Şu günlerde Avrupa idealine inananları melankoli, çaresizlik ve hasretle karışık hisler kaplıyor. Hiç şimdiki kadar birleşik Avrupa fikrini haklı gösterme gereği duyulmamıştı. Eskiden birleşmenin daha da derinleştirilmesi gerektiğine kimsenin söyleyecek sözü yoktu. Alman, Fransız ya da İtalyan'ım demek yerine Avrupalıyım demek moda haline gelmişti.
Avrupa Birliği'ni ‘anlamsızlık krizinin' sardığı günümüzde, kuruluş yıllarının heyecanı insana tasasız çocukluk yıllarının rüyası gibi geliyor. Artık politikacılar Avrupa idealinden söz ederken aba altından sopa gösterir gibi konuşuyorlar. AB Komisyonu Başkanı Jean-Claude Juncker “Avrupa'dan kuşku duyan, askeri mezarlıkları dolaşsın” demişti. Almanya Başbakanı Angela Merkel borç krizinin en civcivli günlerinde ‘Euro batarsa, Avrupa'nın dağılacağını söylemişti. Eski Komisyon Başkanı Barroso'nun finans krizi sırasında söylediği, “Ya birlikte yüzer, ya da yalnız batarız”, şeklindeki sözleri de unutulmadı.
Dramatik batış senaryoları artık yetmiyor
Ancak Avrupalılar kuruluş efsanesini canlandırmadıkları takdirde Avrupa'ya batış senaryoları yazmak artık yetmediği gibi yapıcı da olamıyor. Avrupalı kendini vesayet altına alınmış hissediyor. Büyük idealler uğruna yapılan çağrıları, vermek istemediği şeyleri kendisinden istemek için yapılmış bir oyun olarak algılıyor. Almanya'da, borç krizinde Yunanistan ile dayanışma göstermekle suistimal edilip edilmediklerini soranlar az değil. Fransızlar ekonomi politikalarının, Brüksel ya da Berlin üzerinden Brüksel tarafından dikte edilmesinden şikâyetçiler. Çekler ve Polonyalılar, ülkelerine almayacakları mültecileri neden Avrupa adına kabul etmeye zorlandıklarını bilmek istiyorlar.
Avrupa fikrinin kusuru, uzun zaman idealistçe abartılmış olmasından kaynaklanıyor. Eskiden Almanya'da öz çıkarlarını dile getirmek adeta tabu sayılıyordu. Her şey Avrupai kapsamda yapılmalıydı. Olmadığı zaman ise milli gerekçelerle ret edilirdi. Bu nedenle Avrupalıları sözde Avrupa idealleri uğruna istemedikleri şeyleri yapmaya zorlamak Almanlara kolay geliyor. Örneğin mültecilerin sabit kotalarla AB üyeleri arasında paylaştırılması gibi.
Oysa öz çıkarlarını kollamak kadar normal bir şey olamaz. Kuruluş yıllarında altı üye arasında gösterilen uyumu sayıları 28'e çıkan ortaklar arasında başarmak kolay değildir. Oysa Avrupalıların ortak çıkarları hiç şimdiki kadar fazla olmamıştı. Çünkü nispeten küçük, zengin ama yaşlanan bir kıta olan Avrupa, hızla gelişen dünyamızda ancak birlik içinde olursa tutunabilir.
Ortak irade şart
Avrupa borç krizine geç ama çok geç kalmadan cevap verebildiyse bunu soyut Avrupa idealini kurtarmak için değil, kendini kabul ettirme iradesi sayesinde başardı. Karışıklık ve yanılmaların ardından mülteci krizine de mutlaka çözüm bulunacaktır.
Avrupa Birliği'nin kuruluş yıllarındaki heyecan samimiydi ama artık kendini tüketti. Günümüzde gerçekçilik ve çıkar ortaklığına dayalı birlik fikrinin benimsenmesi daha sağlam bir temel oluşturacaktır.