CHP Genel Başkan Yardımcısı Yüksel Taşkın, iktidarın bir yandan reform çağrıları yaparken öte yandan da CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun dokunulmazlığının kaldırılmasına ilişkin bir fezleke hazırladığına dikkat çekerken, "İktidar şu an gerçeklikten kopmuş durumda ve 'bu kadarını da yapamazlar' diyebileceğimiz bir noktada değiller" dedi.
Gazete Duvar'dan İslam Özkan'a konuşan Taşkın, Kılıçdaroğlu hakkındaki fezlekeyi reform çağrılarının ciddiyetsizliği olarak okuduğunu söylerken, ülkedeki siyasal iklimi zehirleyen bu atmosfer şayet yeni bir Adalet Yürüyüşü'ne zorlarsa bu kez söz konusu yürüyüş eskisinden çok daha güçlü bir destek göreceğini düşünüyor.
"İktidar, bizi yaftalayacağına siyaset yapsa belki elini güçlendirecek ama olmuyor. Ama tüm bunlar konuşulurken ve reformdan falan bahsedilirken bir de bakıyoruz ki iktidar, Genel Başkanımız Sayın Kılıçdaroğlu hakkında bir fezleke hazırlıyor. Ana muhalefet partisinin dokunulmazlığının kaldırılması yönünde bir girişimi başlattığınız anda birkaç gündür ortaya koymaya çalıştığınız iklimi kendiniz zehirlemiş oluyorsunuz. Bu ne perhiz ne bu ne lahana turşusu.
"Bence bu seçenekler masada duruyor, İktidarın herhangi bir yönelimi ve stratejisi yok aslında. Tek yaptığı günü kurtarmak ve iktidarda kalmanın yollarını bulmak. Sadece oraya sıkışmaları onları iktidardan uzaklaştıracaktır. Seçim yoluyla iktidar değişimi istiyoruz zaten. Dünyanın hiçbir demokrasisinde ana muhalefet partisinin başkanı hakkında bu tür yollara gidilmez. Bu aslında ne demektir biliyor musunuz? Bak elimde bu var, sana karşı kullanırım demektir. Bunun hukukla ilgisi yok ve kendilerince bu bir reelpolitik tanımı. Toplumu rahatlatmak varken yeniden kutuplaştırmanın kime faydası olur? Eğer bu şartlarda yeni bir Adalet Yürüyüşü olursa çığ gibi büyür ve büyük bir destek görür. İktidar şu an gerçeklikten kopmuş durumda ve “bu kadarını da yapamazlar” diyebileceğimiz bir noktada değiller maalesef. Bir plan ya da strateji yok, son tahlilde Erdoğan'ı kim ikna ediyorsa onun dedikleri geçerli oluyor. Sayın Erdoğan'ın Merkez Bankası'nın rezervlerinin eridiğinden haberi olmadığına dair bir bilgi dolaşıma girdi. Bunun doğru olması mümkün değil. Geçmişte Demokrat Parti döneminde CHP'nin mallarına el konması meselesi gündeme getirilmişti, aradan geçen onca yıla rağmen dönüp dolaşıp aynı yere geliyoruz, geçmişten maalesef ders çıkartılmıyor.
"Genelde bize, “ya insanlar ekmek peşinde siz demokrasiden bahsediyorsunuz” türünden eleştiriler geliyor. Şunu ifade etmek lazım, Türkiye için demokrasi olmazsa ekmek de olmaz. Türkiye'de demokrasi olsa -geçmişe dönse demiyorum geçmişten daha ileri bir demokrasi olsa- bir kere bütçede bu kadar keyfi hareket edilmez. Bütçede farklı aktörlerin denetim ve talep hakkı olur. Dolayısıyla demokrasi olduğunda bir defa yolsuzluk azalıyor, bütçenin öncelikleri konusunda toplumsal kesimlere bazı tavizler verilmesi söz konusu oluyor. Sonuç itibarıyla ekonomik planda emek de dâhil üretici güçleri canlandırmak ve kapsamlı bir vergi reformu yapmak dışında başka çaremiz yok. Halen ülkeyi radikal sağ bir ittifak yönetmekte, CHP bu süreçte merkezi temsil etmek durumunda kaldı. Ancak yeni kurulan partilerle birlikte merkezdeki boşluk giderilmiş oldu artık CHP olarak daha sosyal demokrat bir ajandaya yönelebiliriz. Önemli olan pasta büyürken pastayı bölüşmek. Üretici güçler neden 15-20 yıl kaybetsin ki? Sosyal devletin inşası 21. yüzyıla girerken insani bir zorunluluktur. Bu bilinçle hareket edeceğiz. Muhalefette olan diğer partilerle de bir rekabet içerisinde olduğumuz da unutulmamalı."