Haber pek şaşırtıcı olmadı: Suriye’de ateşkes yine bozuldu! Özgür Suriye Ordusu (ÖSO), Esad rejimine bağlı askerlerin ateşkesi defaatle ihlal ettiğini duyurdu. ÖSO milislerini, nispeten “ılımlı“ olarak nitelendirmek mümkün. Tabii beş yıldan fazla zamandır devam eden bir iç savaşta hâlâ “ılımlılıktan“ söz etmek mümkün mü, o da ayrı konu. ÖSO’nun argümanları kulağa makul geliyor. Son yıllarda bölgeden gelen haberlerin hemen hemen hepsinde ÖSO’nun savaşmaya devam etmekten başka seçeneğinin olmadığı bildiriliyor. Zira teslim olmaları durumunda ya Esad rejiminin işkence odalarını boylamalarının ya da öldürülmelerinin kuvvetle muhtemel olduğu söyleniyor. Rejimin intikam tutkusu, zaten isyan başladığında da kendini belli etmişti.
Şimdi Suriye’de şiddet daha da alevlenebilir. Hayal kurmaya hiç gerek yok: Günün birinde barış anlaşmasıyla sonuçlanabilecek bir ateşkes sağlansa bile, ülkede şiddet durmayacaktır. Çünkü IŞİD gibi ne idiği belirsiz bir terör örgütünü mağlup etmek çok zor.
Tabii ki bu durum, başarısızlığın mazereti olamaz. Nitekim Rusya ve İran, Suriye’de IŞİD’e karşı yoğun bir mücadele verdi. Bu esnada çok sayıda sivil de hayatını kaybetti. Diğer taraftan Beşar Esad ise inanılmaz bir umursamazlıkla bu teröristlerin palazlanmasına imkan sağladı.
Ölümüne mezhepçilik
Ancak ülkedeki tek sorun IŞİD değil. Onun düşmanlarının saflarında da sorun var. Sünni teröristlere karşı savaşan Şii milislerde de mezhepçilik had safhada. Pek çoğu, mezhep eksenli bu savaşın gerçek anlamda galibinin ve mağlubunun olmayacağını biliyor. Nitekim hem Halep'te hem de Irak’ın kuzeyindeki Musul’da yapılan sivil katliamlarında bu açıkça görüldü.
Tüm bunlar, bölgede önümüzdeki yıllarda yaşanması muhtemel şiddet olaylarının sadece başlangıcını teşkil ediyor. Nükleer programıyla ilgili anlaşmanın ardından güç kazanan İran’ın, iç kargaşanın hüküm sürdüğü Irak ve Suriye’de etkin olması, buraları hegemonyası altına almak istediğine dair şüpheleri artırıyor. Haritaya bakınca bu daha net olarak görülüyor: Irak ve Suriye’nin yanısıra büyük bir bölümü Hizbullah tarafından kontrol edilen Lübnan’da da İran’ın söz sahibi olması, bu ülkeye bölgede büyük bir nüfuz kazandırıyor. İran, böylece Suudi Arabistan’ı da izole etmek istiyor. Yemen’deki iç savaşta birbirine düşman tarafları destekleyen iki ülke, bölgenin lideri olabilmek için amansız bir güç mücadelesi veriyor.
Almanya da etkileniyor
Ortadoğu ve Arap dünyasındaki tüm bu olumsuzluklar, Almanya’nın da mülteci politikasını yeniden gözden geçirmesini zorunlu kılıyor. Yıllardır süren iç savaşın mağdurlarının Almanya’ya gelmesine izin verildi. Ama son terör olayları ve olağan polisiye vakalardaki artış gösterdi ki, mağdurlar “faile" dönüşebiliyor. Kendi vatandaşlarını korumakla yükümlü bir devlet, bu ihtimali de göz önünde bulundurmak zorundadır.
© Deutsche Welle Türkçe
Kersten Knipp