21. Yüzyıl Avrupası'nda bir bağımsızlık hareketinin devlet krizine, darbe teşebbüsüne ya da iç savaş benzeri olayların çıkmasına yol açabileceğini kim düşünebilirdi? Çılgınlığa son vermesi için Katalonya'ya kim müdahale edecek? İspanyol devleti bunu başaramadı. Yüzde 30'luk bağımsızlık yanlıları ve Katalan bölgesi yönetimi bildiğini okumaya devam ediyor. İspanya Kralı'nın devreye girmesi de krizin tırmanmasını önleyemedi. Katalonya Özerk Bölgesi'nin İspanya'dan bağımsızlığını ilan etmesi an meselesi. Legalmiş, değilmiş, Katalonya Başkanı'nın umurunda değil.
Katalanlar devletten ayrılmak istedikleri için İspanya Anayasası'nın kendileri için geçerli sayılamayacağını iddia ediyor. Her anayasa gibi İspanya Anayasası da değiştirilebilir. Ama küçük bir azınlığın isteğiyle değil, bütün İspanyolların oyuyla. İspanya hükümetinin illegal davranmadı değil, yasaların Katalonya'da uygulatılamaması hukuk devletini tehlikeye soktu. Hukuk devletinin tehlikeye girmesinden İspanya hükümeti sorumlu değil. Yasaların Katalonya'da uygulatılamaması sorumlu.
Avrupa Birliği (AB) Komisyonu'nun krizi böyle yorumlaması yerindedir. Bir üye ülkenin anayasasına saygılı olması gerektiğinden, komisyon duruma müdahale edemez. AB antlaşmaları da bu anlaşmazlıkta arabuluculuğu öngörmüyor. Komisyonun Polonya ve Macaristan'da harekete geçmesinin nedeni o ülkelerde devletin hukuk devleti ilkeleri ve yargı bağımsızlığının altını oymaya kalkışmasıydı. AB Komisyonu Polonya ve Macaristan ile olan anlaşmazlıkta çoğunlukla azınlığın arasını yapmaya değil, antlaşmaları kurtarmaya çalışıyor.
Çekimser kalmak siyasi bakımdan akılsızlıktır
AB Komisyonu'nun çekimser davranması hukuki bakımdan doğru olabilir. Ama bakalım siyasi bakımdan da bunun akıllılık olduğu söylenebilir mi? Hayır. Komisyon ve AB Konsey Başkanı Tusk, Katalonya krizinin tırmanmasına seyirci kalmamalıdır. En azından Barcelona ile Madrid arasında diyalog başlatılmasına çalışılabilir. Taraflar istemediği için AB kurumları zaten arabuluculuk rolünü üstlenemez. Avrupa Parlamentosu'nun Katalan üyeleri AB'nin İspanya'yı yola getirmesini istiyorlar. Ama bu mümkün olmayacak. İspanya hükümeti arabuluculuğu ve Katalan yönetimiyle diyalog kurulmasını kesinlikle istemiyor. Madrid yönetimi Katalonya'da hükümet darbesine kalkışıldığını söylüyor. Artık söylenecek bir şey kalmadı.
Yine de AB'nin diyalog yolunu düzlemesi gerekir. AB krizleri görmezden gelmediğini Avrupalılara kanıtlamalıdır. Başkan Vekili ve Komşuluk Politikası ve Genişleme Müzakerelerinden sorumlu Komisyon üyesi Frans Timmermans İspanya'da da hukuk devleti ilkelerine uyulmasının sorumluluğunu taşıyor. Ancak Timmermans'a göre sorun ayrılıkçı Katalanların tutumundan kaynaklanıyor. Kendinden ‘barış projesi' olarak söz eden AB üye ülkelerin iç anlaşmazlıklarına barışçı çözüm bulmakla yükümlü olduğunu da unutmamalıdır.
AB Komisyonu, Katalanların bağımsızlık ilan etmesi ihtimaline göre bir B planı hazırlamalıdır. Katalonya'nın bağımsızlığını ne AB ne de üye ülkeler resmen tanır. Ancak Katalan hükümet temsilcilerinin, turistlerin ve malların AB nezdinde statüsünün ne olacağı ve Katalonya'nın üyelik başvurusunda bulunmasına nasıl karşılık verileceği önceden bilinmelidir. İspanya hükümeti yetkilerine dayanarak Katalonya yönetimini görevden alıp seçimleri tekrarlatır ve özerklik statüsünü kaldırırsa AB'nin tepkisi ne olur? Yıllardır tırmanan Katalonya gerginliği karşısında başını kuma sokan AB artık bu lükse sahip değildir.
AB pasif kalamaz, çünkü Brexit yanlıları, sağ popülistler ve milliyetçiler Katalonya krizinden, AB'nin azınlıkları ve halkların özgürlük arzusunu bastırdığı efsanesini çıkarmaya çalışıyorlar. Tamamen saçma da olsa bu tezler yabana atılmamalı, aksine çürütülmelidir. Aksi takdirde İspanya krizi karşımıza Avrupa krizi olarak çıkabilir.
Bernd Riegert
© Deutsche Welle Türkçe