Yükseköğretim Kurulu (YÖK) Başkanı Prof. Dr. Yekta Saraç, Türkiye'nin en köklü kurumlarından olan İstanbul Üniversitesi'nin bölünmesini içeren düzenlemesiyle yeni bir model kurguladıklarını belirtti. Saraç, bu modelin her iki üniversite için akademik konularda ve alanlarda birlikte yönetişim sergileyebilecekleri daha özerk bir sistemi peşi sıra getireceğini savundu.
TBMM Milli Eğitim Komisyonu’ndan geçen tasarıyla İstanbul, Gazi, Selçuk, Dumlupınar, Erciyes, Mersin, Sütçü İmam, Sakarya, Anadolu, Isparta Süleyman Demirel, Afyon Kocatepe, İnönü ve Karadeniz Teknik olmak üzere 13 üniversitenin bölünmesi, yedi yeni üniversitenin kurulması planlanıyor.
Hürriyet'ten Hande Fırat'a konuşan Yekta Saraç da tasarıyla ilgili olarak özetle şunları söyledi:
(İstanbul Üniversitesi’nin bölünmesi) Bu konudaki eleştirileri gözden geçirelim. ‘Böylesine önemli bir karar İstanbul Üniversitesi için şaşırtıcı oldu’, ‘Bu yeni bir durum’, ‘Aceleye getirildi’, ‘Tartışılmalıydı’ deniliyor. Acaba öyle mi? Yaklaşık 10 senedir bu konunun İstanbul Üniversitesi’nde tartışıldığını, üç rektörlük döneminde gündemde olduğunu, kurullarda zaman zaman meselenin irdelendiğini herkes bilir. Demek ki yeni bir durum değil. ‘Bu marka değerini düşürür’ deniliyor, akreditasyonları iptal ettireceği söyleniyor. Halbuki akreditasyonlar üniversiteye değil programlara veya birimlere veriliyor.
(Yeni bir model mi geliyor?) Böyle de diyebilirsiniz. İstanbul Üniversitesi aslında ikiye ayrılıyor olsa da bu yeni durumun yeniden organize olma olarak nitelendirilebileceği alt normlarda düzenlemeler yapmayı planlıyoruz. Yani ayrı iki tüzel/hükmi kişiliğe sahip bu iki yapının akademik faaliyetlerde birbiriyle uyumlu bir şekilde çalışmasını sağlayan ve pek çok mesele ve kararın kendi süreçlerinde başlayıp biteceği yeni bir sistem düşünüyoruz. Böyle yeni bir model gerçekleştirildiği takdirde, bunun güçlü bir sinerji yaratacağını umuyoruz. Sayın Cumhurbaşkanımızın İstanbul Üniversitesi’nin yeniden organizasyonundan beklediği kalite çıktısının artması ve kalite çıtasının yükselmesi beklentisini bu iki üniversiteye vereceğimiz yeni imkânlarla behemehal sağlamalıyız. Diğer bir ifade ile bu yeni durum İstanbul Üniversitesi için daha özerk bir sistemi de beraberinde getirecek. Her iki üniversitenin kendi arasında akademik konulardaki ‘bir oluşu’ bu iki üniversitenin araştırma özelliğini daha öne çıkacak. Dolayısıyla bu değişim aslında her iki üniversite için akademik konularda ve alanlarda, disiplinler arası çalışmalarda birlikte yönetişim sergileyebilecekleri daha özerk bir sistemi de peşi sıra getirecek. Karar alma süreçlerinde diğer üniversitelere nispeten daha fazla karar alma yetkisinin bulunacağı bir model, bu imkân şimdilik İstanbul üniversitelerine mahsus olacak ve neticeleri izlenecek.
(Yandaş isimlere akademide kadro, üniversite arazilerinin ranta dönüştürülmesi ve arazide müteahhitlere kârlı iş alanı açılacak iddiaları) YÖK’ün böyle bir iddiayı haklı çıkaracak yanlış uygulaması olmadı. Hükümetin de bu amaçla bu düzenlemeleri Meclis’e getirdiğini söylemek hiç doğru olmaz. Üniversite rektörlerimize gelince; onlara da sürekli telkinimiz liyakat ve ehliyet temelli bir kadro politikası izlemeleri. Rant meselesine gelince; yükseköğretim ile kat’â bir araya gelemeyecek kavramlardan birisi de ranttır. Bizim bu konudaki görüşümüz bellidir.
(İktidar milletvekillerinin illerinde üniversite sayısını arttırma iddiaları) Vekillerimizin niyetleri hakkında fikir beyan etmek doğru olmaz. En nihayet onlar da toplumun beklentilerini dikkate almak durumundadırlar. Bizlere de düşen, yasalaşarak kurulduğu takdirde bu üniversitelerin rasyonel temeller üzerinde yükselmelerine yönelik planlama yapmak ve bunun için gereken tedbirleri almak.