Siyaset bilimi uzmanı Prof. Ersin Kalaycıoğlu, Yunanistan’da SYRIZA’nın büyük umutlarla iktidara gelmesinin ardından sol hareketin güçlenme potansiyeli taşıdığı İspanya, İtalya ve İngiltere’de yaşanan gelişmeler ile Rusya’nın yayılmacı politikasının olası sonuçlarını değerlendirdi.
“Borç yükü altındaki Yunanistan’ın Avro bölgesinden çekilmesinin Güney Avrupa ülkeleri ve İngiltere’de domino etkisi yaratabileceğini, o durumda yepyeni bir Avrupa olgusuyla karşı karşıya kalınacağını” savunan Kalaycıoğlu, Rusya’nın Ukrayna üzerinde uyguladığı yayılmacı politikayı sürdürmesi halimde üçüncü bir dünya savaşının kaçılmaz hale geleceğini iddia etti.
Ersin Kalaycıoğlu’nun Cumhuriyet’ten Leyla Tavşanoğlu’nun sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
Sosyalist SYRİZA Partisi’nin Yunanistan’da iktidara gelmesi sizce Avrupa’da siyasi dengeleri değiştirir mi? Örneğin sırada İspanya var görünüyor.
- İspanya’daki biraz farklı. Podemos hareketi, biz de yapabiliriz, anlamına geliyor. Podemos bana daha ilginç geliyor. Çünkü bunu bizim meslektaşlar, siyaset bilimi profesörleri kurdu. Bu hareketi dijital teknolojiyi kullanarak, sosyal ağlar üzerinden yapıyorlar. Temel özelliği de popülist olması. Tezleri de şu:
“İspanya’daki içinden çıkılmaz ekonomik durumun ortaya çıkması temel unsurdur. Kırk küsur yıldır iki parti arasında gidip gelen seçimler kast sistemini doğurmuştur. Bu kastı ortadan kaldırırsak iktidara gelip yeni politikalar uygulama şansına sahip oluruz. Halkın iktidarını oluştururuz.”
Ama bundan sonra ne söyledikleri pek belli değil. Çünkü kullandıkları terminolojinin bir kısmı Lenin’in çalışmalarına uzanıyor. Şu anda iktidarda olmayan sol parti Podemos’u çağı geçmiş fikirlerle donanmış, ayağı yere basmayan akademisyenler grubu olarak tanımlıyor.
SYRİZA’yı takiben bir ay sonra Podemos’un iktidara gelebileceği düşünülüyor. Ama Avrupa’yı izleyebildiğim kadarıyla söylüyorum. Podemos üyelerinin hiçbiri geçmişe bakarak konuşmuyor. Hepsi SYRİZA’yı örnek alıp harekete geçeceklerini söylüyor.
Öte yandan bir yıl kadar önce İtalya’da genç siyasetçi Renzi neredeyse partisi içinde bir darbe yaparak koalisyon politikasında çok kritik bir dönemeci döndü ve İtalya’nın başbakanı oldu. Vergi kaçakçılığından suçlu bulunan eski başbakan Berlusconi’nin partisi Forza İtalia’yla çok zor yürütülebilecek bir koalisyon oluşturdu. Bazı reformlar sözü verdi.
Ama galiba bu reformları gerçekleştiremedi...
- Doğru. Çünkü arkasında güçlü bir çoğunluk yok. Ama geçen hafta çok ilginç bir adım atarak kardeşi mafya tarafından öldürülen, Berlusconi’nin şahsen sorunları bulunduğu bir İtalyan yargıcı Sergio Mattarella’yı cumhurbaşkanı seçtirdi. Bu bir anlamda Berlusconi’nin ayağının altındaki halıyı çekmek demekti.
Dolayısıyla Yunanistan’ın yeni Başbakanı Aleksis Çipras değil, Renzi ilk örnektir. Renzi’nin İtalya’da yapabildiklerini görenler başka ülkelerde de benzer şeylerin yapılabileceğini düşündüler. Unutmayalım ki İtalya’da Beppe Grillo isimli bir komedyen de hiçbir şey söylemeden, sadece eleştirerek oyların dörtte birini aldı. Çünkü İtalya’da da ekonomi bir hayli kötü sinyal veriyor. Yunanistan’ın durumunda değil ama borç yükü, işsizlik oranı çok yüksek. Avrupa’da Türkiye’den farklı olarak işsizliği partizanca kullanarak iktidarın sürmesinde kullanılan bir hareket çıkamadı. Türkiye’de ise işsizlik iktidara dezavantaj oluşturmuyor.
Yunanistan hukuki yapı olarak çok güçlü olmasa da toplum olarak seküler. Bizde ise tersine. Hukuksal olarak laik ama toplumsal olarak aydınlanmadan çok fazla etkilenmemişiz. Toplum folklorik din anlayışının etkisinde.
İnsanlara sosyal yardımları AKP partizanca yaptığı, sizin benim ödediğimiz vergilerle devlet kesesinden bu yardımları dağıttığı için mi?
- Evet. Kamu parasını yardım adı altında dağıtıyor. İnsanlar da yardımı parti veriyor zannı, AKP iktidardan giderse bu yardımları alamamak kaygısıyla döne döne aynı partiye oy veriyor. İşsizliğin, bizde değil ama Avrupa ve ABD’de çok ciddi siyasi sonuçları var. Bu sonuçların Yunanistan seçimlerine yansıdığını görüyoruz.
İngiltere’de de ilginç bir gelişme yaşanıyor. Unuted Kingdom Independence Party son seçimlerde ciddi oy alacak olursa ülkedeki parti sistemini kökten değiştirecek bir gelişme yaşanır. Muhafazakârların oyunu alan, göçmen karşıtı bir parti olması nedeniyle Muhafazakâr Parti’yi İngiliz siyasetinin daha sağına itebilir. AB için yapılacak referandumda da AB karşıtlarının oylarını alacağı için İngiliz siyasetini kökten değiştirebilir.
Söz Yunanistan, İspanya ve İtalya’dan açılmışken Güney Avrupa ülkelerinin Kuzey Avrupa ülkelerine, özellikle de Almanya’ya ekonomik yük haline gelmeleri önümüzdeki dönem nelere yol açabilir?
- Özellikle Yunanistan gittikçe küçülüyor. İşsizlik oranı muazzam rakamlara ulaştı. Şu andaki işsizlik oranı yüzde 25. Genç işsiz oranı da yüzde 60 civarı. Bu, üniversite ve lise mezunu gençlerin yıllarca işsiz güçsüz dolaşacağı anlamına geliyor.
Bir süre sonra hiçbir iş bulamayan insanlar umutlarını kaybediyorlar. Bu durumda da hem kapitalizme hem demokrasiye hem de yerleşik düzene sırtlarını dönüyorlar. Bu durumda da demokrasinin kurumları haline gelmiş olan yerleşik düzen kurumlarının dışındakilere yöneliyorlar. Bu da ülkelerde sol çoğunluk olduğu zaman solun soluna, sağ çoğunluk olduğu zaman da sağın sağına yöneliyor. Yani bu ülkeler ya Marksizm-Leninizme ya da faşizme doğru bir geçiş yaşıyorlar.
Yunanistan’da aşırı sağ Altın Şafak Hrisi Avgi ve aşırı soldaki SYRİZA’nın palazlanması gibi mi?
- Aynen öyle. Bir de Türkçeye Nehir olarak çevrilen To Potami adlı sol hareketiyle Komünist Partisi KKE var. Altın Şafak, liderlerinin hapiste olmasına rağmen önemli oranda oy almaya devam ediyor. Bu şekildeki gelişmeler, örneğin 1929 bunalımından sonra Avrupa’daki kurumların hepsinin çöktüğünü bize gösteriyor. Almanya gibi kimi ülkelerde neredeyse iç savaş gibi sol-sağ çatışması yaşandığını, sonuçta nazi, faşist gibi partilerin güçlenerek iktidara geldiğini biliyoruz.
İyi de, bugünkü dünyada 1930’ların, ’40’ların gelişmeleri yaşanabilir mi?
- Bunu söylemek zor. Yunanistan’ın iki temel partisi olan merkez sol PASOK ile merkez sağ Yeni Demokrasi Partisi (Nea Demokratia) yıllardır iktidarı kendi aralarında değiştiriyordu. Bunların ülkeyi iyi yönetemedikleri düşüncesi yaygınlaşmıştı. PASOK siyasetten hemen hemen silindi. Altmış yıldır Papandreu ailesinin bir üyesi ilk kez parlamentoya seçilemedi (Yorgo Papandreu). Dolayısıyla değişimin ne kadar köklü olduğu görünüyor.
Yunanistan’da kurulu düzen bir anlamda çöktü. Ama bunun yerine ortaya çıkan alternatif de şöyle: Yunan seçmeninin onundan altısının soldaki partilere oy verdiği görülüyor. Böyle bir şey Osmanlı ve Cumhuriyet tarihinde hiçbir zaman gerçekleşmedi.
Ama Yunan seçmeni geleneksel olarak sola oy vermeye yatkın değil mi?
- Yunanistan’da sol daha güçlü. Çünkü Türkiye’ye kıyasla aydınlanmadan çok daha fazla etkilenmiş bir din var. Hukuki yapı olarak çok güçlü olmasa da toplum olarak seküler. Bizde ise tersine. Hukuksal olarak laik ama toplum olarak aydınlanmadan çok fazla etkilenmemiş, eğitim almamışız. Toplum folklorik bir din anlayışının çok fazla etkisinde. Dolayısıyla da Türkiye’nin yüzde 55’i sağdaki partilere yöneliyor. Oy verme eğilimlerine baktığımız zaman da üçte ikisi sağ partilere oy veriyor. Öte yandan Güney Avrupa ülkelerinin hemen hemen hepsi, İspanya, İtalya, Yunanistan, hatta Fransa sola kaymış durumda.
İyi de böyle bir durumda AB’nin tavrı ne olur?
- Bunun AB açısından hiçbir çekiciliği olamaz. Yeni soranlar oluşturma rizikosunu her zaman taşıyor. Ancak Podemos’un ne kadar başarılı olacağı da bilinmiyor. Şimdilik popüler, popülist bir sosyal medya hareketiymiş gibi görünüyor. Bu tür hareketler dikkat çekmeyi başarıyor. Ama siyasal partilerin becerebildiği ama bu tür toplumsal hareketlerin her zaman beceremediği unsur süreklilik. Bakın, Fransa’da Cumhurbaşkanı Hollande iktidara gelirken “Zenginler ülkeyi soyup soğana çevirdi. Bunlara yüzde 75 vergi ödeteceğim” dedi. Bunun sonucunda da bu zenginlerin bir kısmı Fransa dışına kaçtı. Sanıyorum bir kısmı paralarını kaçırdı. Sonuç itibarıyla vergileri toplayamadı. 2014’te, “Yanlış yapmışız” itirafıyla yüzde 75’lik vergiyi kaldırdı. İktidara gelirken kullanacağınızı söylediğiniz bazı araçlar tam tersine sonuç verebiliyor. Muhalefetteki başarınızı iktidarda da sürdürebilmeniz için başka yöntemler gerekiyor. SYRİZA’nın karşısındaki en büyük sorun da bu.
Sizce SYRİZA’nın iktidara gelişi Almanya’nın ülkenin borçlarını silmekte geri adım atmasına yardımcı olur mu
- Almanya bu konuda en ufak bir geri adım atış sinyali vermiş değil. Alman seçmeni “olmaz” derken Yunan seçmenin, “Artık iktidarımızı kurduk. Bize istediğimizi verin” demesi ve bunun kabul görmesi mümkün değil. Yunan halkının da artık rahat yaşamayı bırakıp daha çok çalışması, siesta saatlerinden vazgeçmesi gerekecek. Şu anda ülke borcu 320 milyar Avro. SYRİZA Yunan halkının ümidi olarak iktidara geldi. Ama bu ümidi ne kadar canlı tutabilecek. Bunu yapamazsa, çok eleştirdiği kendisinden önceki iktidarların durumuna düşecektir. Bir tek çıkış yolu var. Troyka içindeki IMF’le stand-by anlaşması yapabilirler. Yalnız hazirana kadar zamanları var. Çünkü haziranda Yunanistan’ın elindeki Avro rezervleri tümden tükenecek. Yani neresinden bakarsanız bakın Yunanistan bir çıkmazın içinde. Çıkmazdan çıkarabileceği düşünülen SYRİZA’nın önerileri de büyük ölçüde kabul görmüş değil.
- Yunanistan’ın eski para birimi drahmiye dönüşü mümkün mü?
- Yunan parlamentosundaki partiler ağırlıklı olarak Avro’dan çıkmaktan yana değil. Çıkarlarsa AB için önemli bir etki yapmaz. Ama bu karar domino etkisi yapıp İngiltere’deki referandumu da etkiler, güney ülkeleri de Avro bölgesinden çıkma kararı alırlarsa o zaman yeni bir Avrupa olgusuyla karşı karşıya kalırız.
Öte yandan Avrupa şu anda Ukrayna’da, Putin yönetimindeki Rusya’yla uğraşıyor. Birkaç ay önce bir Polonyalıyla konuştuğumda bana, “Rusya Polonya’ya saldırır mı?” diye sordu. Algılar bu düzeyde. Belki bu zor ihtimal ama çok büyük Rus nüfusun yaşadığı Baltık Cumhuriyetleri var. Kaliningrad’da nüfus yüzde yüz Rus ve Rus toprağı olarak kabul ediliyor. Rusya’nın böyle bir adım atması durumunda bir üçüncü dünya savaşının çıkması da kaçınılmaz olacaktır.
İstanbul Üniversitesi İktisat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra ABD’de Iowa Üniversitesi Siyaset Bölümü’nden 1975’te yüksek lisans, 1977’de doktora derecesini aldı. Türkiye’ye döndükten sonra 1977-82 arası İÜ İktisat Fakültesi’nde dersler verdi. 1982-84 arası İÜ Siyasal Bilgiler Fakültesi, 1984-2002 arası Boğaziçi Üniversitesi öğretim üyesi oldu. 2004’ten 2007’ye kadar Işık Üniversitesi Rektörlüğü’nü üstlendi. Şimdi Sabancı Üniversitesi’nde siyaset bilimi dersleri veriyor. Bilim Akademisi ve Siyasi İlimler Türk Derneği Yönetim Kurulu üyesi.