Yorum: Fransa'nın kaderi kararsızların elinde

Yorum: Fransa'nın kaderi kararsızların elinde

Cumhurbaşkanlığı seçiminden bir hafta önce Fransa'daki durum o denli kafa karıştırıcı ki Almanya Cumhurbaşkanı Frank-Walter Steinmeier dahi müdahil olma ihtiyacı hissetti. Bakan, sağ popülistlere ve onların Fransa'ya büyük bir gelecek vaat eden ama Avrupa'dan çıkartmayı isteyen sloganlarına karşı uyarıda bulundu. Berlin nefesini tutmuş ilk turun sonuçlarını bekliyor, zira AB'nin geleceği, refah, barış ve birlik ve hafife alan diğer değerler de bu seçimin sonucuna bağlı.

Aşırı sağcıların yükselişi

"Seçmenler ilk turda kalbiyle, ikinci turda aklıyla karar verir." Fransız seçim sistemi açıklanırken bu ifadeler kullanılıyor. Anketlere göre, eski komünist Jean-Luc Mélenchon'un hızlı yükselişi ikinci turda sağ popülist lider Marine Le Pen ile karşı karşıya gelebileceğini gösteriyor.

Peki, siyasi olarak düşünen bir akla sahip olan Fransızların tercihi kimden yana olacak? Birkaç hafta öncesine kadar olanaksız olarak görülen gelişmeler artık ihtimaller dahilinde.

Mélenchon'un başarısı birçok Fransızın radikal bir çözüm peşinde olduğunu gösteriyor. Problemlerine pratik çözümler üretilmesi Fransızlara parlak gelecek vaatleri içeren güçlü ideolojilerden daha cazip görünüyor. Yoksa bu iki adayın her ikisinin de anketlerde yüzde 40'ın üzerine çıkması başka ne şekilde açıklanabilir? Siyasi yelpazenin iki ucundaki seçmenler de hemen hemen aynı şeylerden şikâyetçi. Hep solu seçmiş ancak hüsrana uğramış ve artık sağı seçen ama her an sola geri dönebilecek olan işçiler... Veya Paris'te değişim arzulayan genç seçmenler, kendilerine daha iyi bir 'yaşam' vaat eden radikal görüşü destekleyebilecek olan sosyal yardıma muhtaç durumda olanlar...

Birbirine benzeyen tablolar

Sol radikal, Fransızları 'Fransa isyanda' sloganıyla cezbetmeye çalışıyor ve AB'den, Nato'dan ayrılma mesajı veriyor. Sanayiyi yeniden millileştirmeyi ve finans kapitalizmini reddeden bir siyaset ve ekonomi modeli uygulamayı vaat ediyorlar. Doğu Avrupa’da komünizmin yıkılmasından sonra böyle bir modelin nasıl işlerlik kazanacağı ise belirsiz. Mélenchon'un Marine Le Pen'den farkı ise enternasyonalizm fikri, ancak bu fikrin de dünya genelinde destekçisi yok.

Ulusal Cephe'nin (FN) lideri Le Pen ise kampanyasını vatanseverlik üzerine kuruyor. Le Pen'in sloganı "Önce Fransa" ama onun ekonomik programı da sol radikallerinkinden hiç farklı değil. Aynı sloganlar ve aynı vaatler.. AB'den ve Nato'dan çıkmak, millileştirilmiş bir sanayi... Bu vaatler birçok seçmene cazip geliyor ve aşırı solun vaatleri ile hiçbir farklılık göstermiyor. Seçmenlerin Le Pen'in neofaşist mirasını görebilmek için çok yakından bakması gerekiyor. Le Pen, bir radyoda katıldığı programda, Paris Yahudilerinin soykırıma uğramasında Fransa'nın rolünü reddederek, bu görüşlerini ortaya koymuştu.

Orta sınıf çatırdıyor

Böyle bir ortamda Avrupalı komşuların ve genç Fransız burjuvasının umudu ise Emmanuel Macron. Seçim kampanyasında Avrupa yanlısı tek aday olan Macron, tıkanmış durumda olan Fransız sistemini reforme edebilecek bir ilerlemeci-liberal bir ekonomi politikasını savunuyor. Başlarda Macron'a olan destek büyükken, şimdilerde destekçi sayısı azalıyor ve anketlere göre bu kitle başlara kıyasla daha kaygan.

Son olarak da skandalların kralı Francois Fillon var seçim yarışında. Hakkındaki soruşturmaya karşın Fillon'un muhafazakar değerlere bağlı ve Thatcher'ın reform politikasını savunan sadık bir seçmen kitlesi bulunuyor. Ancak sosyalistlere göre, sağ muhafazakâr adayın ikinci turda seçilme olasılığı yok denecek kadar az. Fillon'un ikinci tura çıkıp çıkmayacağı bile belirsiz. Kaldı ki bu Fransa için siyasi bir deprem anlamına gelir.

Endişeli gözlemciler ve komşular için ise şu günlerde tek bir umut kaynağı var: Fransızların büyük ideolojilere olan bağlılıklarını bir kenara koyarak daha ilk turda akılla karar vermeleri. O güne kadar sadece nefesler tutulup beklenebilir ve Fransızların Avusturya ve Hollanda'daki seçmenler gibi aşırı sağı reddetmesi umut edilebilir.

© Deutsche Welle Türkçe

Barbara Wesel