Hürriyet yazarı Mehmet Yakup Yılmaz, Yüksek Seçim Kurulu'nun (YSK), Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun'da geçersiz sayılan mühürsüz pusula ve zarfları son anda geçerli sayması ile başlayan tartışmalarla ilgili olarak "YSK Başkanı’na sadece şunu sormak istiyorum: Bir yargı organının, kendisini yasama organı yerine koyup kanunda açıkça yazılı bir hükmü değiştirmesi normal midir, hukuki midir? YSK, TBMM’den üstün bir kurum mudur?" dedi.
Mehmet Yakup Yılmaz'ın "Muhalefetin önündeki altın fırsat" başlığıyla yayımlanan (22 Nisan 2017) yazısı şöyle:
Referandum önce 2 milyon yeni seçmenin oy kullanabileceği açıklanmıştı.
Bunlar, Kasım 2015 seçiminden sonra 18 yaşını dolduran gruptan olmalı.
Kaçı seçmen listesinde kaydını kontrol etti, kaçı sandığa gidip oy kullandı, bilemiyorum.
Ama bildiğimiz şu var ki CNN Türk’te yayınlanan IPSOS’un araştırmasına göre “gençlerin” (18–24 yaş aralığı) yüzde 54’ü hayır, yüzde 46’sı evet oyu kullanmış.
Çok şaşırtıcı bir durum değil.
Genç işsizliği yüzde 25’i geçmiş bulunuyor. Dört gençten biri işsiz.
TÜİK, “genç işsizliğini” 15–25 yaş aralığından hesaplıyor.
Araya askerlik de girdiği için oran düşüyor.
Oysa OECD hesaplamalarında bu 15–29 yaş aralığı için yapılıyor.
Böyle bakarsanız Türkiye’de her üç gençten biri işsiz aslında.
Deyim yerindeyse “boşta gezer” gençlerin, tepkilerini “hayır” oyuyla ortaya koymaları normal.
Geçen gün Hürriyet’te OECD’nin “PISA 2015 Öğrenci Refahı” konulu raporu yayınlandı.
Buna göre Türk öğrencilerin “yaşam tatmini” sıralamasındaki yeri en sonda. 72 ülke içinde, Türkiye öğrencilerin yaşam tatmini araştırmasında sonuncu sırada!
Aynı araştırma 15 yaş düzeyindeki öğrencilerin üçte birinin hayatlarından hiç de memnun olmadıklarını ortaya koyuyor.
Bu çocuklar okullarını bitirecekler, üniversite kapısına geldiklerinde de oy kullanma yaşında olacaklar. Bir bölümü o kapıdan hiçbir şekilde giremeyecek, bir iş bulup toplumsal yaşamda varlıklarını ifade etme olasılıkları da hayli düşük.
Bunun kısa vadede değişmesi için bir ekonomik mucize gerekiyor çünkü.
Yazının başında söylemiştim, Kasım 2015 seçiminden, Nisan 2017 referandumuna kadar geçen sürede 2 milyon yeni seçmen oy kullandı.
Erkene alınmaz ise Kasım 2019’daki TBMM ve Cumhurbaşkanı seçiminde de bundan daha büyük bir yeni seçmen kitlesi bekleyebiliriz.
Mutsuz, işsiz bir yeni seçmen kitlesi.
Ve akılları başlarına geldiğinden beri AKP iktidarından başka bir iktidarı da deneyimlememiş bir kitle bu.
2019’da, AKP iktidarı 17. yılını doldurmuş olacak.
Referandumun geçerliliği, geçersizliği tartışmaları bir süre daha devam edecektir kuşkusuz.
Ama bu tartışma bir yandan sürerken, 2019’a da hazırlanmak gerekiyor.
Bu gençlere yeni bir ümit ve heyecan verecek politikaları üretmenin, somut şeyler söylemenin yollarının bulunması, muhalefetin en önemli işi olmalı.
Yüksek Seçim Kurulu’nun, “sandık kurulunun mührünü taşımayan oy pusulalarının da geçerli olduğu” kararı daha çok tartışılacak.
CHP, Danıştay’a filan gitti ama sonucu belli bir başvuru olacak bu.
Çünkü YSK kararları kesindir, yargı denetimine tabi değildir.
Bunu neye dayanarak söylüyoruz: Anayasa ve kanun öyle de ondan.
YSK, Yargıtay ve Danıştay’ın kendi içlerinden çıkardıkları üyelerden oluşan ve seçimlerin yargısal denetimini de sağlayan karma egemen üst yargı merciidir.
Bunu tartışıyor muyuz? Hayır, hukuken böyle bir tartışma yersizdir.
Anayasa ve kanunlar bu konuda gayet net.
Seçimlerin Temel Hükümleri ve Seçmen Kütükleri Hakkında Kanun’un 8 Nisan 2010 tarih ve 5980 sayılı kanunla değiştirilmiş 101’inci maddesi de şöyle diyor:
“Arkasında sandık kurulu mührü bulunmayan oy pusulaları geçerli değildir.”
Yoruma açık olmayan, lafzı gayet sarih bir ifade bu!
Peki YSK, hangi yetkiye dayanarak, bu pusulaların geçerli olduğunu kabul etti?
Uzun bir gerekçesi var, burada tekrarlamaya gerek yok.
YSK Başkanı’na sadece şunu sormak istiyorum:
Bir yargı organının, kendisini yasama organı yerine koyup kanunda açıkça yazılı bir hükmü değiştirmesi normal midir, hukuki midir?
YSK, TBMM’den üstün bir kurum mudur?