Her seçilmiş politikacı seçmenini hayal kırıklığına uğratır. Çünkü seçim kampanyasında yerine getiremeyeceği vaatlerde bulunur. Yani ‘hesaplı yalan’ söyler. Buna kibir de eklenir. Çoğu göreve seçildikten sonra etkisinin son derece sınırlı kalacağını bilmez. Bu öncelikle ABD Başkanları için geçerlidir.
Barack Obama son ‘Birliğin Durumu’ konuşmasında siyaset mekanizmasının içine girdikten sonra umut ve hayallerinin ne kadar azını gerçekleştirebildiğini samimi bir şekilde dile getirmişti.
Obama döneminin yıkılan umutları
Hayal kırıklığına uğrayan sadece kendisi değildi. ‘Değişim ve umut’ sloganlarına inanan milyonlar da onun gibi sükut-u hayale uğramıştı. Onu seçmeyenler bile, ABD’nin enerji dolu ilk siyahi başkanının, bu sürpriz ismin Amerika’yı yeniden keşfetmesini ummuştu. Büyük sermayenin yolsuzluk zincirlerini kırıp Amerika’yı yeniden, çalışarak bütün hayallerin gerçekleştirilebileceği gerçek bir demokrasiye dönüştürmesi umut edilmişti.
Hayaller boşa çıktı. Hayal kırıklığına uğrayan Demokrat kitleler nefret hisleriyle politikaya sırt çevirdi. Bu durum beklenmedik isimlerin işine yaradı. Aynı zamanda Cumhuriyetçilerin arasında homoseksüellere hak eşitliği tanınmasını ve insani göç yasasını medeni kazanım değil de güzel geçmişine yapılmış saldırı addedenler var. Obama’yı sorumlu tutan bu çevreler ırkçı nefretlerini gizlemiyorlar. Cumhuriyetçi Parti’nin adayları da bu ortamı kullanmaya çalışıyorlar.
Pazartesi günü oyun başlıyor. Iowa, seçmenin her iki partinin hangi adayla başkanlık seçimine katılacağını belirleyeceği eyaletlerin ilki olacak. Her sonuç mümkün.
Bölünmüş bir ülkede adaylık yarışı
2016 başkanlık seçimi aşırı uçlar arasında tutarlı argümanlara yer olmayan son derece tedirgin ve bölünmüş bir ülkede yapılıyor. Beyaz çoğunluğun kesin bildikleri bir daha dönmemek üzere tarihe karıştı. Zenginin serveti hızla artarken, orta sınıf düşüşünün devam etmesinden endişe ediyor. ABD’deki toplam gelirin yarıdan fazlasını nüfusun yüzde onu paylaşıyor.
Obama döneminde zengin ile fakir arasındaki uçurum daralmadı, aksine daha da açıldı. Adayların konuşmaları korku, nefret ve büyüklük tutkusu yansıtıyor. Giderek hesaba kitaba gelmeyen ve son derece kompleksleşen dünyamızda adayların kullandıkları sloganlar taraftar buluyor. ABD’nin dünyada nasıl bir rol oynadığının kestirilememesi özgüveni sarstığı için basit çözümlere ve ülkesinin milliyetçi çıkarlarını her şeyden üstün tutan liderlere hasret duyuluyor. Bu noktada, Avrupa’da olup bitenlerle benzerlik bulmak mümkün.
Trump açısından her şey mümkün
Bütün saydıklarımız milyarder Donald Trump’un arayıp da bulamayacağı elverişli ortamı yaratmış oluyor. Kimsenin ihtimal vermediği durum gerçek olabilir. Trump’un Iowa ve New Hampshire ön seçimlerini kazanıp başkan adaylığının temelini atması sürpriz olmayacaktır. Son anketlere bakılırsa bu mümkün, hatta Beyaz Saray’a taşınması da.
Halk onun mutlakla kazanma arzusunu beğeniyor. Egoistliği güç olarak algılanıyor. Taraftarları milyonlarını nasıl kazandığını sormuyor. Onlar New York’taki altın kaplamalı Trump gökdelenini bağımsızlığın sembolü sayıyorlar.
Cumhuriyetçi Parti’nin egemen çevreleri, manşetleri işgal etmeyi herkesten iyi beceren, adabı muaşeret kurallarını hiçe sayan, kadınları tahkir eden, Müslümanlara ve Hindulara ırkçılık yapan işadamının önlenemez yükselişi karşısında adeta çaresizler. Bütün gözler Donald Trump’un ilk ön seçimleri nasıl atlatacağına çevrili.
Clinton’un realiteyle ilk randevusu
Demokrat Parti’nin en güçlü adayı Hillary Clinton açısından da Iowa sonuçları son derece önemli. Çünkü ilk oylama onu gerçekle yüzleştirecek. Trump’un liberal karşılığı diyebileceğimiz sürpriz aday Bernie Sanders Clinton hanedanını Iowa’da dize getirse bile, eski ‘first lady’ 9 Şubat’ta New Hamshire’yi kazanarak iddiasını koruma şansına sahip. Bunun farkında olan Trump şahsına gösterilen anlaşılması zor ilginin tadını sonuna kadar çıkaracaktır.