‘Yunanistan’da en kötüsü geride kalmış olabilir!’

‘Yunanistan’da en kötüsü geride kalmış olabilir!’

New York Üniversitesi Misafir Öğretim Üyesi, Ekonomist Dr. Ümit Akçay, Yunanistan’daki krize, referandum kararına ve bundan sonra sürecin nasıl ilerleyeceğine dair T24'e açıklamalarda bulundu. Sorularımız ve yanıtları şöyle: 

 

Yunanistan’daki kriz son haftalarda neden yeniden alevlendi, referendum kararına nasıl gelindi? Bildiğiniz gibi Ocak ayındaki seçimlerde Syriza iktidara geldiğinde, kemer sıkma tedbirlerine karşı olduğunu ve gittikçe kronik hale gelen borçları ödemeyeceğini vadetmişti. Seçilmesinin hemen ardından Troyka ile masaya oturuldu ve önceki anlaşmanın 5 ay daha uzatılması kararlaştırıldı. Geçtiğimiz hafta bu uzatmanın sonu gelmişti ve görüşmeler yeniden hızlandı. Görüşmeler, 22 Haziran’da Syriza’nın Troyka’ya sunduğu teklif ile hızlandı. Esasında bu teklif, Syriza’nın başlangıçta dile getirdiği pozisyonundan epey gerilemesi ve hatta “havlu atması” anlamına geliyordu. Ancak Troyka temsilcileri, özelleştirmeleri kabul eden, emekli ve memur maaşlarında indirime gidilmesini öngören, emek piyasasının esnekleştirilmesini amaçlayan bu teklifi reddettiler. Ancak resmi dokümanlara yansımasa da görüşmelerdeki esas kilitlenme borç silme konusunda olmuştu. 

 

'Referandum kararı doğruydu'

Yunan tarafı borç silmeyi mi talep etmişti? Tsipras ekibi için, kemer sıkma tedbirlerini içeren herhangi bir anlaşmanın uygulanabilmesinin tek koşulu, bunun karşılığında en azından borçların bir kısmının silinmesi olacaktır. Bunun iki yönü var: İlki şu; mevcut borcun tamamının teknik olarak geri ödenmesi zaten mümkün değil. İkincisi de, Tsipras ekibinin içinde borç silmenin olmadığı bir anlaşmayı ne Syriza’ya kabul ettirebilmesi ne de parlamentodan geçirmesi mümkün. Daha da ötesi, her ikisi de gerçekleşse de bu Tsipras’ın siyasi geleceğinin bitmesi anlamına gelecekti. Dolayısıyla Yunan tarafı, önceden planlanmış bir stratejinin parçası olmasa da, Troyka’dan gelen bu baskı sonucunda elini güçlendirmek için referandum kararı aldı. Bu anlamıyla alınan karar doğru idi.

 

"'Evet' kampanyasını yürütenler kaybetti ancak kazananın kim olduğu ise o kadar net değil"

Referandumda kazanan ve kaybeden kim oldu? “Evet” kampanyasını yürütenlere baktığımızda kaybedenlerin de kimler olduğunu görürüz. Başta AB kurumları sözcüleri, Alman yetkilileri ve kreditörler çok yoğun bir “evet” kampanyasına giriştiler. Argümanları eğer “hayır” sonucu çıkarsa, bu Yunanistan’ın sadece Avro’dan değil aynı zamanda AB’den de çıkacağı anlamına geleceği idi. Bu tehditkar pozisyona Yunanistan’daki özel televizyonlar ve medya kuruluşları da ve Yunan sermaye çevreleri de eklendi. Referandum sonuçlarının yüzde 60’ları aşan bir şekilde “hayır” ile sonuçlanması, bu bloğun kesin bir şekilde yenilgi aldığı anlamına geliyor.  Kazananın kim olduğu ise kaybedenler kadar net değil. Kuşkusuz Tsipras ekibi ve Syriza müzakereler sürecindeki pozisyonunu sağlamlaştırmış oldu. Yunan halkı, Troyka’dan gelen tehditlere boyun eğmeyeceğini ve Syriza’nın yürüttüğü müzakere sürecini onayladığını belirtmiş oldu. Bu Avrupa çapında 2008 krizinden beri uygulanan kemer sıkma politikalarına karşı verilen en net yanıt oldu. Ancak Syriza’nın bugüne kadarki performansına baktığımızda, bundan sonrası için çok net bir öngörüde bulunmak zor. Müzakere masası yeniden kurulacak mı? Bundan sonra masa kurulacak. Bu süreçte müzakere masasının nasıl devam edeceğiyle ilgili iki önemli gelişme oldu. Bunlardan ilki IMF’nin geçtiğimiz cuma günü yayınladığı rapor oldu. IMF raporunda her ne kadar mevcut kemer sıkma politikalarının sürdürülmesi gerektiğini tavsiye edilse de, borcun sürdürülebilirliği açısından anlamlı bir borç yeniden yapılandırılmasının yapılması gerektiği önerildi. Bu Troyka’da önemli bir çatlak olduğu anlamına geliyor. Bu çatlakta, Syriza tarafının biraz yalpalayarak da olsa aldığı referandum kararının etkisi olduğu kadar, IMF’in genellikle ABD’nin pozisyonunu açığa vurmasının da etkisi var diye düşünüyorum. Zira ABD için Avrupa’da yaşanan bu sorunun, dünya ekonomisinde pek çok olumsuz gelişme yaşandığı bir ortamda çok daha büyük bir çöküşe neden olacak şekilde çözülmesinden ziyade, başka bir kriz dalgasını tetiklemeyecek şekilde sürdürülmesi daha rasyonel. Dolayısıyla kurulacak müzakere masasında gündem artık borçların ne kadarının yeniden yapılandırılacağı olacak.  İkinci gelişme de Maliye Bakanı Varoufakis’in istifası oldu. Yapılan açıklamalardan bunun Eurogroup tarafından gelen baskılarla gerçekleştiği anlaşılıyor. Bu referandumdaki “hayır” sonucu ile elini güçlendirmişken böyle bir geri adımla masaya oturulması olumsuz bir gelişme olarak görülebilir.

 

'Syriza açısından durum ise oldukça zor'

Peki, bundan sonra ne olacak, süreç nasıl ilerleyecek? Bildiğiniz gibi Yunanistan, 30 Haziran itibariyle IMF’ye olan borcunu ödemedi ve temerrüde düştü. Önümüzdeki ay da AB kurumlarına olan yüklü bir ödeme takvimi var. Referandum öncesi son olarak Yunan tarafının Avrupa İstikrar Mekanizması’na yaptığı yeni bir başvuru vardı. Önümüzdeki günlerde muhtemelen yeni bir Eurogroup toplantı serisi daha yaşanacak ve bir sonraki son borç ödeme tarihi öncesinde bir anlaşmaya varılmaya çalışılacak.  Syriza açısından durum ise oldukça zor. Syriza Ocak’ta iktidara geldikten sonra yaptığımız ve T24’te yer alan söyleşimizde önümüzdeki dönemde Syriza için en büyük tehlikenin, yükselen toplumsal muhalefeti soğurmanın bir aracı haline gelmesi olduğunu belirtmiştim. Bu tehlike hala devam ediyor. Bu tehlikeden kurtulmanın yolu, toplumsal mobilitenin protesto eden yapısından daha kurucu bir konuma doğru yönlenmesi. Daha açık söylemek gerekirse, sosyal mobilizasyonun sadece müzakere masasına sıkıştırılmasından ziyade, bizzat yerellerde var olan alternatif dayanışma ağlarının güçlendirilmesidir.

 

'Avro’dan çıkışın daha kötüsünü getirmesi mümkün değil'

Avro’dan çıkış hala gündemde mi? Başından itibaren Yunan tarafının müzakerelere çıkış seçeneğini masaya koymadan oturması elini güçsüzleştiren en büyük etken olmuştu. Ancak referandum sürecine AB yetkililerinden gelen, “hayır”ın aynı zamanda AB’den de çıkış anlamına geleceği yönündeki tehditlere rağmen halkın buna boyun eğmemesi, müzakerelerde anlamlı bir sonuç çıkmadığında Avro dışı seçeneklerin de gündeme gelebileceğini gösteriyor. Zira mevcut krizde sorun Yunanistan’ın borcu kadar Almanya’nın uyguladığı emekçileri yok sayan birikim modeli var. Bu anlamda Yunanistan için kabus senaryosu zaten 2008’den itibaren uygulanan kemer sıkma politikaları nedeniyle uygulanıyor. Avro’dan çıkışın daha kötüsünü getirmesi mümkün değil.