Ankara'da altı muhalafet partisinin altına imza attığı Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni'nde yargıya ilişkin bölümler, yargıda yankı uyandırdı. DW Türkçe'nin konuştuğu ve adının yazılmasını istemeyen yüksek yargıçlar, yargının bağımsızlığının sağlanması teklifini desteklerken yüksek mahkemelerin yeniden yapılandırılması konusunda ise uyarılarda bulundu. Özellikle Anayasa Mahkemesi'nin üye sayısının ve yetkilerinin artırılmasına yönelik itirazlar geldi.
CHP, İYİ Parti, Saadet Partisi, Demokrat Parti, Gelecek Partisi ve Deva Partisi liderleri, 28 Şubat'ta Ankara'da Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem Mutabakat Metni'ne imza attı. Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi'ne son vermeyi taahhüt eden metinde, özellikle yargı kurumlarının yapılandırılması ve seçim sisteminin değiştirilmesi öngörüldü. Yargının bağımsızlığı ve tarafsızlığının sağlanacağıbelirtilen metinde, yürütme organının yargıya müdahalesini engelleyecek tedbirlerin alınacağı ifade edildi. Metinde, yargıyla ilgili şu düzenleme planları öne çıkmıştı:
- Hakimler ve Savcılar Kurulu (HSK) kaldırılacak, Hakimler Kurulu ve Savcılar Kurulu şeklinde iki farklı kurul oluşturulacak.
- Çoklu baro uygulamasına son verilecektir.
- Anayasa Mahkemesi'nin görev ve yetkileri genişletilerek güçlü ve etkili denetim için Mahkeme yeniden yapılandırılacak. Bireysel başvurunun kapsamı, konu ve başvurulabilecek haklar bakımından genişletilecek. Kamu tüzel kişilerinin de bireysel başvuru hakkı kabul edilecek.
- Yasama, yürütme, yargı organları ile siyasi partiler ya da Anayasa'da düzenlenen kurumlardan biri, bir diğer anayasal organ ya da kurumun anayasal yetkilerini aştığı iddiasıyla Anayasa Mahkemesi'ne başvurabilecek.
- Anayasa Mahkemesi, Yargıtay, Danıştay ve HSK'ya üye seçim sistemi değiştirilecek.
- Yüksek Seçim Kurulu ve Sayıştay Başkanlığı da yüksek mahkeme olarak düzenlenecek.
Peki, yargıda köklü değişiklikler öngören Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem önerisi, yargıda nasıl yankılandı? DW Türkçe, konuyu yüksek mahkemelerdeki yüksek yargıçlara sordu. Bazı yüksek yargıçlar, isimlerinin yazılmaması kaydıyla hukuki görüşlerini ifade etti.
Bir Anayasa Mahkemesi üyesi, AYM'ye üye seçiminin Meclis'te nitelikli çoğunlukla yapılmasını olumlu buldu. Ancak aynı AYM üyesi, metinde yer alan üye sayısını arttırma teklifine olumsuz bakarak "Çok üyeli AYM doğru değil. İş yükünü hafifletme anlamında bu geçici çözüm olur. Sonuca değil, sebebe odaklanmak lazım. AYM kararlarının etkili uygulanmasını sağlayacak somut mekanizmalar kurulmalı" dedi.
Kamu tüzel kişilerin AYM'ye bireysel başvuruda bulunabilme teklifine karşı çıkan aynı üye, "Mahkemenin işyükü sorunu zaten var. Bu da eklenirse bireysel başvuru sayısı daha da artar. Bireysel başvurunun kapsamının genişletilmesi üzerinde dikkatlice düşünülmesi gerekir" ifadesini kullandı.
AYM üyesi, Yüksek Mahkeme'ye erkler arasındaki organ uyuşmazlığı sorununu çözme yetkisi verilmesi konusunda da uyarılarda bulundu. "Bunun öngörülmesi zor ve karmaşık güç sorunlarına neden olabileceğini "belirten AYM üyesi, "Taslak, bireysel başvurunun kapsamını genişletiliyor. Özel yeni yetkiler veriyor. AYM'yi çok güçlendiriyor. Bu bir anlamda, günümüz sorunlarına tepki taslağı. 12 Eylül döneminden biliyoruz. Tepki kaynaklı yasal düzenlemeler başka sorunlara yol açabilir" dedi.
Bir Danıştay üyesi ise yargının en büyük sorunun güven olduğuna işaret ederek, DW Türkçe'ye şunları söyledi:
"Metinde yargıya güvenin nasıl sağlanacağının ortaya konulması gerekirdi. Bu düzenlenmemiş. Yargının sorunu, bağmısızlık ve tarafsızlık değil. Üç kişilik bir mahkemede, aynı davada hakimler değişince kararlar farklı çıkabiliyor. Kurumsal olarak yasamanın, yürütmenin yargıya müdahalesinden arındırılması sorunları çözmüyor. Sorun hukuka uymakta. Bizde, hukuka uymama konusunda toplumda uzlaşı var. Kişilerin kuralara uymasının nasıl sağlanacağı önemli. Türkiye'nin sorunu yasa değil. Sorun uygulamada ve bireylerde. Devlet ile milleti barıştırmak gerekiyor. Sokaktaki vatandaşın devlete sadakatini yeniden tesis etmeli."
Söz konusu Danıştay üyesi, Anayasa Mahkemesi'ne yeni yetkiler verilmesine de karşı çıkarak "AYM'ye temyiz mahkemesi gibi bakıyorlar. Mevcut AYM; zaten iş yükü altında eziliyor. Üyesi ve bölüm sayısı arttırılırsa, görev ve yetkileri genişletilirse, Yargıtay'ı ve Danıştay'ı kapatalım o zaman. Bu doğru değil." dedi. AYM üyelerini Yargıtay ve Danıştay Genel Kurullarının seçmesi gerektiğini kaydeden Danıştay üyesi, ayrıca yüksek yargı içerisindeki "tarikat veya cemaatlere mensup kişilerin temizlenmesi, ehliyet ve liyakat sahibi kişilerin yeniden seçilmesi" önerisinde bulundu.
Konuya ilişkin görüştüğümüz bir Yargıtay üyesi de değerlendirmelerini aktardı. Bu üye, metindeki yargı bağımsızlığı vurgusu, hakimlere coğrafi teminat, başsavcılıklara bağlı adli kolluk kurulması, özel yetkili mahkemelerin kaldırılması, HSK'nın ikiye ayrılması, kuruldan Adalet Bakanı ve Yardımcısı'nın çıkarılması, baroların anayasal güvenceye kavuşturulması, AYM üyelerini Meclis'in seçmesi, Yargıtay üyelerinin 65 yaşına kadar çalışması gibi başlıkları "olumlu" bulduğunu söyledi.
Adının yazılmasını istemeyen bu Yargıtay üyesi, mevcut düzenlemede Yargıtay üyelerinin 12 yıl görev yaptığını belirterek "Yargıtay üyesi, 12 yılın sonunda uzak bir yere tayinle sürüleceği endişesini taşırsa süresi dolmaya yaklaşınca farklı temas arayışlarına girebilir. Bu durum yargı bağımsızlığına uygun değil. 12 yıl süre koymaktansa seçilebilmek için yaş kriteri koymak daha doğru. Muhalefetin bu sorunu görüp tespit etmesi önemli" dedi.
Ancak aynı Yargıtay üyesi, mutabakat metnindeki birçok teklife ilişkin ise "olumsuz" görüşlerini sıraladı. Hakimlerin hatalı kararlarında, verilen tazminatın hakimlere rücu ettirilmesinin "özgür karar vermeyi engelleyeceğini" belirten Yargıtay üyesi, "Keyfiliği önleyelim derken bağımsızlığı kaybedebiliriz" dedi.
Anayasa Mahkemesi'nin üye sayısını arttırmanın mahkemenin çalışmasını zorlaştıracağını belirten aynı Üye, Yüksek Seçim Kurulu'nun kaç üyesi olacağı, nasıl seçileceğinin açıklanmamasını eleştirdi, "Bu konu hassas ve önemli; muğlak bırakılması sorunlu" dedi.
Söz konusu Yargıtay üyesi, HSK üyelerinin yarısının Meclis'ten seçilmesine ise "Meclis'in seçtiği üyelere filanca partinin kontenjanı diye bakılıyor. Halen bu sorunu yaşıyoruz" diyerek karşı çıktı. Adli ve idari yargının da HSK üyelerinin seçmesi fikri konusunda ise "Bu yanlış, biz bunun mahsurlarını FETÖ zamanında yargıda gruplaşmalara neden olduğu için gördük. Aynı hataya tekrar dönmek yanlış ve anlamsız" dedi. Aynı üye, HSK üyelerinin seçimi konusunda önerisini şöyle dile getirdi:
"Bana göre olması gereken ise şu: İki üyeyi TBMM seçmeli; biri genel olarak iktidar kontenjanından birisi de muhalefet kontenjanından. Böylece HSK'da millet iradesi de yansır. Hakimler Kurulu'nun diğer üyelerini Yargıtay ve Danıştay genel kurulları seçmeli. Bakan ve müsteşar sadece Savcılar Kurulu'nda yer almalı. Barolar, HSK'ya üye seçmemeli. Çünkü hakim savcılar barolarda görev almıyor. Meclis tarafından seçilecek Anayasa Mahkemesi üyelerinin parti kontenjanı ve temsilcisi gibi algılanmaması için nasıl bir tedbir alınacağı hususu belirsiz."
DW Türkçe'ye konuşan bir HSK üyesi ise teklifin bir bölümünün geçmişte Gülen yapılanmasına yakın kişiler tarafından 2009-2011 yılları arasında gündeme getirildiğini, yeni bir şey olmadığını savundu.
Ankara'da görev yapan bir Cumhuriyet Savcısı ise, metni yargı açısından genel olarak "iyi hazırlanmış" olarak buldu. Buna karşılık Anayasa Mahkemesi'nin Yüce Divan yetkisinin alınması gerektiğini belirten savcı, bu görevi Yargıtay Başkanlar Kurulu'ndan oluşacak bir heyete verilmesi gerektiğini kaydetti. Ayrıca Yargıtay üyelerinin seçimleri konusunda objektif kıstaslar getirilmesini istedi.
Alican Uludağ
© Deutsche Welle Türkçe