Yorum: Nobel Barış Ödülü'nde doğru tercih

Yorum: Nobel Barış Ödülü'nde doğru tercih

Nobel Komitesi’nin bu yıl nükleer silahlar konusunu görmezden gelmemesi, öngörülebilir bir durumdu. Zira Kuzey Kore nükleer başlıklara yerkürenin yarısı boyunca yol alan uzun menzilli füze testleri yaptığında ve diğer taraftan ABD Başkanı Donald Trump ateşe körükle giderek Kuzey Kore’yi topyekün yok etmekle tehdit ettiğinde, oldukça meşakatli bir müzakere sürecinin ardından varılan İran nükleer anlaşması aynı başkanın durduk yere hoşuma gitmemesinden ötürü tehlikeye girdiğinde, nükleer tehdit elbette ana gündem konusu haline geliyor.

Bu yüzden bu yılın kazananı açıklanmadan önce yapılan spekülasyonlar çok çeşitliydi. Ödülün favorileri arasında İran ile yapılan nükleer anlaşmanın arabulucuları olan İran Dışişleri Bakanı Cevad Zarif ile Avrupa Birliği Dış Politika Yüksek Temsilcisi Federica Mogherini gösteriliyordu. Ama bu tercihin önemli bir kusuru olacaktı: Her ne kadar bazı kanaat önderleri bunu görmek istemese de nükleer anlaşma dünya çapında istikrarı ciddi bir şekilde artırdı. Ancak Zarif aynı zamanda işkence, haksız tutuklama ve idamın günlük yaşamın bir parçası olduğu bir rejimi temsil ediyor elbette.

Realpolitik yerine vizyon

Nobel Barış Ödülü'nün Nükleer Silahların Ortadan Kaldırılması İçin Uluslararası Kampanya'ya (ICAN) verilmesi, bu sebepler düşünüldüğünde mantıklı, hatasız ve doğru bir karardı. Ödül, bir karşılık beklemeden dünya çapında nükleer silahların ortadan kaldırılması için çalışan uluslararası bir aktivist ittifakına gitti. Ve bu konuda başarılılar da: Özellikle ICAN aktivistlerinin uyguladığı baskı sayesinde Temmuz ayında BM'de Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşması kabul edildi.

Bununla birlikte nükleer silahlardan arınmış bir dünya, ki bu Nobel Barış Ödülü sahibi Barack Obama’nın da hayaliydi, yakın bir gelecekte erişilebilir gözükmüyor. Bunun sebebi yalnızca Kim Jong Un ve Donald Trump gibi iki yön verici siyasetçinin sırtlarını nükleer silahlanmaya dayamaları değil, daha ziyade Almanya'nınki gibi muğlak bir tutuma sahip olan birçok ülkenin olması. Nitekim Almanya'nın belli bir nedenden ötürü nükleer silahları yok. Bu muğlak tutum Almanya'nın tebrik mesajında da kendini gösterdi. Açıklamada bir hükümet sözcüsü, "Federal hükümet, nükleer silahsız bir dünya hedefini destekliyor" dedi ve ardından hükümetin Nükleer Silahların Yasaklanması Antlaşması'nı reddettiğini ve nükleer caydırma tutumunu koruduğunu da ekledi. Bu daha ziyade realpolitik’e yakın, vizyon konseptine uzak bir tutum. Bu, zehirli gaz ve kara mayınlarından sonra dünyanın en dehşet verici silahlarından birini bertaraf etmek için yapıcı bir çaba sarfetme durumundan ziyade "şu ana kadar her şey iyi gitti" anlayışı aslında.

ICAN Genel Sekreteri Beatrice Finh bunu daha açık bir şekilde ifade etti: "Yüz binlerce insanı öldürmek kabul edilebilir bir durum mudur, yoksa değil midir? Eğer değilse o zaman nükleer silahlar yasaklanmalı."

Dünyanın önde gelen politikacılarını değerlendirmede ölçüt sadece Hiroşima ve Nagazaki'nin kurbanlarının anılması değil, aynı zamanda gelecekte daha fazla kurban verilmesini engelleme arzusu olmalı.

© Deutsche Welle

Martin Muno