Şiddetle örülmüş bir bölünmeydi. Tamamlandığında bir milyon kişi hayatını kaybetmiş, milyonlarcası da evlerinden ve yurtlarından edilmişti. Farklı inanışlardan insanlara ev sahipliği yapan Hint altkıtası bölünmüş ve kötürüm kalmıştı.
Bölünme ile birlikte din, ötekileştirme ve güvensizlik temelli bir ulus yaratıldı. Adına Pakistan kondu. Eski İngiliz sömürgesinin doğum sancıları, kargaşası, bedensel ve ruhsal çileleri hiçbir zaman yok olmadı.
Hindistan ve Pakistan, İngilizlerden bağımsızlıklarının 70'inci yıl dönümünü kutlarken, bölünme fikri tıpkı 14-15 Ağustos 1947'deki geceyarısı kadar belirginliğini koruyor.
Bölünmeden sonraki ilk birkaç ay Hindistan-Pakistan ilişkilerinin nasıl bir seyirde devam edeceğinin işaretçisi oldu. Pakistan'ın kurucusu Muhammed Ali Cinnah'ın yaverleri bir grup aşiret savaşçısını Hindu Mihrace'nin yönetimindeki Keşmir'i "özgürleştirmek" için gönderdiğinde, iki devlet kendilerini, Keşmir bölgesinin hakimiyeti için toprak çatışmasına girişmiş olarak buldular. Neticede Hindistan askerlerini bu topraklara göndererek bölgenini çoğunu işgal ederken, geri kalanı Pakistan'ın kontrolü altına girdi.
Hindistan ve Pakistan Keşmir nedeniyle şu ana kadar üç kere savaştı ve çatışmalar iki ülkenin yakın ilişkiler geliştirmesinin önündeki en büyük engel durumunda. Bir zamanlar dinden uzak ve yerel olan ihtilaf Pakistan'ın İslamcı ayrılıkçılara verdiği destek ile artık toplumsal boyutta verilen bir mücadele haline geldi.
1948 yılından itibaren her iki ulus, İngilizlerin hiçbir zaman tam olarak kontrol altına alamadıkları Afganistan'da bir diğerinin etkisini saf dışı bırakmak için çaba gösterdi. Pakistan, Afganistan'da Hindistan eğilimli bir hükümetin, kendi varoluşuna bir tehdit olmasından endişe ederken, (Afganistan'daki çoğunluk gibi) ülkedeki birçok etnik Peştu, Cinnah'ın otoritesinden ve Afganistan'la birlik ülküsünden rahatsız olmaya başlamıştı.
Afganistan'ın yıllar sonra Sovyetler Birliği tarafından işgal edilmesine kadar gidecek çatışmaların başlangıcı işte bu oldu. Yeni Delhi, Ruslarla yakın olduğu için Pakistan tüm desteğini ABD'ye verdi ve Afganistan bugün halen devam eden iç savaş ve çatışma batağına saplandı.
İki devletin bağımsızlıklarının ilk zamanlarından beri aldıkları dış politika kararlarının iç siyaset etkisi de büyük oldu. Karşılıklı güvensizlik yavaş yavaş resmi propagandalarına, tarih kitaplarına, güvenlik altyapısına ve belki de en önemlisi, her iki toplumun ruhuna sirayet etti.
Bir diğer bölünme
Doğu Pakistan'da (şimdiki Bangladeş) yaşayan Bengalliler özerklik talep ettiklerinde, Batı Pakistan'daki yetkililerin ilk yaptıkları onları "Hint ajanları" olarak mimlemek oldu. Doğu Pakistan'daki Müslüman çoğunluklu toplumun Hindistan'a coğrafi yakınlığı, Hint Bengali ile tarihsel bağları ve Bengalli Hindularla kültürel yakınlığı bu şüpheci yaklaşımın ana nedenleriydi.
İngiliz Hindistanı'nın batı tarafında kanla çizilen yapay sınırlar doğuda mevcut değildi. İşin garip yanı, Hindistan'daki Müslümanlar için ayrı bir devlet talebinde bulunan Hindistan Müslümanları Birliği Bengal'de kurulmuştu. Ancak Cinnah'ın Hindistan'daki azınlıklar için daha fazla siyasi ve hukuki hak talep etme fikri Pakistan'daki halefleri tarafından ihanete uğradı. Pakistanlı liderler Bengallilerin taleplerini reddettiler ve bu talepleri baskılamak için başvurdukları şiddet yöntemleri, Doğu Pakistan'dan Bangladeşe'e doğru evrilen ve 1971'de başarıya ulaşan bir bağımsızlık talebini ateşledi.
Bu da 24 yıl süren ve milyonlarca Bengallinin hayatına mâl olan ikinci bir bölünme olarak tarihe geçti. Binlerce Bengalli kadın tecavüze uğradı, âlimler işkenceye maruz kaldı ve birçok ev ateşe verildi. İslamabad 1971'deki katliamdan dolayı Bangladeş'ten hiçbir zaman özür dilemedi ve yaşananları Hindistan'ın Pakistan'ı bölme girişimlerini engelleme çabaları şeklinde "gerekçelendirdi".
İkinci bölünme aynı zamanda karşılıklı korkunun bir sonucuydu. Cinnah ve Hindistan Ulusal Kongresi Partisi tarafından 1947'de ortaya atılan "düşman" söylemi, nefreti körükleyerek 1971'e kadar kendine süreklilik kazandırdı.
Bölünmeyi unutmak
Hindistan ve Pakistan'da halen devam eden birçok sorunun kökeninde 1947'deki bölünme yatıyor. İster Ortadoğu, ister Latin Amerika ya da Afrika olsun, postkolonyal teori alanında herhangi bir akademik çalışma aynı sorunlara işaret ediyor. Hindistan'da hâlâ bölünme ve etkileri tartışılırken, Pakistan'da ise konu hakkında ölüm sessizliği hâkim. Oysa bölünmeyi tartışmaya açmak, ülkedeki siyasi ve ekonomik yönetimdeki sorunları çözme adına atılmış büyük bir adım olacaktır.
İngiltere destekli toprak sahibi "seçkin" zümrenin henüz bağımsızlığını kazanmış yeni devletin kaynaklarını ve yönetimini 1947 yılında "ele geçirmesi" halen geçerliliğini koruyor. Varlığını devam ettiren bir başka gerçek ise (Müslümanlardan ve Gayrimüslimlerden oluşan iki ayrı devletin oluşturulduğu) sözümona "iki ulus teorisi" dolayısıyla dini azınlıkların gördükleri zulüm.
Pakistan'da İslamcı aşırıcılığın ortalığı bu denli silip süprmesini ve devletin İslam dinini bir güvenlik ve dış politika aracı haline getirmesini anlamak için de bölünmeye bakmamız gerekir. Aynı şekilde, bugün Hindistan Başbakanı Narendra Modi'nin Hindu üstünlüğünü savunan Hindutva ideolojisine neden bu denli yaslandığının köklerini ararken 1947'deki bölünmeye bir göz atmamız gerekir.
Hindistan ve Pakistan bölünmenin 70'inci yıldönümünü ateşli bir milliyetçilikle kutluyor. Ancak iki ülkenin halkları için kutlayacak pek de bir şey yok. Her iki ulus nükleer silahlara, gelişmiş askeri ve savunma sistemlerine sahip olmakla övünürken, çoğu Hint ve Pakistanlının en temel olanaklara bile erişimi bulunmuyor. Ne var ki sahte zaferler ve olmayan üstünlükler ile bezenmiş bölünme tarihçesi, bu altkıtanın yaşayanlarına her iki taraftan da savaş çığırtkanlığı olarak yansımaya devam ediyor.
Bugün bağımsızlığın 70'inci yıldönümü değil, husumetin 70'inci yıldönümü. Bölünme geri alınamaz ama nefret duvarı alaşağı edilebilir. Gelin bu duvarı yıkalım!
© Deutsche Welle Türkçe
Shamil Shams