Ben duvarla büyüdüm. Oynadığım bahçenin birkaç yüz metre uzağındaydı. Taşındıktan sonra mutfak penceresinden Doğu Berlin görünüyordu. Duvarla örülüydüm ama kendimi hür hissediyordum. Kuruntu değildi, çünkü istediğim zaman karşı tarafa geçebiliyordum. Hatta Almanya Demokratik Cumhuriyeti'ne (DDR) de. Emekliler dışındaki hemşerilerimin bu tarafa geçmesine izin verilmeyen DDR'e.
13 Ağustos 1961'de 160 kilometre uzunluğundaki çirkin duvar örüldüğünde daha doğmamıştım. Duvardan bir yıl sonra dünyaya geldim. O benden yaşlıydı ama ben ondan uzun yaşadım. Şimdi ‘antifaşist korunma seddinden' iki kat daha yaşlıyım. DDR'deki muktedirler doğudaki yürekli insanların yıktığı insan düşmanı ölümcül yapıya bu ismi vermişlerdi. Duvar 28 yıl, iki ay, 27 gün ayakta kalabilmişti. 5 Şubat'ta da duvarın ortadan kaybolmasının üzerinden bir o kadar zaman geçmiş oldu.
Kendini ikinci sınıf vatandaş hissedenleri anlıyorum
Birkaç sembolik kalıntısı dışında duvardan eser kalmadı. Gelecek nesillere duvarların insanlara neler yapabileceğini göstermek için duvarın parçalar halinde ayakta bırakılması iyi oldu. Duvarın insan üzerindeki etkisi uzun sürüyor. Eski DDR vatandaşlarıyla yeni Almanya'daki hayatları hakkında sohbet ederken, uzun süren ayrılığın izlerine rastlıyorum. Emekli aylıklarının halâ eşitlenmemiş olması beni utandırıyor.
Çoğu Doğu Alman'ın kendini ikinci sınıf vatandaş hissetmesini anlayabiliyorum. Doğu Alman elitlerin yerine ‘batılıların' getirilmiş olmasını halâ anlayabilmiş değilim. Siyasi ve ideolojik safrası ağır yönetici kadrolarını kastetmiyorum. Ama işletmelerde, üniversitelerde, bilimde ve kültür hayatında yapılan temizlik bana göre gerekli ölçünün oldukça dışına taştı. Toplumun bütün kesimlerinde yönetici kademesindeki Doğu Almanların oranı halâ çok düşük.
Merkel'in başbakanım olması beni avutmuyor
Hamburg'da dünyaya gelen ve Doğu Almanya'da sosyalleşen Angela Merkel'in 13 yıldır başbakanım olmasında teselli bulabilir miyim? Kulağa demek istediğimden daha alaycı çalındığını biliyorum. Tam aksine, Angela Merkel düzeyindeki çok daha fazla Doğu Alman yüksek mevkilerde olsaydı, Almanya'nın iç birleşmesinde çok daha fazla yol kat edilmiş olurdu, demek istiyorum. Joachim Gauck'un 2017'de ikinci dönem cumhurbaşkanlığı görevi için aday olmaması beni bu yüzden çok üzdü.
Solun bilerek ötekileştirilmesini anlayışla karşılayamıyorum. Muhafazakârlar (CDU/CSU) mecliste Sol Parti ile ortak önerge vermemekte halâ diretiyorlar. Bunun son örneğini meclisteki antisemitizm genel görüşmesinde tecrübe ettik. Sağcı Afd dışındaki bütün siyasi partiler antisemitizme hoşgörü gösterilemeyeceği konusunda hemfikir. Buna rağmen Birlik partileri Sol ile ortak karara imza atmaya yanaşmadı. CDU Genel Başkanı ve Başbakan Angela Merkel'in kalkıp son sözü söylemesini çok isterdim.
Sol'un birleştirici rolü küçümseniyor
Hükümet başkanının çevresinde de Sol'u takdir edenlerin olduğunu, Meclis Başkanı Wolfgang Schäuble'nin, Berlin'in doğusunda dünyaya gelip komünist bir ailede yetişen Gregor Gysi'nin 70'inci yaş günü vesilesiyle verdiği davet de gösterdi. Schäuble, Gysi'nin birleşme sürecindeki katkılarından övgüyle bahsetti. Meclis Başkanı eski Doğu Alman gizli servisiyle ilişkilerinden dolayı suçlamalara hedef olan Gysi hakkındaki sözlerinde son derece samimiydi. Partinin adındaki ‘Hristiyan' kavramının hakkını veren bu sözlerinin daha sık ve aleni bir şekilde tekrarlanmasını arzulardım.
Bana göre şurası kesin ki, bir siyasi kanadı geçmişinden dolayı günümüze kadar ret eden zihniyet demokratik olgunluktan uzaktır. Bence bu durum, bundan 28 yıl önce çöken beton duvarın kafalarda yeniden örülmesi demektir. Duvarın yıkılmasından 28 yıl sonra, beyinlere çekilen duvarların ortadan kaldırılmış olduğunu görmek isterdim. Doğu ve batıyı coğrafi yönlerden başka bir şey olarak görmeyen genç kuşakları örnek almalıyız.
Şükür ki gençler öyle değil
Geçenlerde ailemizdeki ilk doğu–batı Alman evliliğini kutladık. İkisi de duvar yıkılmadan birkaç yıl önce dünyaya gelmişti. Biri Baden-Württembergli, diğeri ise Saksonyalı. Şimdi kahramanlar şehri Leipzig'de yaşıyorlar. Leipzigliler 1989 yılındaki Pazartesi gösterileriyle DDR'deki barışçı devrime önayak olmuşlardı.
Bu gibi izdivaçlar çok şükür ki, çocuklarımın da dâhil olduğu genç akrabalarımız arasında artık normal sayılıyor. Yaşlı kuşaklar kısmen belli nedenlerle zor gelse de, gençleri örnek almalılar. Umulur ki, siyasi sorumlular arasındaki son ‘soğuk savaşçılar' da artık zamanın gerçeklerini kavrayıp sorumluluklarının hakkını verirler. İşte o zaman duvarın son kalıntıları da ortadan kalmış olur.
Marcel Fürstenau
© Deutsche Welle Türkçe