Seane Corn yoga öğretmenliği kariyeri boyunca öğrencileri ve diğer öğretmen arkadaşlarından ilaç karşıtı söylemler duymaya alışmıştı.
Hatta bu durumla ilgili çekincelerini de paylaşmıştı.
Fakat 2020'de pandeminin başlamasıyla birlikte bir değişimi fark etti:
"Beni aşı karşıtlarının panellerinde konuşmacı veya katılımcı olmaya davet eden e-postalar ve SMS'ler almaya başladım. Covid'in gerçek olmadığını öne sürüyorlardı.
"Büyük ilaç şirketleriyle başlayıp Bill Gates ile devam eden ve sonrasında da seks için insan ticareti yapıldığına uzanan metinler gönderiyorlardı."
Fark ettiği bir diğer değişim de yogacıların kullandığı söylemdeydi:
"Büyük Uyanış ve Fırtına İçin gibi ifadeler kullanmaya başladılar.
"Bütün bunlar ruhani ifadeler. Yoga çevrelerinde Büyük Uyanış gibi ifadeler özgürleşmeyle ilişkilendirilir."
Fakat bu söylemlerin kökeni, Yogacılar değil QAnon adlı komplo teorisi topluluğuydu.
Özetlemek gerekirse QAnon seks amaçlı insan ticareti yapan Satanist pedofillerden oluşan küçük bir tarikatın hükümetleri, iş çevrelerini ve dünya çapındaki medyayı ele geçirdiğini, Donald Trump'ın ise onlara karşı mücadele verdiğini öne süren bir dizi temelsiz komplo teorisinden oluşuyor.
QAnon destekçilerinden bazıları Ocak ayında ABD'de yaşanan Kongre baskını gibi şiddet içeren suçlarla da ilişkilendiriliyor.
Bu grubun Yoga topluluğu üzerindeki etkisi bazıları için şaşırtıcı olabilir.
Fakat pandeminin başından bu yana azımsanmayacak sayıda Batılı yoga ve "zindelik" fenomeni sosyal medya platformlarında QAnon teorilerini paylaştı, maske ve aşı karşıtı ifadeler kullandı.
Bu paylaşımlarda genellikle bir doğa fotoğrafı ve mesajı daha popüler hale getirebilmek için ruhani bir dil kullanılıyor. Concordia Üniversitesi'nden doktora öğrencisi Marc-André Argentino bunları "pastel QAnon" olarak adlandırıyor.
Bazı yoga fenomenleri de QAnon ile ilişkilendirilen, küresel elitlerin seks amaçlı çocuk ticareti yaptığını öne süren komplo teorilerini içeren Save Our Children (Çocuklarımızı Kurtarın) paylaşımları yaptı.
Dezenformasyon ve çevrimiçi radikallik uzmanları yogacılar arasında bunlara dair bir artış trendi olup olmadığını tespit etmenin zor olduğunu söylese de bu tür söylemleri tespit edip yayınlayan araştırmacılar da var.
BBC bu paylaşımları yapan fenomenlerden Krystal Tini ve Stephanie Birch ile iletişime geçti fakat bir yanıt alamadı.
Yoga antik Hindistan'daki ortaya çıkmış fiziksel, zihinsel ve ruhani pratiklerden oluşuyor.
Kültür tarihçisi Matthew Remski, yoganın her zaman Batı tıbbına karşı alternatifler sunduğunu söyleyen karizmatik liderler tarafından etkilendiğini ve sosyal medya fenomenlerinin de bu geleneğin doğal varisleri olduğunu anlatıyor.
New Age inançlarıyla komplo teorileri arasındaki inceleyen Consprituality adlı bir podcast dizisi de hazırlayan Remski, yoganın kendine bakma, iyileştirme ve kendini keşfetme söylemlerinin sağlık kurumları ve hükümetler tarafından yalnız bırakıldığını hisseden kitlelerde yankı bulduğunu söylüyor.
Yoganın her komplo teorisinde geçerli olan üç öğeye sahip olduğunu belirten Remski, bunları şöyle sıralıyor:
"Her şey birbiriyle bağlantılıdır, hiçbir şey nedensiz yere olmaz ve hiçbir şey göründüğü gibi değildir."
Remski, "Kendinizi bu düşüncelere göre eğitirseniz, aslında komplo teorilerine inanmak için de eğitmiş olursunuz" diyor ve ekliyor:
"Kendinize yetebileceğiniz ve sağlığınızı kontrol edebileceğinize inanma konusunda kendinizi şartladıktan sonra bir halk sağlığı görevlisinin çıkıp da 'Farkında olmadığınız bir hastalığın asemptomatik taşıyıcısı olabilirsiniz' demesi hakaret gibi hissetirir."
Kendisi de bir tarikattan kurtulmuş olan Remski, sokağa çıkma kısıtlamaları döneminde yoga stüdyolarının kapılarını kapatmak zorunda kalmasıyla sosyal medyadaki varlıklarının ve takipçi sayılarının finansal açıdan daha önemli hale geldiğini aktarıyor.
Seane Corn ve bazı iş arkadaşları Eylül ayında QAnon komplo teorilerine karşı çıktıkları bir açıklama yayımladı.
Yoganın komplo teorilerine daha yatkın olduğunu söylemek mümkün fakat yoga topluluğu içinde bu teorilerin ne kadar yayıldığını ölçmek kolay değil.
Bağımsız araştırmacılar dezenformasyonların önemli bir kısmının özel gruplar ve sohbetlerde yayıldığını, sosyal medyada Instagram hikayeleri gibi kendiliğinden yok olan paylaşımlarla aktarıldığını ve bu nedenlerden ötürü ölçülemediğini aktarıyor.
Bazı fenomenler tarafından kullanılan açık anlamlı ve ruhani dil de Twitter ve Facebook gibi sosyal medya platformları bunları kolay bir şekilde tespit edemiyor.
Stratejik Diyalog Ensitüsü'nden araştırması CEcile Guerin, "Komplo teorilerine inananlar yoga ve zindelik dünyasında azınlıkta olsa da bu aktif azınlık takipçilerini radikalleştirebiliyor" diyor.
Konuyla ilgili bir araştırma yapan Dijital Nefretle Mücadele Merkezi (CCDH) aralarında yoga topluluğundan kişilerin de bulunduğu aşı karşıtı görüşlere sahip olan fenomenlerin, 2019'dan bu yana sekiz milyona yakın takipçi kazandığını aktarıyor.
Facebook'ta aşı karşıtı grupları takip eden 31 milyon kişi bulunuyor. YouTube'da ise bu sayı 17 milyon.
CCDH, bu hareketin sosyal medya şirketlerine 1 milyar dolarlık reklam geliri yarattığını belirtiyor.
Sosyal medyadaki takipçiler, beğeniler ve paylaşımlar artsa da sanal ortamdaki bu yayılımın gerçek hayattaki etkisini ölçmek zor.
Miami Üniversitesi Siyaset Bilimi Profesörü Joseph Uscinksi "İnsanlar her gördüğü tweete inanmıyor. Birinin karşısına komplo teorisi çıktığında, bu akıllarına yatmıyorsa inanmayacaklardır" diyor.
ABD'deki komplo teorilerine dair 2012'den bu yana anketler yapan Uscinksi, komplo teorilerinin medyadaki görünürlüğünün artmasına rağmen inanan insan sayısının düşük kalmaya devam ettiğini söylüyor.
Yoga eğitmeni Seane Corn, gelecekteki tehditlerle başa çıkmak için her eğitmenin buna karşı tavır alması gerektiğini düşünüyor:
"Bu teorilere inanmayan çok eğitmen olduğunu biliyorum ama bir kısmı 'Biz aşağı bakan köpek duruşunu öğretelim, öğrenciler kendileri doğruları bulurlar' diyor.
"İnsanların doğruları bulabileceğini umalım ama bir yandan da öğretmenlerin buna karşı açıklama yapmasına ihtiyacımız var çünkü burada bir sömürü yaşanıyor."