“92 yıllık Türkiye Cumhuriyeti'nde pazar gününden sonra 25'inci yasama dönemi başlayacak. Çok partili demokrasiye geçişi izleyen en seviyesiz propaganda dönemlerinden birine ve hakaret, iftira, belden aşağı vurmalar, kışkırtmalar ve kanlı saldırılara sahne olan Türkiye'yi son derece gergin günler bekliyorsa bunun sorumlusu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'dır. Erdoğan seçim dönemlerindeki tarafsızlık yükümlülüğüne uymadığı gibi genel seçimi de başkanlık sistemini oturtup mutlak iktidarını sağlama almak için halkoylamasına dönüştürdü.
Erdoğan genel seçimi ‘kurtuluş savaşı' ilan ederek, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra Mustafa Kemal komutasında işgal devletlerinin Türkiye'den çıkartılması arasında paralellik kurdu. Ama bu benzetme tamamen yersizdir. Dünya savaşında işgal devletleri fakir Osmanlığı İmparatorluğu'nu paylaşmak için birbirleriyle yarışıyorlardı. Günümüzde ise Erdoğan başbakanlığı döneminde sağlanan ekonomik ilerleme sayesinde adını tarihe yazdırma fırsatını kaçırmıştır. Yüzde 52'lik oy oranıyla cumhurbaşkanlığına seçilmesi onu şahsının ve AKP'sinin yenilmez olduğu yanılgısına sürükledi.
Ahmet Davutoğlu'nun başbakan ve parti genel başkanı olarak selefinin başarısını tekrarlaması hayaldir. Anketler 2002'de yüzde 34, dört yıl önce de yaklaşık yüzde 50'lik oy oranıyla iktidar olan AKP'yi büyük hayal kırıklığının beklediğini gösteriyor. Partinin 367 milletvekili çıkararak tek başına Anayasa'yı değiştirme planı tutmayacaktır. AKP ilk kez mutlak çoğunluğu kaybedecek ve Erdoğan'ın siyasi felaket olacağı gerekçesiyle ret ettiği koalisyon kurma zorunluluğuna boyun eğecektir.
MHP ve CHP taktik gereği AKP ile koalisyon kurmayacaklarını duyurdular ama seçimden sonra iktidara ortak olma şansını geri tepecekleri kuşkuludur. Ağırlıklı olarak Kürtlerin temsil edildiği HDP'nin Kürt, Alevi ve baskı altındaki diğer azınlıkların demokratik ve özerklik haklarının genişletilmesini muhalefet sıralarından başarması da beklenemez. Karizmatik politikacı Selahattin Demirtaş'ın partisinin yüzde onluk oy barajını aşıp aşmayacağı değil, yüzde onun kaç puan üzerine çıkacağı merak konusu. Türkler arasındaki Erdoğan karşıtlarının da cumhurbaşkanına haddini bildirmek için HDP'ye oy vermeleri beklenebilir.
Hem kendisinin hem de AKP'nin geleceğinin HDP'nin parlamentodaki mevcudiyetine bağlı olduğunu bilen Erdoğan, seçim konuşmalarında kendini milletin adamı olarak gösterip HDP'nin Ermeni ve homoseksüellerin partisi olduğunu söyledi. Aynı zamanda HDP'nin PKK'nın temsilcisi olduğunu da iddia etti. Erdoğan bu gibi nefret dolu ve kışkırtıcı ifadeleriyle, çağdaş kazanımlara önem veren devletler nezdinde de kredisini önemli ölçüde tüketmiştir.
Erdoğan'ın iktidardan olup sadece devleti temsil etmekle yetkili cumhurbaşkanı konumuna düşme paniğine kapılmasının Türkiye'yi yol ayrımına getirmesi kaçınılmazdı. Pazar günkü genel seçim, AB ile üyelik görüşmelerinin dozunu düşüren Türkiye'nin çağdaşlıktan uzaklaşacağını mı, yoksa siyasi ve ekonomik aklın yolunda mı ilerleyeceğini gösterecektir. Ortadoğu'nun kriz bölgelerine komşu olan Türkiye, Avrupa'nın benimsediği evrensel değerlerden uzaklaştığı takdirde Erdoğan'ın göklere çıkardığı ve eskiden Avrupalıların ‘boğazların hasta adamı' dedikleri Osmanlı İmparatorluğu'nun durumuna düşebilir.”