisi daima okur-gazeteci ilişkisi olarak kalmalıdır, okurların bana olan güvenini asla kullanmam, asla yokum, asla olmayacağım.
İkincisi, siyasilerle hiç işim olmaz, bu prensibimi beni tanıyan herkes gayet iyi bilir, bugüne kadar herhangi bir siyasiyle başbaşa yemek yediğimi gören duyan olmamıştır, milletvekili seçilen arkadaşlarımla bile milletvekilliği süresince biraraya gelmem, işadamlarıyla da olmaz, spor kulübü başkanlarıyla da olmaz, örneği yoktur, “temas ve mesafe”yi gazetecilik açısından, okur açısından hayati bulurum. Üçüncüsü, Muharrem İnce'yi tanıyordum, aslında kim olduğunu biliyordum.
*
Kemal Kılıçdaroğlu'nun acilen bırakması gerektiğini 2010'dan beri ısrarla yazdığım halde, Muharrem İnce'nin yanında yeralmadım. Toplumun, yağmurdan kaçarken doluya tutulmasına karşı çıktım.
*
Gel zaman git zaman… Muharrem İnce cumhurbaşkanı adayı oldu. Tayyip Erdoğan'ı ziyarete gittiği gün, “alarm” veren yazımı yazdım. Susmak yerine, linç edilmeyi göze alarak, kurşunkaleme ihanet etmemeyi tercih ettim.
*
Hiç şaşmadığım sonuçları oldu. Muharrem İnce yazdıklarımı çarpıtarak, yazmadıklarımı yazmışım gibi anlatarak, beni yuhalattı. Antalya ve Denizli mitinglerinde yuhalattı.
*
Oxford Üniversitesi'nin araştırmasına göre, dünyanın en çok yalan haber yayınlayan, dünyanın en çok iftira atan, dünyanın en ahlaksız medyası bizim medyamız… Muharrem İnce bu medyadan sadece beni yuhalattı. Üstelik, Atatürkçü CHP seçmenlerine yuhalattı.
*
Netice? Ekmek için Ekmeleddin'den bile sekiz puan az oy aldı, Tayyip Erdoğan gayet rahat kazandı, Türkiye'nin rejimi değişti.
*
Seçim gecesinde soru işaretleriyle beraber karanlıkta kalan saatler, ortadan buhar olmalar, lüks otelin komple kapatılan kral dairesi katı, en kritik aşamada Fox haber'in canlı yayınına gönderilen “adam kazandı” mesajı… İnanmak istemeyenlere bile, yazdıklarımı teyit etti.
*
Testi kırılmadan önce uyardığım için, testi kırıldıktan sonra konuşma hakkım vardı, susmak yerine yine yazdım.
*
Bizzat Tayyip Erdoğan tarafından Muharrem İnce üzerinden Hacivat-Karagöz kavgası yaratıldığını, çok basit bir algı operasyonunun afiyetle yedirildiğini, Meral Akşener ve Temel Karamollaoğlu'na karartma uygulanırken, Muharrem İnce'nin bizzat Akp tarafından köpürtüldüğünü, merkez sağ seçmenin ve Chp seçmeninin bizzat yandaş medya tarafından manipüle edildiğini, Anadolu Ajansı'nın bile Muharrem İnce'ye nasıl destek verdiğini kanıtlarıyla yazdım.
*
Gene hiç şaşmadığım sonuçları oldu. Muharrem İnce, yandaş Hürriyet gazetesinden Ayşe Arman'a röportaj verdi. Benim hakkımda “şerefsiz oğlu şerefsiz” dedi.
*
“Ahlaksız” olduğumu söyledi.
*
Daha üç gün önce Aydın Doğan'ın elinden alınarak Ziraat Bankası kredisiyle yandaş işadamına hediye edilen Hürriyet gazetesini kendine dert etmedi, Sözcü gazetesini dert etti. “Sözcü gazetesiyle derdim olduğunu, kendisi üzerinden Sözcü gazetesiyle hesaplaştığımı” söyledi.
*
Bahsettiğim Anadolu Ajansı fotoğraflarını Sözcü gazetesinin internet sitesi bile Anadolu Ajansı'ndan kullandığı halde… “Yalan” yazdığımı, “Anadolu Ajansı'nın o gün orada bile olmadığını” söyledi.
*
“Haddimi bilmemi, kendisinin canını sıkmamamı” söyledi.
*
Bu yandaş röportaj üzerine yandaş medya pek keyiflendi… Sabah'tan Akşam'a Star'dan Vakit'e koro halinde manşet yaptı: “Muharrem İnce, Yılmaz Özdil'e şerefsiz oğlu şerefsiz dedi.”
*
Yandaş medyayı takip etmeyenlerin bütün bunlardan haberi olmayabilir. Toplumun bilgi edinme hakkına hizmet etmek bizim görevimiz. O nedenle, Muharrem İnce'nin sözlerini birebir aktarıyorum…
*
“- Yılmaz Özdil'i yuhatlatmanızın sebebi ne? – Hayır efendim, asla böyle bir şey olmadı! Ben onu yuhalatmadım. “Denizli ve Antalya mitinglerinde” diye yazmış. Kendisini aradım. “Böyle bir şey olmadı!” dedim. Denizli'de adı bile geçmedi. Ben Antalya'da “bugün beni çok üzen bir olay oldu, her gün zevkle okuduğum bir köşe yazarı böyle böyle yazmış!” dedim. Bir-iki ses yükseldi. O kadar. Yuhalatma olmadı. Adını bile söylemedim. – Tam olarak ne dediniz? – “Beni üzen şeyler yazdı, yazısını beğenmedim!” dedim. Gerçekten de yalan yanlış bir sürü şey yazdı. Ben eşimle alışveriş yaparken güya Anadolu Ajansı çekmiş. Anadolu Ajansı kime aitmiş? Erdoğan'a! Yani bunların hepsi ayarlanmış. Bir kere doğru değil, dersini iyi çalışsın. Anadolu Ajansı yoktu orada. Bakın sabahtan beri burada, kapının önünde kameralar vardı, az önce gittiler. Ben Murat Karayalçın'ın ofisine gittim, orada da çıkışta vardı kameralar. Benim evimin önünde günün 15 saati kamera var, onlar bilinen kameralar, bilinmeyenleri ben de bilmiyorum. Yani benim her gittiğim yerde kamera var. Ofisimin önünde var, evimin önünde var. Köydeki evimin gece 1'de önünde insan var. Sabah 5'te var. Dışarıda bekliyorlar. Ama söylüyorum, o gün orada Anadolu Ajansı yoktu. Bilgisi doğru değil. Orada benim gördüğüm Fox ve Demirören Haber Ajansı vardı. Yılmaz Özdil'in benimle ne özel derdi var bilmiyorum. Sözcü Gazetesi'yle bir derdi var da benim üzerimden bir hesaplaşma mı yapıyor onu da bilmiyorum. Ama o anlar buradan ne demek istediğimi. Yazdıkları doğru değil ve çirkin. Erdoğan'la böyle bir pazarlığı yapan şerefsizdir, böyle bir pazarlığı yapmadan bunu yaptı diye yazan da şerefsiz oğlu şerefsizdir! Herkes haddini bilecek, ahlaklı olsun herkes, benim canımı sıkmasınlar. Herkesi ahlaklı olmaya davet ediyorum. Erdoğan'la 16 yıldır mücadele ediyorum. Onlarca davam var, el insaf! Bir de yalan yanlış bilgiler yazıyor. “Ekmeleddin'den bile az oy aldı” diyor. Hiç mi matematik bilmiyorsun? Ekmeleddin İhsanoğlu kimin adayıydı? CHP ve MHP'nin çatı adayıydı, ben çatı adayı değildim. İyi Parti var mıydı o zaman? Yoktu. Ekmeleddin yüzde 38 aldı. Peki o zaman şu anda toplarsak, CHP kaç aldı 30-31, MHP 11 küsur, etti 42, İyi Parti 7… Yüzde 49 yapar o zaman benim oyum.”
*
İşte böyle.
*
Bugüne kadar pekçok politikacının maskesini düşürdük, pekçok politikacıyı deşifre ettik, pekçok kişi hakkında can acıtıcı yazılar yazdık. Öfkesinden gözünü kan bürüyüp, öldürülmemi isteyenler oldu. Miting kürsülerinden hedef gösterenler oldu, işten atılmamı, hapse atılmamı, hatta vatandaşlıktan atılmamı isteyenler bile oldu. Hamama giren terler misali, doğrusu hiç gocunmadım… Sevecek değillerdi herhalde, elbette böyle davranacaklardı.
*
Yazdıklarım bana ait, beni bağlar. Dolayısıyla, kişisel olarak beni hedef almaları normaldi.
*
Ama, yukarda Allah var… Bugüne kadar babama, anneme, aileme dil uzatacak kadar küçülen, buna yeltenecek kadar alçalan olmadı.
*
Muhalefetteyken bile böyleyse, kazandığında neler olacaktı diye düşünüyor insan.
*
Ve tabii şunu da düşünmeden edemiyor… Babam şerefsizse, ben şerefsizin oğlu şerefsizsem, babamın cenaze törenine niye geldi acaba, şerefsizler toplantısına mı?