Angela Merkel, izlediği iltica politikası ile Avrupa'da yalnız kaldı. Onun gibi düşünenler, yani iltica ve sığınma başvurularına üst sınır konulamayacağına inananlar hükümet başkanı olarak sorun yaşıyor, hele ki diğer Avrupa ülkelerinin de konuya aynı şekilde yaklaşmaları gerektiğini savunuyorsa. Bu nedenle, sığınmacıların Avrupa içinde adil bir şekilde dağıtılması planı şu ana kadar başarıya ulaşamadı. Zira Avrupalı partnerler şöyle düşünüyor: Merkel dünyaya davetkâr mesajlar gönderiyorsa biz neden bunun bedelini ödeyelim?
Marine Le Pen veya Viktor Orban gibi aşırı sağcı partilerin tepkileri Merkel'i çok da rahatsız etmiyor olsa gerek. Ancak AB Konseyi Başkanı Donald Tusk'un eleştirileri ağır gelmiş olabilir. Merkel'in görüşlerine atıfla Tusk, sığınmacı akınının "durdurulamayacak kadar büyük" olduğunu söyledi. Tusk, AB ülkelerinde sığınmacıların kabulüne ilişkin kota uygulamalarının 'siyasi zorunluluk' sınırında olduğunu belirtti.
Donald Tusk: Merkel karşıtlarının sesi
Bazı Alman politikacılar Tusk'un sözlerine öfkelendi ve yetkilerini aştığı, onun esasında bir uzlaşma için çabalaması gerektiği görüşünü savundu. Ancak bu açıklamaların pek de bir dayanağı yoktu. Zira Tusk'un arkasında AB'nin çoğunluğu var. Bu grubun dışında kalan ise Merkel.
Merkel'in politikasına dönük eleştiriler 2015'in son dönemlerinde giderek sıklaştı, eleştirilerini dile getirenler arasına Merkel'i diğer konularda destekleyenler de katıldı. Örneğin Hollanda'nın Hıristiyan Demokrat Başbakanı Mark Rutte son olarak, "Roma İmparatorluğu'ndan da bildiğimiz gibi, sınırlarını iyi korumayan imparatorluklar yıkılmaya mahkûmdur" dedi. Merkel'e sadakatiyle bilinen Maliye Bakanı Wolfgang Schäuble de kontrolsüz göçü "dikkatsiz bir kayakçının yol açabileceği bir çığa" benzetti.
Avrupa'nın iç çatışmaları derinleşti
Merkel, prensipte kendi çizgisini korudu. Fakat istemeden de olsa bu tutumuyla Avrupa'nın iç çatışmalarını derinleştirdi. Avrupa'nın her yerindeki seçimlerde aşırı sağcı partiler oylarını artırıyor, sınır kontrollerinin uygulanmadığı Schengen Bölgesi'nin dayandığı prensipler giderek daha fazla tartışmaya açılıyor. Öte yandan çok ağır bir yan etki ise en geç 2017'de AB'de kalınıp kalınmayacağı konusunda bir referandumun yapılmasının planlandığı İngiltere'de görülüyor.
Sınırları kapatmadan olmayacak
AB, mülteci politikası konusunda çok sayıda doğru adım attı. Kaçış nedenleri ile mücadeleye eğilmek, Suriye'nin komşularını desteklemek ve sınırlı bir işçi göçüne müsaade etmek gibi... Ancak tüm bunların bir katkısı olsa bile, neticede Avrupa'nın sınırlarını kapatması dışında bir çare olmadığı görülecek. AB, sığınmacıları uzak tutması için sadece Türkiye'ye bel bağlayamaz. Bu nahoş işi AB'nin kendisinin halletmesi gerekiyor.
2016'nın en büyük meselesi, AB'nin dış sınırlarının güvenceye alınması olacak. Bu başarılı olmazsa, AB Komisyonu Başkan Yardımcısı Frans Timmermans'ın ikazında dile getirdiği gibi, "Schengen değil, Avrupa çöker." Merkel, yıllar önce bunu Euro için söylemişti. Bu cümle aslında göç için daha geçerli.