Doç. Dr. Abdullah Uz
Bilindiği üzere,Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından 16.04.2019 tarihli ve 2019/27, 20.04.2019 tarihli ve 2019/276 ve 22.04.2019 tarihli ve 2019/277 sayılı dilekçelerle yapılan itiraz konularından birisi, 6.539 sandıkta, sandık kurulu başkanının ve 13.084 sandıkta da, kamu görevlisi olması gereken üyenin kamu görevlisi olmadığı iddiasına yer verilmiş ve Yüksek Seçim Kurulunun 23.04.2019 tarihli ve Muh. No: 267383 numaralı Ara Kararının 4. maddesinde:
“4- 6.539 sandıkta, sandık kurulu başkanının ve 13.084 sandıkta, kamu görevlisi olması gereken üyenin kamu görevlisi olmadığı iddia edildiğinden;
- 298 sayılı Kanunun22. ve 23. maddelerine göre sandık kurulu başkan ve memur üyelerinin görevlendirilmelerine esas alınan listelerin hangi kurumlardan temin edildiği de belirtilmek suretiyle ilgili ilçe seçim kurullarından gönderilmesinin istenilmesine,
- Bu listelerin dışında görevlendirme yapılmış ise, hangi sebeple ve hangi kurumdan görevlendirme yapıldığının sorulmasına, bunlardan mazeret bildiren veya seçim günü göreve gelmeyen var ise bunların da listesinin ilgili ilçe seçim kurullarından gönderilmesinin istenilmesine..”
karar verilmiştir.
Daha sonrasında, Yüksek Seçim Kurulunun 06.05.2019 tarihli ve 2019/4219 sayılı kararı ile:
“a)Bir kısım sandık kurullarının ilçe seçim kurullarınca kanuna aykırı oluşturulması ve bu hususun da seçim sonucuna müessir olması nedeniyle 31 Mart 2019 tarihinde yapılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptaliyle yenilenmesine,
b) İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı Mazbatasının iptaline,
c) İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı yenileme seçiminin 23 Haziran 2019 tarihinde yapılmasına,
d) Kanuna aykırı sandık kurulu görevlendirmelerini yapan ilçe seçim kurulu başkan ve üyeleri ile seçim müdürleri ve diğer sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunmasına,”
karar verilmiştir.
Aşağıda ayrıntılı olarak arz ve izah edileceği üzere, Yüksek Seçim Kurulunun bir kısım sandık kurullarının ilçe seçim kurullarınca kanuna aykırı oluşturulduğu tespit ve değerlendirmesinin, pozitif düzenlemeler göz önünde bulundurulduğunda yasal dayanaktan yoksun olduğu kanaatindeyiz.
- Öncelikle sandık kurulu başkanının ve üyelerin bir kısmının kamu görevlisi olması gerektiğine ilişkin yasal düzenlemelerin tespiti gerekir. Bilindiği üzere bu husus 298 sayılı Kanunun 22 nci ve 23 üncü maddelerinde özel olarak düzenlenmiştir. İlgili düzenlemelerin önceki halinde:
“Sandık kurulu başkanının seçimi
MADDE 22 – (Değişik: 2234 – 17.5.1979) İlçe seçim kurul başkanı, ilçe seçim kuruluna siyasi partiler dışından getirilen asıl üyelerle görüşerek sandığın kurulacağı seçim bölgesi içindeki veya dışındaki seçmenler arasından iyi ün sahibi olmakla tanınmış okur-yazar kimselerden, kurula bağlı seçim bölgelerindeki sandıklardan her biri için birer kişi olmak üzere bir liste düzenlenir.
Kurulun, siyasi partilerden seçilmiş asıl üyelerinden her biri de, ilçe seçim kurulu başkanınca belirlenecek süre içinde, yukarıdaki fıkrada gösterilen nitelikte birer liste düzenleyerek başkanlığına verir. Belirlenen süre içinde liste vermeyen parti temsilcisi, bu hakkından vazgeçmiş sayılır.
Yukarıdaki fıkralar gereğince düzenlenen listelerde her sandık için adı önerilen başkan adayları arasında ad çekilerek sandık kurulu başkanları belirlenir.
Şu kadar ki, 648 sayılı Siyasi Partiler Kanuna göre partilere üye olamayacak kimseler ile köy muhtarları, görev yaptıkları köylerde sandık kurulu başkanı olamazlar.
Sandık kurulu başkanının görevi başına gelmemesi halinde, yerine kurul üyelerinden en yaşlısı başkanlık eder.
Sandık kurulu üyelikleri
MADDE 23 – (Değişik: 2234 – 17.5.1979) Sandık kurulu üyelikleri aşağıdaki şekilde belli edilir:
İlçe seçim kurulu başkanı, o seçim çevresinde ve ilçede teşkilatı bulunan siyasi partilerden, son milletvekili genel seçiminde o ilçede en çok oy almış olan beş partiye, her sandık için birer asıl ve birer yedek üye adını beş gün içinde bildirmelerini tebliğ eder.
Bu yoldan tespit edilen sandık kurulu üye sayısı beşten az olduğu takdirde, eksik kalan üyelikler, aynı şartları taşıyan diğer siyasi partilerden, aldıkları oyların büyüklük sırasına göre, aynı usulle tamamlanır.
Oylarda eşitlik halinde ad çekilir.
Yukarıdaki hükümlerin uygulanmasına rağmen beş asıl ve beş yedek üyenin tümü belirlenemediği takdirde, o ilçede seçime katılan ve teşiklatı bulunan diğer siyasi partiler arasında ad çekilir. Ad çekmedeki sıraya göre, adı çıkan, eksik üyelik sayısı kadar siyasi partinin yukarıda yazılan usulle bildireceği kimseler, sandık kurulu üyesi olur.
Bundan başka, sandığın bulunduğu köy ve mahalle ihtiyar heyeti ve ihtiyar meclisi asıl ve yedek üyelerinden keza ad çekme ile iki kişi seçilir. Bu ad çekme sırasına göre iki asıl, diğer yedek üyedir. Şu kadar ki; bu fıkra gereğince görevlendirilecek sandık kurulu asıl ve yedek üyeliklerine yetecek kadar ihtiyar heyeti ve ihtiyar meclisi asıl ve yedek üyesi bulunmayan köy ve mahallerde noksan üyelikler, yukarıdaki fıkralarda yazılan hükümlerin sandık kurullarına üye vermemiş partiler hakkında uygulanmasıyla tamamlanır.
Yukarıdaki fıkralar gereğince belirlenen sandık kurulu asıl üyelerinden göreve gelmeyenin yerine, öncelikle, gelmeyen üyenin yedeği alınır.
Sandık kurulu başkanı ve üyelikleri için ad çekme işlemleri, ilçe seçim kurulu huzurunda, bu kurulun başkanı tarafından yapılır.
Üyeliklerin bu şekilde doldurulması mümkün olmazsa, eksikler, ilçe seçim kurulu başkanı tarafından, o çevrede bulunan ve sandık kurulunda görev verilmesinde sakınca olmıyan kimselerden doldurulur.”Hükümleri yer almaktaydı.
- Ancak 16 Mart 2018 tarihli ve 30362 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 13/3/2018 tarihli ve 7102 sayılı Kanunun 3 ve 4 üncü maddesi ile 298 sayılı Kanunun 22 nci ve 23 üncü maddelerinde değişiklik yapılmıştır. İlgili düzenlemelerde,
“MADDE 3- 298 sayılı Kanunun 22 nci maddesi başlığıyla birlikte aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“Sandık kurulu başkanının belirlenmesi
MADDE 22- İlçede görev yapan tüm kamu görevlilerinin listesi, mülki idare amiri tarafından yerleşim yeri adresleri esas alınmak suretiyle ilgili ilçe seçim kurulu başkanlıklarına gönderilir. İlçe seçim kurulu başkanı, bu kamu görevlileri arasından ihtiyaç duyulan sandık kurulu başkanı sayısının iki katı kamu görevlisini ad çekme suretiyle tespit eder ve bu kişiler arasından mani hali bulunmayanları sandık kurulu başkanı olarak belirler.
Sandık kurulu başkanının göreve gelmemesi halinde, kamu görevlileri arasından belirlenen üye, bu üyenin de bulunmaması durumunda en yaşlı üye kurula başkanlık eder.”
MADDE 4- 298 sayılı Kanunun 23 üncü maddesinin altıncı fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.
“İlçe seçim kurulu başkanı, sandık kurulunun kalan bir asıl ve bir yedek üyesini belirlemek için önce, 22 nci maddenin birinci fıkrası uyarınca bildirilen listeden sandık kurulu başkanı olarak belirlenmeyenler arasından, ihtiyaç duyulan sandık kurulu üye sayısının iki katı kamu görevlisini ad çekme suretiyle tespit eder ve bu kişilerden mani hali bulunmayanları sandık kurulu asıl ve yedek üyesi olarak belirler.” hükmüne yer verilmiştir.
Söz konusu değişikliğin gerekçesinde:
“Sandık kurulu başkanının iyi ün yapmış kişiler arasından belirlenmesi ve sandık kurulunun siyasi partiler tarafından bildirilenler dışındaki üyesinin ihtiyar meclisi ve ihtiyar heyeti üyeleri arasından belirlenmesi yerine, bu kişilerin ilçede ikamet eden kamu görevlileri arasından belirlenmesine yönelik değişiklik yapılmaktadır. Buna göre, ilçe seçim kurulu başkanı, mülki amirler tarafından yerleşim yeri esasına göre bildirilen kamu görevlileri arasından önce ad çekmek suretiyle ihtiyaç duyulan sandık kurulu başkanının iki katı sayıda kamu görevlisini tespit edecek, sonra bu kamu görevlileri arasından mani hali bulunmayanları sandık kurulu başkanı olarak belirleyecektir. Sandık kurulunun siyasi partiler tarafından bildirilenler dışındaki asıl ve yedek üyesi de aynı usulle belirlenecektir.”
ifadelerine yer verilmiş; ilgili madde gerekçelerinde ise:
Madde 3- Maddeyle, 298 sayılı Kanunun 22 nci maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Mevcut düzenlemedeki iyi ün yapmış kişiler kavramının afakî niteliği ve bu kişilerin belirlenmesindeki güçlük nedeniyle, uygulamada sorunlar yaşandığı bilinmektedir. Teklifle, birlikte yapılan seçimlerde oy pusulalarının aynı zarfa konulmasının öngörülmesi ve seçim ittifakı müessesesine yer verilerek sandık sonuç tutanaklarına işlenecek bilgilerde değişiklik yapılması sebebiyle, oy kullandırma ve sayım döküm işlemlerinde aksaklıklar yaşanmaması için bu işlemlerin daha nitelikli ve liyakatli kişilerce yapılması gerekmektedir. Bu hususlar nazara alınarak, sandık kurulu başkanlarının kamu görevlileri arasından belirlenmesine yönelik değişiklik yapılmaktadır. Düzenlemeyle, ilçede görev yapan tüm kamu görevlilerinin listesinin mülki amir tarafından yerleşim yeri adresleri esas alınarak ilgili ilçe seçim kurullarına gönderilmesi, ilçe seçim kurulu başkanının bu kamu görevlileri arasından ad çekmek suretiyle, ihtiyaç duyulan sandık kurulu başkanının iki katı sayıda kamu görevlisini tespit etmesi ve bu kişiler arasından mani hali bulunmayanları sandık kurulu başkanı olarak belirlemesi hükme bağlanmaktadır. Ayrıca maddenin ikinci fıkrasında, sandık kurulu başkanının görevine gelmemesi halinde, yerine hangi üyenin başkanlık edeceği düzenlenmektedir
Madde 4- Maddeyle, 298 sayılı Kanunun 23 üncü maddesinde değişiklik yapılmaktadır. Mevcut altıncı fıkrada, sandık kurulunun siyasi partiler tarafından bildirilenler dışındaki bir asıl ve bir yedek üyesinin sandığın bulunduğu köy, mahalle, ihtiyar heyeti ve ihtiyar meclisi üyeleri arasından ad çekmeyle belirleneceği, ihtiyar meclisi üyelerinin yeterli sayıda olmaması halinde sandık kuruluna üye vermeyen siyasi partiler tarafından tamamlanacağı hüküm altına alınmıştır. Ancak uygulamada bu fıkra uyarınca belirlenen sandık kurulu üyesinin memur üye olarak adlandırıldığı ve üyenin kamu görevlileri arasından belirlendiği bilinmektedir. Teklifle, birlikte yapılan seçimlerde oy pusulalarının aynı zarfa konulmasının öngörülmesi, seçim ittifaklarına imkân tanınması sebebiyle oy kullandırma ve sayım döküm işlemlerinin daha nitelikli ve liyakatli kişilerce yapılmasının gerekliliği ortaya çıkmıştır. Bunun yanında, sandık kurulu başkanının göreve gelmemesi halinde kamu görevlisi olan üyenin başkanlık yapmasının öngörülmesi sebebiyle de sandık kurulu üyeliği önemli hale gelmiştir. Bu hususlar nazara alınarak, sandık kurulunun bir asıl ve bir yedek üyesinin belirlenmesine ilişkin hükümde değişiklik yapılmaktadır. Buna göre, ilçe seçim kurulu başkanı, sandık kurulunun bir asıl ve bir yedek üyesini belirlemek için önce, 22 nci madde uyarınca bildirilen listeden sandık kurulu başkanı olarak seçilmeyenler arasından, ihtiyaç duyulan sandık kurulu üye sayısının iki katı kamu görevlisini ad çekmeyle tespit edecek ve bu kişilerden mani hali bulunmayanları sandık kurulu asıl ve yedek üyesi olarak belirleyecektir.”
ifadelerine yer verilmiştir.
- Böylece ilgili maddelerde yapılan değişiklikle, sandık kurulu başkanlarının ve bir kısım üyelerinin kamu görevlileri arasından belirlenmesi yönündeki yasal değişiklik Resmi Gazete yayımlandığı 16 Mart 2018 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiştir.
- İlgili değişiklikler 16 Mart 2018 tarihi itibariyle yürürlüğe girmiş olmakla birlikte, Anayasanın 67 nci maddesinin son fıkrası uyarınca, yürürlüğe girdiği tarihten sonraki 1 yıl içerisinde yapılan seçimlerde uygulanması hukuken mümkün değildir. Bilindiği üzere, Anayasa’nın 67. maddesinin son fıkrası, aynen şöyledir: “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.” İlgili düzenlemenin gerekçesi de “seçim kanunlarında konjonktürel değişikliklere yer verilmemesi amaçlanmıştır” şeklinde belirtilmiştir. Anayasanın ilgili düzenlemesinin lafzı ve gerekçesi birlikte değerlendirildiğinde bir yıllık süre içinde eski kuralın uygulanacağını, öngörülen sürede gerçekleşen seçimlerde yeni kuralın uygulanamayacağı, bu seçimlerde değiştirilmesi amaçlanan kuralların uygulanacağı anlaşılmaktadır. Anayasa koyucu, değişiklikten itibaren bir yıl içinde gerçekleştirilecek seçimlerde, değişiklik öncesi var olan, değişikliğe uğrayan kuralların uygulanmasını amaçlamıştır.
- Anayasanın ilgili düzenlemesinde, üzerinde durulması gereken ve Adalet ve Kalkınma Partisinin itirazına uygulanacak mevzuat bakımından belirleyici olan iki husus vardır. Bunlar:
- “seçim kanunlarında yapılan değişiklikler” ibaresinin kapsamı ve
- “bir yıl içinde yapılacak seçimlerde” ibaresinden ne anlaşılması gerektiğidir.
- “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler”den kasıt, sadece seçim sonuçlarını doğrudan etkileyecek değişiklikler değildir. Nitekim Anayasa Mahkemesi, bir kararında söz konusu anayasal hükmün siyasi organlara yapılacak seçimleri kapsadığını belirtmiştir: “2001 yılında yapılan Anayasa değişikliği ile maddeye eklenen ‘Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz’ yolundaki düzenlemenin, ‘konjonktürel değişikliklere seçim kanunları açısından yer verilmemesi amaçlanmıştır’ şeklinde açıklanan gerekçesi de, bu maddenin siyasal karar organları yönünden seçme ve seçilme hakkını düzenlediğini ve TBMM’de çoğunluğu oluşturan partinin, seçime bir yıl kala, seçim kanunlarında kendi lehine değişiklik yapılmasının önüne geçilmek istenildiğini göstermektedir.” (E.2014/57 K.2014/81, 10.04.2014).
- Mahkemeye göre, “Anayasa’nın 67. maddesinin gerek sistematik yorumu gerekse amaçsal yorumu, maddede öngörülen seçme ve seçilme hakkının, vatandaşların ülkedeki siyasal karar organlarının oluşumu için yapılacak seçimler yönünden seçme ve seçilme hakkını içerdiği, bu anlamda mahalli idareler, genel seçimler ve cumhurbaşkanlığı seçimlerini kapsadığı anlaşılmaktadır.” (E.2014/57 K.2014/81, 10.04.2014).
- “Bir yıl içinde yapılacak seçimler” den ne anlaşılması gerektiği ise, başta Anayasa ve ilgili yasal düzenlemelerin lafzı ve sistematiği esas alınarak belirlenmesi gerekir. Öncelikle gerek Anayasa gerekse seçim mevzuatı esas alındığında, “seçim” ve “oy kullanma” aynı hukuki anlam ve kapsama sahip değildir. Seçim, sadece oy kullanma gününden ibaret olmayıp çok aşamalı bir süreçtir. Yani seçim süreci bir bütündür ve sadece oy verme anıyla sınırlanamaz. Seçmen kütüklerinin hazırlanması ile başlayan seçim süreci; seçime katılacak siyasi partilerin ilanı, adayların kaydı, adaylıkların kesinleşmesi, sandık kurullarının başkan ve üyelerinin belirlenmesi, propaganda, oy verme, oyların sayım ve dökümü ve seçim sonuçlarının ilanı aşamalarını içerir. Bu süreç, seçim sonuçlarına yapılacak itirazların kesin olarak karara bağlanması ile son erer. İşte, “seçim” kavramı, gerek Anayasada gerekse seçim mevzuatında, anlam ve içeriği bakımından seçim sürecinin tamamını kapsayacak şekilde düzenlenmiştir.
- Nitekim Anayasanın “Seçimlerin genel yönetim ve denetimi” başlıklı 79 uncu maddesinde, “Madde 79 – Seçimler, yargı organlarının genel yönetim ve denetimi altında yapılır.
Seçimlerin başlamasından bitimine kadar, seçimin düzen içinde yönetimi ve dürüstlüğü ile ilgili bütün işlemleri yapma ve yaptırma, seçim süresince ve seçimden sonra seçim konularıyla ilgili bütün yolsuzlukları, şikayet ve itirazları inceleme ve kesin karara bağlama ve Türkiye Büyük Millet Meclisi üyelerinin seçim tutanaklarını ve Cumhurbaşkanlığı seçim tutanaklarını kabul etme görevi Yüksek Seçim Kurulunundur….” hükmüne yer verilmiştir. Bu düzenlemede, Anayasa koyucu bilinçli bir tercihte bulunmuş;“oy verme işlemleri” demek yerine “seçimler” ve “Seçimlerin başlamasından bitimine kadar” ibarelerini kullanmıştır. Yani ilgili düzenleme, “seçimleri” sadece “oy kullanma/oy verme” den ve oy kullanma gününden ibaret olacak şekilde kaleme alınmamış, “başlangıcından bitimine kadar” nitelemesi ile seçimin bir süreç olarak anlaşılması gerektiğini açıkça ortaya koymuştur.
- Benzer şekilde 298 sayılı Kanundaki, “Seçimlerin başlangıç tarihinden oy verme gününün bitimine kadar” (m.55/A), “Seçimin başlangıç tarihinden itibaren oy verme gününden önceki”(m. 55/A), “Seçimin başlangıç tarihinden itibaren” (m. 51/A), “seçimin başlangıç tarihinden seçim propaganda süresinin sona ermesine kadar” (m. 57), “seçimin başlangıcından propaganda süresinin sonuna kadar”(m. 59), “seçimin başlangıç tarihinden itibaren, seçim propaganda süresinin sona erdiği tarihe kadar” (m. 60), “Seçimin başlangıç tarihinden oy verme gününü takip eden güne kadar” (m. 61), “Hangi resmi belgelerin kimlik belirlenmesinde kabul edileceği, Yüksek Seçim Kurulunca seçimlerin başlangıcında tespit ve ilan edilir.”, (m. 87), “…özel kanunlarına göre ilan olunan seçimin başlangıç tarihinden oy vermenin sona ermesine kadar…” (m. 154) ibareleri de seçimin oy verme gününü de içine alan bir süreç olduğunu açıkça teyit etmektedir.
- Aynı şekilde itiraz konusu bakımından uygulamaya esas alınması gereken 2972 sayılı Kanunun “Seçim dönemi-seçim başlangıç tarihi ve seçim günü:” başlıklı 8 inci maddesinde, “…Her seçim döneminin beşinci yılındaki 1 Ocak günü seçimin başlangıç tarihidir, Aynı yılın Mart ayının son Pazar günü oy verme günüdür.” hükmüne yer verilmiş ve seçim bir süreç olarak belirlenmiştir. Buna göre, Seçimin başlangıç tarihi her seçim döneminin beşinci yılının 1 Ocak günüdür; oy verme günü de aynı yılın mart ayının son Pazar günüdür. İlgili düzenlemenin açık lafzından da açıkça görüldüğü üzere, seçim bir süreç olup başlangıç tarihi ve seçim sürecinin bir aşaması olan oy verme günü özel olarak düzenlenmiştir.
- Şu halde, gerek Anayasada gerekse ilgili yasal düzenlemelerde “seçim” kavramı “oy verme” kavramına indirgenemeyecek bir şekilde süreç olarak düzenlendiği gibi, “seçim tarihi” ile “oy verme günü” de aynı anlamda kullanılamaz.
- Dolayısıyla, Anayasanın 67 nci maddesinin son fıkrasında yer alan ““Bir yıl içinde yapılacak seçimler”ibaresindeki 1 yıllık sürenin hesabında oy verme günü değil seçimin başlangıç tarihinin esas alınması gerekir. Gerçekten, Anayasa’nın 67 nci maddesinin son fıkrasındaki “Seçim kanunlarında yapılan değişiklikler, yürürlüğe girdiği tarihten itibaren bir yıl içinde yapılacak seçimlerde uygulanmaz.” hükmü, seçimden önceki 1 yıl içerisinde yapılan yasal değişikliklerin o seçimde uygulanmayacağını ifade etmektedir. Seçimden önceki bir yılın geriye doğru hesabında başlangıç tarihi, oy verme günü değil; Anayasa ve ilgili yasal düzenlemelerin açık hükmü uyarınca seçimin başlangıç tarihi olarak anlaşılmak zorundadır. Daha somut ifade etmek gerekirse, 31 Mart 2019 seçim süreci bakımından geriye doğru 1 yıllık sürenin hesabında başlangıç tarihi, oy verme günü olan 31 Mart 2019 değil; 2972 sayılı Kanunun “Seçim dönemi-seçim başlangıç tarihi ve seçim günü:” başlıklı 8 inci maddesi uyarınca seçimin başlangıç tarihi olan 1 Ocak 2019’dur. Buna göre, seçimin başlangıç tarihi olan 1 Ocak 2019 tarihinden önceki 1 yıl içerisinde seçim kanunlarında yapılan değişikliklerin 31 Mart 2019 seçim sürecinde uygulanması Anayasal bakımdan mümkün değildir.
- Yukarıda ayrıntılı olarak arz ve izah edildiği üzere, Anayasanın 67 nci maddesinin son fıkrası, 298 sayılı Kanunun yukarıda değinilen hükümleri ve 2972 sayılı Kanunun 8 inci maddesi lafzi, amaçsal ve sistematik yoruma tabi tutulduğunda, seçimin başlangıç tarihi olan 1 Ocak 2019 tarihinden önceki 1 yıl içerisinde (1 Ocak 2018-1 Ocak 2019 tarihleri arası) seçim kanunlarında yapılan değişikliklerin uygulanamayacağı hukuken tartışmasızdır.
- Bu durumda, 16 Mart 2018 tarihli ve 30362 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 13/3/2018 tarihli ve 7102 sayılı Kanunun 3 ve 4 üncü maddesi ile 298 sayılı Kanunun 22 nci ve 23 üncü maddelerinde (sandık başkanı ve sandık kurulunun bir kısım üyelerinin kamu görevlileri arasından belirlenmesine yönelik) yapılan değişikliklerin, 1 Ocak 2019 tarihinden önceki 1 yıl içerisinde yapılmış olması nedeniyle 2019 yerel seçimlerinde uygulanması hukuken mümkün değildir.
- Bu bağlamda, 24 Haziran 2018 Cumhurbaşkanı ve Milletvekili seçiminde (partilerin ittifak kurarak seçimlere katılabilmesi de dahil) bu değişikliklerin uygulandığı hususu öne sürülebilir. Ancak bu uygulamanın Anayasal bir alt yapısı mevcuttur. Zira, Anayasaya 2017 yılında eklenen Geçici 21 inci maddenin H fıkrasında, “Anayasanın 67 nci maddesinin son fıkrası hükmü, bu Kanunun yürürlüğe girdiği tarihten sonra birlikte yapılacak ilk milletvekili genel seçimi ile Cumhurbaşkanlığı seçimi bakımından uygulanmaz.” hükmüne yer verilmiş ve Anayasanın 67 nci maddesinin son fıkrasına 24 Haziran seçimleri bakımından bir Anayasal istisna getirilmiş ve böylece 7102 sayılı Kanunla seçim mevzuatında yapılan değişikliklerin 24 Haziran seçimlerinde uygulanabilmesi sağlanmıştır. Dolayısıyla, 2019 yerel seçimleri için benzer bir Anayasal istisna düzenlemesine gidilmediği için 1 yıllık uygulama yasağı geçerliliğini korumaktadır.
- Sonuç olarak 16 Mart 2018 tarihli ve 30362 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 13/3/2018 tarihli ve 7102 sayılı Kanunun 3 ve 4 üncü maddesi ile 298 sayılı Kanunun 22 nci ve 23 üncü maddelerinde (sandık başkanı ve sandık kurulunun bir kısım üyelerinin kamu görevlileri arasından belirlenmesine yönelik) yapılan değişikliklerin, 1 Ocak 2019 tarihinden önceki 1 yıl içerisinde yapılmış olması nedeniyle 2019 yerel seçimlerinde uygulanması hukuken mümkün değildir. Bu durumda, 298 sayılı Kanunun 22 nci ve 23 üncü maddelerinin söz konusu değişiklikten önceki halleri esas alınarak sandık kurulu başkan ve üyelerinin belirlenmesi gerekmektedir.
- Bu tespitin Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından 16.04.2019 tarihli ve 2019/27, 20.04.2019 tarihli ve 2019/276 ve 22.04.2019 tarihli ve 2019/277 sayılı dilekçelerle yapılan itiraz konularından birisi olan 6.539 sandıkta, sandık kurulu başkanının ve 13.084 sandıkta da, kamu görevlisi olması gereken üyenin kamu görevlisi olmadığı itirazı bakımından nasıl bir sonuç doğurduğu hususuna gelince:
- Öncelikle 298 sayılı Kanunun 22 nci ve 23 üncü maddelerinin söz konusu değişiklikten önceki halleri esas alındığında, sandık kurulu üyelerinin kamu görevlisi olup olmamasının hukuki bir sorun oluşturmadığı söylenmelidir. Zira 298 sayılı 23 üncü maddesinin eski halinde, “eksikler, ilçe seçim kurulu başkanı tarafından, o çevrede bulunan ve sandık kurulunda görev verilmesinde sakınca olmıyan kimselerden doldurulur.” hükmü yer almakta olup bu düzenleme, yetkili seçim kurulu başkanlarına geniş bir takdir yetkisi sunmaktadır.
- Sandık kurulu başkanlarının belirlenmesi bakımından ise şu tespitin yapılması mümkündür: 298 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin önceki haline göre sandık kurulu başkanlarının, “sandığın kurulacağı seçim bölgesi içindeki veya dışındaki seçmenler arasından iyi ün sahibi olmakla tanınmış okur-yazar kimseler” arasından seçilmesi gerekmekte olup, bu bağlamda Yüksek Seçim Kurulu, 02.03.2017 tarihli ve 209 numaralı kararında, “sandık kurulu başkanlarının 298 sayılı Kanun’un 22. maddesi uyarınca iyi ün sahibi olanlar arasından belirlenmesi gerektiğinden, bu durum hakkında araştırma yaptırıp yaptırmama hususunun ilçe seçim kurulu başkanınca takdir edilmesi gerektiğine” karar vermiş ve uygulama buna göre gerçekleştirilmiştir. Dolayısıyla, 6.539 sandıkta sandık kurulu başkanının kamu görevlileri arasından seçilmemiş olmasının, uygulamaya esas alınacak298 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin önceki haline göre hukuki bir soruna neden olmadığı söylenmelidir.
- Bu noktada, Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından yapılan itirazın kapsamına girmeyen ve süresi içerisinde olağanüstü itiraz konusu da yapılmadığı için artık hukuken kesinlik kazanmış olan bir durum ortaya çıkmıştır: 2019 yerel seçimlerinde sandık kurulu başkanlarının seçiminde uygulamaya esas alınacak298 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin önceki halinde, “Şu kadar ki, 648 sayılı Siyasi Partiler Kanuna göre partilere üye olamayacak kimseler ile köy muhtarları, görev yaptıkları köylerde sandık kurulu başkanı olamazlar.” hükmüne yer verilmiş olup, Siyasi Partiler Kanununa göre kamu görevlileri siyasi partilere üye olamayacağı için sandık başkanı da olamaz. Bu durumda, 2019 yerel seçimlerinde sandık kurulu başkanlarının kamu görevlileri arasından belirlenmesi, 298 sayılı Kanunun 22 nci maddesinin önceki halindeki, “Şu kadar ki, 648 sayılı Siyasi Partiler Kanuna göre partilere üye olamayacak kimseler ile köy muhtarları, görev yaptıkları köylerde sandık kurulu başkanı olamazlar.”hükmüne açıkça aykırı olmakla birlikte, süresi içerisinde olağan ve olağanüstü itiraz konusu yapılmadığı için sandık kurulu başkanlarının kamu görevlileri arasından belirlenmiş olması hukuka uygun olarak kesinlik kazanmıştır.
- Yukarıda ayrıntılı olarak arz ve izah edildiği üzere, Anayasanın ve ilgili yasal düzenlemelerin açık lafzı, amacı ve sistematiği birlikte göz önünde bulundurulduğunda; 16 Mart 2018 tarihli ve 30362 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 13/3/2018 tarihli ve 7102 sayılı Kanunun 3 ve 4 üncü maddesi ile 298 sayılı Kanunun 22 nci ve 23 üncü maddelerinde (sandık başkanı ve sandık kurulunun bir kısım üyelerinin kamu görevlileri arasından belirlenmesine yönelik) yapılan değişikliklerin, (seçimin başlangıç tarihi olan 1 Ocak 2019 tarihinden önceki 1 yıl içerisinde yapılmış olması nedeniyle) 2019 yerel seçimlerinde uygulanması hukuken mümkün değildir. Dolayısıyla Adalet ve Kalkınma Partisi tarafından 16.04.2019 tarihli ve 2019/27, 20.04.2019 tarihli ve 2019/276 ve 22.04.2019 tarihli ve 2019/277 sayılı dilekçelerle yapılan itiraz konularından birisi olan 6.539 sandıkta, sandık kurulu başkanının ve 13.084 sandıkta da, kamu görevlisi olması gereken üyenin kamu görevlisi olmadığı itirazı hukuki dayanaktan yoksun olup reddedilmesi gerekirdi.
- Ancak Yüksek Seçim Kurulu, 06.05.2019 tarihli ve 2019/4219 sayılı kararı ile:
“a)Bir kısım sandık kurullarının ilçe seçim kurullarınca kanuna aykırı oluşturulması ve bu hususun da seçim sonucuna müessir olması nedeniyle 31 Mart 2019 tarihinde yapılan İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminin iptaliyle yenilenmesine ve kanuna aykırı sandık kurulu görevlendirmelerini yapan ilçe seçim kurulu başkan ve üyeleri ile seçim müdürleri ve diğer sorumlular hakkında suç duyurusunda bulunmasına,”
karar vermiştir.
- Söz konusu karar, pozitif düzenlemeler karşısında hukuki dayanaktan yoksun olduğu gibi, kanuna aykırı sandık kurulu görevlendirmesi yapıldığı tespiti de hukuken doğru değildir. Zira ortada suç olarak nitelendirilebilecek bir fiil bulunmamaktadır. Yukarıda ayrıntılı olarak arz ve izah edildiği üzere, Anayasanın ve ilgili yasal düzenlemelerin açık lafzı, amacı ve sistematiği birlikte göz önünde bulundurulduğunda; 16 Mart 2018 tarihli ve 30362 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 13/3/2018 tarihli ve 7102 sayılı Kanunun 3 ve 4 üncü maddesi ile 298 sayılı Kanunun 22 nci ve 23 üncü maddelerinde (sandık başkanı ve sandık kurulunun bir kısım üyelerinin kamu görevlileri arasından belirlenmesine yönelik) yapılan değişikliklerin, (seçimin başlangıç tarihi olan 1 Ocak 2019 tarihinden önceki 1 yıl içerisinde yapılmış olması nedeniyle) 2019 yerel seçimlerinde uygulanması hukuken mümkün değildir.
- Bu noktada, 23 Haziran 2019 tarihinde yenilenmesine karar verilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde görev alacak sandık kurullarının oluşturulmasında, 298 sayılı Kanunun 22 nci ve 23 üncü maddelerinde (sandık başkanı ve sandık kurulunun bir kısım üyelerinin kamu görevlileri arasından belirlenmesine yönelik) yapılan değişikliklerin uygulanıp uygulanamayacağı hususu üzerinde durulması gerekir. Bu konu, 23 Haziran 2019 seçiminde de benzer itirazların ve seçimin iptali ve yenilenmesi sonucunu doğurabilecek niteliktedir.
- Aşağıda arz edileceği üzere, 23 Haziran 2019 tarihinde yenilenmesine karar verilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı seçiminde görev alacak sandık kurullarının oluşturulmasında, 298 sayılı Kanunun 22 nci ve 23 üncü maddelerinde (sandık başkanı ve sandık kurulunun bir kısım üyelerinin kamu görevlileri arasından belirlenmesine yönelik) yapılan değişikliklerin uygulanamayacağı kanaatindeyiz. Zira yukarıda 31 Mart 2019 seçim süreci için yapmış olduğumuz hukuki tespit ve değerlendirmeler 23 Haziran 2019 seçim süreci için de geçerlidir. Bu bağlamda belirleyici olan husus, 23 Haziran 2019 seçiminin 31 Mart 2019 seçim sürecinden ayrı/bağımsız bir seçim olarak mı, yoksa 31 Mart 2019 seçim sürecinin devamı olarak mı nitelendirilmesi gerektiğidir.
- Seçimlerin yenilenmesi, daha önceki seçimin tekrarı ve önceki seçim sürecinin devamı niteliğindedir. “Yenileme” kavramı lafız bakımından bir şeyin tekrarına işaret eder. Yenilenen seçim, önceki seçimden ayrı ve bağımsız düşünülemez. Yenilenen seçim önceki seçimin tekrarından ibarettir.
- Nitekim Yüksek Seçim Kurulunun 27/03/2019 Tarihli ve 1683 Sayılı Kararında: “2972 sayılı Kanunun 25. maddesinin ikinci fıkrasında; “Bir seçim çevresinde yapılan seçimin, seçim işlemleri sebebiyle iptaline karar verildiği takdirde, o seçim çevresinde yeniden seçim yapılır. İl seçim kurulu, seçimin iptaline dair kararı ilân ettiği gibi kararın kesinleşmesini müteakip o çevrede seçim yapılacağını da derhal ilân eder.”,
Aynı maddenin üçüncü fıkrasında da; “Bu ilândan sonra gelen 60 ıncı günü takip eden ilk Pazar, oy verme günüdür.”,hükmüne yer verilmiştir.
…31 Mart 2019 Pazar günü yapılacak olan Mahallî İdareler Genel Seçimlerinden bir kısmının Yüksek Seçim Kurulunca, diğer kısmının ise il seçim kurullarınca seçim iş ve işlemlerindeki eksiklik ve usulsüzlükler nedeniyle yapılacak itiraz üzerine iptaline karar verilmesi halinde, o çevrede iptal edilecek seçimin yeniden yapılacağı il seçim kurulunca derhâl ilân edilerek, bu ilândan sonra gelen 60. günü takip eden ilk Pazar günü oy verme işlemi gerçekleştirilir.
Yapılmış olan bir seçimin iptal edilmiş ve sonuçlanmamış olması karşısında, seçimin yeniden yapılmasına karar verilmesi durumunda iptal edilen seçime bağlı olarak yapılan veya yerine getirilen tüm işlemlerin yapılacak olan seçimde tekrarlanmasına gerek bulunmamaktadır.
31 Mart 2019 Pazar günü yapılacak olan Mahallî İdareler Genel Seçimlerinin seçim iş ve işlemleri sebebiyle iptal edilmesi üzerine yeniden yapılması gereken seçimlerin; bu seçimin tekrarı ve seçimin devamı niteliğinde bulunduklarının kabulü ile sadece oy verme işlemlerinin tekrarlanması gerekmektedir. Başka bir anlatımla, 31 Mart 2019 tarihinde yapılacak olan seçimler için tespit edilmiş bulunan seçimin başlangıç tarihinden (01 Ocak 2019) itibaren oy verme günü olan 31 Mart 2019 tarihine kadar devam eden seçim süreci içinde, bu seçimler için yerine getirilmiş bulunan seçim iş ve işlemlerinin tümünün tekrarlanmasına gerek bulunmamaktadır.
…Ç) 31 Mart 2019 tarihinde yapılacak olan mahallî idareler Seçimlerinde, seçimin, seçim iş ve işlemleri nedeniyle iptaline karar verilmesi halinde;
I- Belediye ve il genel meclisi üyeliği seçimlerinde;
1) Seçime katılabilecek siyasi partilerin yeniden tespit ve ilân edilmesine gerek bulunmadığına,…
3) Siyasi partilerin yeniden aday tespiti yapamayacaklarına, ancak; ölüm, istifa gibi nedenlerle meydana gelecek boşalmaların ilgili seçim kurullarının belirleyeceği tarihe kadar doldurulabileceğine,
4) 31 Mart 2019 Pazar günü yapılacak seçime bağımsız aday olarak katılacak olanların bu seçime de katılabileceklerine, yeniden bağımsız adaylık başvurusunun kabul edilemeyeceğine,
5) Birleşik oy pusulalarının basımında 31 Mart 2019 tarihinde yapılacak seçim için uygulanan esasların aynen uygulanması gerektiğine,
III- Ortak hükümler;
1) 31 Mart 2019 tarihinde yapılacak seçimler için güncelleştirilmiş ve kesinleşmiş olan sandık seçmen listelerinin yeni bir güncelleştirme yapılmaksızın bu seçimlerde de kullanılması gerektiğine,” karar vermiştir.
- İlgili karardan da açıkça anlaşıldığı üzere, Yüksek Seçim Kuruluna göre, “31 Mart 2019 Pazar günü yapılacak olan Mahallî İdareler Genel Seçimlerinin seçim iş ve işlemleri sebebiyle iptal edilmesi üzerine yeniden yapılması gereken seçimlerin; bu seçimin tekrarı ve seçimin devamı niteliğinde(dir) ve sadece oy verme işlemlerinin tekrarlanması gerekmektedir. Başka bir anlatımla, 31 Mart 2019 tarihinde yapılacak olan seçimler için tespit edilmiş bulunan seçimin başlangıç tarihinden (01 Ocak 2019) itibaren oy verme günü olan 31 Mart 2019 tarihine kadar devam eden seçim süreci içinde, bu seçimler için yerine getirilmiş bulunan seçim iş ve işlemlerinin tümünün tekrarlanmasına gerek bulunmamaktadır.”
- Şu halde, yapılmış olan bir seçimin iptal edilmiş ve sonuçlanmamış olması karşısında, seçimin yeniden yapılmasına karar verilmesi durumunda iptal edilen seçime bağlı olarak yapılan veya yerine getirilen tüm işlemlerin yapılacak olan seçimde tekrarlanmasına gerek bulunmamaktadır. Bu bağlamda, ilgili kararında Yüksek Seçim Kurulu,
- Seçime katılabilecek siyasi partilerin yeniden tespit ve ilân edilmesine gerek bulunmadığına,
- 31 Mart 2019 tarihinde yapılacak seçime katılmış olan siyasi partilerin bu seçime de katılabileceklerine
- Siyasi partilerin yeniden aday tespiti yapamayacaklarına, ancak; ölüm, istifa gibi nedenlerle meydana gelecek boşalmaların ilgili seçim kurullarının belirleyeceği tarihe kadar doldurulabileceğine,
- 31 Mart 2019 Pazar günü yapılacak seçime bağımsız aday olarak katılacak olanların bu seçime de katılabileceklerine, yeniden bağımsız adaylık başvurusunun kabul edilemeyeceğine,
- Birleşik oy pusulalarının basımında 31 Mart 2019 tarihinde yapılacak seçim için uygulanan esasların aynen uygulanması gerektiğine,
- 31 Mart 2019 tarihinde yapılacak seçimler için güncelleştirilmiş ve kesinleşmiş olan sandık seçmen listelerinin yeni bir güncelleştirme yapılmaksızın bu seçimlerde de kullanılması gerektiğine,”
karar vermiştir.
- Dolayısıyla, başlangıç tarihi 1 Ocak 2019 olan 31 Mart 2019 seçim sürecinin devamı niteliğindeki 23 Haziran 2019 seçimi de 31 Mart 2019 seçim sürecinin tabi olduğu hukuki rejime tabidir. Yani 298 sayılı Kanunun 22 nci ve 23 üncü maddelerinin değişiklikten önceki halleriyle uygulanması gerekir. Zira, 23 Haziran 2019 seçiminin başlangıç tarihi de 1 Ocak 2019 dur.
- Buna göre, 23 Haziran 2019 seçiminde görev alacak sandık kurulu başkanları kamu görevlileri arasından belirlenemez; sandık kurulu üyelerinin bir kısmının da kamu görevlileri arasından belirlenme zorunluluğu yoktur. Diğer bir ifade ile kamu görevlileri, 23 Haziran 2019 seçiminde sandık kurulu başkanı olamaz, sandık kurulu üyesi olabilir; ancak kamu görevlileri arasından sandık kurulu üyesi belirlenmesi zorunluluğu bulunmamaktadır.
- Bu durumda, 16 Mart 2018 tarihli ve 30362 sayılı Resmî Gazetede yayımlanan 13/3/2018 tarihli ve 7102 sayılı Kanunun 3 ve 4 üncü maddesi ile 298 sayılı Kanunun 22 nci ve 23 üncü maddelerinde (sandık başkanı ve sandık kurulunun bir kısım üyelerinin kamu görevlileri arasından belirlenmesine yönelik) yapılan değişikliklerin, (seçimin başlangıç tarihi olan 1 Ocak 2019 tarihinden önceki 1 yıl içerisinde yapılmış olması nedeniyle) 23 Haziran 2019 seçiminde uygulanması hukuken mümkün değildir. Aksine bir uygulama, yeni itirazları ve sonrasında seçimin iptali ve yenilenmesini beraberinde getirebilecektir.Bu yazı Ömer Faruk Gergerlioğlu'nun kişisel web sitesinden alınmıştır