Siyaset bilimci Yüksel Taşkın, AKP'nin Gezi Parkı direnişini takiben politikasında oluşan değişimleri analiz etti. AKP'nin Filistin, Suriye ve Mısır'daki siyasi gelişmeleri kendi oy kitlesini sokak hareketlerine teşvik etmek için kullandığını belirten Taşkın, "Ortadoğu’daki Müslüman hareketleri tam bilmiyorlar, kafalarında Müslüman dayanışması üzerinden bir kurgu var. Ama AKP’nin temsil ettiği çıkarlar bunu kaldıramaz. Yaşanan gerilimi soğutmak zorundalar. Yapamadıkları takdirde son derece marjinal bir konuma sürüklenirler" dedi.
Taşkın, AKP'nin politikaları sonucunda radikal islamcı hareketin güçlenmesi olasılığına ilişkin, "AKP, iktidarı boyunca radikal İslamcı akımları geriletti. AKP ile seçmenin kurduğu ilişkide şöyle bir şey var; kardeşim dindarım ama bunu fazla da zorlamam. Ben ev de istiyorum, yurtdışını da görmek istiyorum. İnanç değerleri üzerinden dünya nimetlerinden yararlanmak istiyorum. Radikal grupların Beyazıt’ta yaptığı Cuma gösterilerine bir aralar 50 kişi katılıyordu. Şu anda da yoğun kalabalık yok. Gazze gibi birkaç duygusal mesele üzerinden bir hareketlilik var. Eski radikallerin yardım kuruluşları üzerinden dönüşmeleri söz konusu" dedi.
Yüksel Taşkın'ın Taraf gazetesinde yer alan, Ertan Altan ile gerçekleştidiği söyleşi şöyle:
AKP son dönemde Batı tipi “muhafazakâr demokrat” kimliğini askıya almış gibi görünüyor. İktidar partisi giderek İslami bir çizgiye mi yerleşiyor?
Yakın zamanda Jenny White adında bir akademisyen Muslim Nationalism, yani Müslüman Milliyetçiliği adlı bir kitap yayımladı. Kitapta bir tür dinsel milliyetçilik çözümlemesi yapıyor. AKP kimliğinin içinde bu çizgiye yakın duran noktalar var. Yer yer popülizm yapma ihtiyacı duyduğu zaman bunu öne çıkarıyor. Ya korku ya pragmatizm belirliyor bunu. Endişe ettiklerinde bu kimliğe daha çok sarılıyorlar. Özellikle seçmen desteğini arkalarına almaları gerektiğinde popülizme çok meyil ediyorlar. Son derece eklektik, bir sürü şeyin yan yana gelmesinden oluşan bir kimlikleri var. Bir şeyi öne çıkarıp başka bir şeyi geriye atabiliyorlar. Hem korkuyorlar, hem de bu korkuyu haklı çıkaracak hatalar yapıyorlar.
AKP neden korkuyor?
Bunlar yüzde yüz kanıtlanamaz şeyler, bazı tahminlerim var. Erdoğan, gözden çıkarıldığı korkusuyla Batı’ya, ABD’ye meydan okuyor. Verdiği tepkiler çoğu zaman var olan gerilimi yumuşatmaya yönelik değil, korkuyu haklı çıkarmaya yönelik oluyor. Ortadoğu sürecinde kontrolün kaybedildiği bir durum var. Dinsel milliyetçilik üzerine kurulan bir popülizme çok fazla abanma söz konusu. Bu da muazzam bir kutuplaşma getiriyor. Hem ülke içinde, hem Ortadoğu’da, hem de uluslararası alanda...
Muhafazakâr demokrat çizgi artık bütünüyle geçmişte mi kaldı?
AKP’nin çıkarları ve hedefleriyle son dönemdeki tutumu arasında büyük bir tutarsızlık var. “Muhafazakâr demokrat” kavramı bir-iki yıllık cazibesinden sonra artık hakkında düşünülmeyen bir şeye dönüştü. Zaman zaman hem ülke içindeki merkez sağ kesime hem de uluslararası güç merkezlerine bu noktada imajlar sergilemeye çalışıyorlar. Örneğin, ABD’ye gönderdikleri bazı isimler var, “Merak etmeyin. Başbakan’ın söylemleri sizi rahatsız etmesin” diyorlar. Ama bir yandan da dindarların hamisi kimliğine fazlaca abanıyorlar. Bu tutumları, boş kalan ılımlı, mutedil alanın Cemaat tarafından doldurulmasına yol açtı. “Ilımlı” ve “mutedil” kavramları son dönemde Batı’da önem kazandı. Fransa’da Hollande’ın, İran’da Ruhani’nin seçilmesi bu kavramları somutlaştırdı.
AKP bu alanı boş bırakıyor. Bunun farkındalar, rahatsız da oluyorlar ama rahatsızlık o eski alana dönmekten ziyade çatışmacılığı ön plana çıkarıyor.
Peki, Müslüman demokrat kimlikten kopuş nasıl oldu. İlk kırılma nerede yaşandı?
Bence AKP merkez sağın bir geleneğini takip ediyor. Hiçbir zaman net kimlik edinmedi. Bu onlara bir esneklik sağlıyor. Ben daha başlarda, “Bu partiden her tarafı belli, kapalı, tutarlı bir kimlik beklemeyin” diyordum. Çünkü güçlerini tutarsızlıktan alıyorlar. Zaman içinde “Muhafazakâr demokrat”ın “demokrat” boyutu içselleştirilmedi. Örneğin bu parti çevresinde “Sabrediyoruz” diye bir söylem var. “Sabrediyoruz” dindar bir içerik ifade etse de bence oportünizme denk düşüyor. Güç dengeleri nedeniyle belli konularda tavizkâr davrandıklarını gösteriyor.
Bu durumun İslam ve demokrasinin asla bağdaşmayacağının bir delili olduğu söyleniyor...
Ben böyle bakmıyorum. Bu bakış açısı oryantalistler için askerî darbeleri meşrulaştırmaya kadar gidiyor. Erdoğan’ın otoriterliği yalnızca Müslüman kimliğinden ileri gelmiyor. Recep Tayyip Erdoğan’a baktığımızda Recep Peker’i görmüyor musunuz? Ben görüyorum. Erdoğan’a baktığımızda merkez sağın siyasi kültürünün bize bıraktığı çoğunlukçuluğu görmüyor musunuz? Kemalizm, merkez sağ, soğuk savaş döneminde oluşan siyasi kültür Erdoğan’ı sandığımızdan daha çok etkiliyor.
İslam ve demokrasi bir arada elbette mümkündür ama o kadar fazla çıkar ilişkisi var ki; bir telefonla iş bağlama gücünü heyetlerin istişaresine bırakabiliyor musunuz? İşte o belirliyor demokratlığı. Türkiye’de eskiden beri güç ve yetki paylaşamama sorunu var. AKP de bunun dışında kalamadı. Bu durum AKP’yi de vakum gibi içine çekti.
Laik çevrelerde AKP, Milli Görüş çizgisine döndü söylemi yaygınlık kazanıyor. Ancak AKP daha çok bir Arap enternasyonali içinde davranıyor. Siyasi vizyonu daha çok Hamas, Müslüman Kardeşler türü bir sokak aktivizmini yansıtıyor. Özellikle Suriye ve Mısır’daki gelişmelerden sonra ortaya bir Saraçhane AKP’si çıktı. Peki, AKP seçmeni yeni çizgiyi nasıl algılıyor?
Ortadoğu’daki Müslüman hareketleri tam bilmiyorlar, kafalarında Müslüman dayanışması üzerinden bir kurgu var. Ama AKP’nin temsil ettiği çıkarlar bunu kaldıramaz. Yaşanan gerilimi soğutmak zorundalar. Yapamadıkları takdirde son derece marjinal bir konuma sürüklenirler.
Aklıselimle hareket etmek zorunda olan bürokrat, işadamı, diplomat vesaire çevreleri ürkütmeye başladılar. Bu çevrelerden bir tanesi TUSKON’dur. Muazzam bir işadamları ağı var, Afrika’ya Ortadoğu’ya açılıyorlar. İş çevrelerinin Ortadoğu ülkelerinde spesifik bir iktidarı destekleme lüksleri yok. Sıcak ilişkiler kurmalılar. Birkaç yıl önce tam da böyle şeyler yapılırken, “yumuşak güç” denen yöntemlerle uçaklara doldurulan işadamları sahada bağlantılar kurarken şimdi bu noktaya gelinmesi rahatsızlık yaratıyor.
AKP’nin İslamcı söylemi Türkiye’de radikal İslamcı örgütlerin güçlenmesine zemin hazırlıyor mu?
AKP, iktidarı boyunca radikal İslamcı akımları geriletti. AKP ile seçmenin kurduğu ilişkide şöyle bir şey var; kardeşim dindarım ama bunu fazla da zorlamam. Ben ev de istiyorum, yurtdışını da görmek istiyorum. İnanç değerleri üzerinden dünya nimetlerinden yararlanmak istiyorum. Radikal grupların Beyazıt’ta yaptığı Cuma gösterilerine bir aralar 50 kişi katılıyordu. Şu anda da yoğun kalabalık yok. Gazze gibi birkaç duygusal mesele üzerinden bir hareketlilik var. Eski radikallerin yardım kuruluşları üzerinden dönüşmeleri söz konusu.
Ancak şöyle bir şey de var; genelleme yapma riskini de alarak söylersek bazı kesimler köktencileşme eğilimine girdiler. “İslami bir iktidarda bile bizim istediğimiz şeyler olmadı” diyorlar. Böyle bir damar var ve bu damar Ortadoğu’da olanlardan beslenmek istiyor.
Güçlenebilirler mi?
Kutuplaşma düzeyi böyle devam ederse, Ortadoğu’da bu kadar hata yapılırsa Türkiye’de belli bir etkisi olacak. Ama olağanlaşma olduğu zaman bu hareketler sönümleniyor.
Mutedillik alanını cemaat doldurabilir dediniz. Bunun siyasal karşılığı ne olur? Bu durum AKP’yi ve toplumu nasıl etkiler?
Batı’nın tercihi böyle bir AKP değil. Bütün düşünce kuruluşlarında, Batı medyasında organize olmuş gibi görünen bir tablo var. “Bunlarla olmaz” görüşü hâkim durumda. Liberallerde de cumhuriyetçilerde de bu inanç var. Bu giderek artacak. AKP 10 yıllık süreçte gördüğümüz kadarıyla küresel dengeleri önemseyen bir parti. Ya buna göre kendisine yeniden yön vermeye çalışacak ve cemaatle bir tür ateşkes yapacak ya da çevresinde huzursuzluk artacak. Gezi sürecinde cemaatten şöyle tepkiler geldi: Bak işte görüyorsun tek başına yapamıyorsun. Liberalleri öteledin, söylem üretemiyorsun, bizi öteledin.
Görebildiğim kadarıyla AKP liderliği, cemaati kendisini yemeye kararlı olan ağın içinde görüyor. Ciddi biçimde ürkmüş ve kızmış durumda.
AKP, liberallere, cemaate, referandumda kendisine destek veren bütün çevrelere sırtını döndü. Çevresinde de yeni bir entelijansiya oluşturdu. Artık Türkiye’nin geleceğine yönelik entelektüel bir etkileşim mümkün olmayacak mı?
AKP kendi çevresinde yetişen gençlere, liberalleri boş verin, sizin önünüzü açacağız diyor. AKP çok hızlı bir şekilde sol ve liberal demokratları öteledi. Çünkü alttan gelenler bunu istedi. Bunu seçkinler ve yeni seçkinler arası mücadele diye görmek gerek. Çok perde arkasında kalır, göze görünmez ama Türkiye siyasetinde yeni bir entelektüel kuşağı oluştu. Bunlar daha çok uluslararası ilişkiler gibi disiplinlere yöneldiler. Onlar bu partinin sadece ülke içinde değil ülke dışında da entelijansiyası biz oluruz diye düşündüler ama bunu yapamıyorlar. Son olarak değerli yalnızlık kavramındaki komediden görebilirsiniz bunu. Çok erken davrandılar. Kendi kadrolarıyla götürebileceklerini düşündüler.
Alttan alta verdikleri şöyle bir vaat var: Biz sizin adınıza yukarıda size yer açıyoruz. Yukarıdakiler kimdi? Batıcı gayri milli azınlık. Onlar ise milletin evlatları...
Bu entelektüel kutuplaşma Türkiye’yi nereye götürür?
Bu şekilde devam edilebileceğini düşünmüyorum. Yeniden merkez sağ partilere özgü reflekslere dönülmezse ciddi homurdanmalar ve parti içi patlamalar olur.