Aynı ritüel yıllardır tekerrür ediyor: Kuzey Kore, askerî denemeleriyle tahrik ediyor, sindirilmiş halk tezahürat yapıyor, komşuları Güney Kore ile Japonya bunu şiddetle protesto ediyor ve koruyucu güç ABD ile birlikte BM Güvenlik Konseyi’ni toplantıya çağırıyor, uluslararası toplum testleri kınıyor, Çin eleştirilere kerhen katılıyor ve sonunda da yeni yaptırımlar gündeme geliyor.
Yeni yaptırımlar mı? Dış dünyadan neredeyse tümüyle tecrit edilmiş bu ülkeye halihazırda uygulanan son derece sıkı yaptırımlar daha ne kadar sertleştirilececek? Bunun bir işe yaramayacağını Kuzey Kore de biliyor elbette. Ancak geleneksel ritüeller böyle. Neticede Pyöngyang’ın bir şekilde cezalandırılması gerekiyor.
Trump gerginliği tırmandırmayı göze alamıyor
Bu mantıktan hareketle Kuzey Kore’nin, füzeleri bir nevî "deneme balonu" olarak kullandığını söyleyebiliriz. Amaç yeni ABD yönetiminin, tahrikler karşısındaki tutumunu denemek. Donald Trump her ne kadar sağı solu belli olmayan bir Başkan olsa da, gerginliği tırmandırma riskini göze alamıyor. Neden alsın ki? Aksine, güvensizliğe kapılan Güney Kore ve Japonya’ya destek oluyor ve aynı zamanda füze denemesini fırsat bilerek, bu ülkelerin kendi savunma sistemleri konusunda daha fazla sorumluluk almalarını istiyor.
Somut olarak bu şu anlama geliyor: Çin tarafından şiddetle eleştirilen Amerikan Füze Savunma Sistemi (THAAD) Güney Kore’de konuşlandırılacak. Japonya ise daha fazla silahlanacak.
Trump, Kuzey Kore’nin dışında bölgede bir başka suçlu daha olduğuna inanıyor: O da Pyöngyang’ın hamisi Çin. Ona göre Pekin yönetimi, bölgede giderek daha agresif bir tutum izlerken, Kuzey Kore’ye karşı sahip olduğu etki gücünü yeterince kullanmıyor. Çin’in kendi göre haklı bir gerekçesi var: Zira komünist kardeş ülkenin tümüyle çökme tehlikesi var. Bu durumda sadece milyonlarca Koreli mülteci Çin sınırına akın etmekle kalmayıp, Amerikan askerî varlığı Pekin’e daha da yaklaşmış olacak.
Çin-ABD rekabetinden faydalanılıyor
Kuzey Kore, mevcut durumdan ustaca yararlanıyor. Trump’un Çin’e karşı bir ticarî savaş başlatma tehtidi, "Tek Çin" politikasını sorgulaması ve Pekin’in Güney Çin Denizi’ndeki askerî faaliyetlerini eleştirmesi gibi provokasyonlarla Washington-Pekin arasındaki stratejik rekabet yeniden körüklenmiş oldu.
Kuzey Kore’nin "test balonu" taktiğinin arkasındaki gerekçe işte burada devreye giriyor. Zira Pyöngyang, sadece gövde gösterisi yapıp güçlü göründüğü takdirde, müzakerlerde “taraf“ olarak genel kabul edileceğini düşünüyor. Bu düşünceye göre, kitle imha silahlarına sahip olmayan rejimler devrilmeye mahkumdur. Tıpkı Libya’da Kaddafi ya da Irak’ta Saddam Hüseyin’in devrildiği gibi. İran gibi nükleer güç haline gelmeyi başaran bir ülke ise ciddiye alınması gereken bir güç olarak algılanıyor ve müzakere masasında eli güçleniyor.
Ancak şimdiye kadar ABD, Kuzey Kore ile doğrudan müzakere masasına oturmadı ve altılı görüşmelerde ısrar etti. Bunda herhangi bir değişiklik de olmayacak. Tek başına hareket etmektense geleneksel ritüellerde ısrar etmek daha doğru. Bunu Trump da görecek ve Kuzey Kore sorunu kalıcı olarak çözmek için Çin ile işbirliği yapmanın gerekli olduğunu kabul edecektir. Bu gerçekleşene kadar ise Pyöngyang yönetimi, füze denemeleriyle itibar kazanma mücadelesini sürdürecektir.
© Deutsche Welle Türkçe
Alexander Freund