Uzun çalışma saatleri, darp, tehdit, düşük maaş, psikolojik şiddet nedeniyle son yıllarda Türkiye'den yüzlerce doktor farklı ülkelere çalışma amacıyla göç etti. Yurt dışına gitmek isteyen hekim sayısı her geçen gün artarken Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın hekimlere yönelik, "Açık konuşuyorum, açık konuşmayı severim. Varsın gidiyorlarsa gitsinler. Bizler de üniversiteleri yeni, bitiren doktorlarımızı buralarda istihdam ederiz, buralarda onlarla devam ederiz" sözleri de tartışılmaya devam ediyor.
3 kez darp edilen, sayısız tehdit ve küfre maruz kaldığını söyleyen Ceren Sultan Altay da yurt dışına gitmek isteyen hekimlerden biri. "Şiddetin artmaya başladığı dönemde arkadaşlarım da şiddet görmeye başlayınca bu ülkede kalmayacağım kararını vermiştim" diyen Altay, hasta yakını bir hâkim tarafından el hareketi eşliğinde kimliğinin sorulduğunu, kalbi ve solunumu durmuş bir hastayla ilgilenirken diğer hasta yakınlarının "Ölüyü dirilteceğine dirilerle uğraş" dediğini aktardı.
Dr. Altay
Altay, yurt dışına gitme kararının ardındaki nedenleri, gördüğü fiziki ve psikolojik şiddeti T24’e anlattı.
İlkokulda doktor olmaya karar verdiğini söyleyen Altay, “İdealim hep doktor olmak üzerine şekillendi. Lise Cağaloğlu Anadolu Lisesi’nde, üniversiteyi de Yeditepe Üniversitesi’nde tamamladım. 2 sene Rize Kaçkar Devlet Hastanesi’nde acil hekimliği yaptım. 3 kere darp edildim. Küfür ve hakaret günlük rutinimizdi. Birçok darptan sıyrıldım. Tabancasıyla tehdit edenler, beni sürdüreceğini söyleyenler de her gün karşılaştığım şeylerdi. Mesleğe idealist bir hekim olarak başlamıştım. Rize’den döndükten sonra o iki seneyi kafamdan silip atmak istedim. Çok güzel bir sağlık ekibim vardı. Sırf onlar sayesinde ayakta duruyordum. Hastanede sağlıkçıya karşı bir sağlık terörü vardı.” dedi.
Medipol Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları’nda asistan hekim olarak uzmanlık eğitimi almaya başlayan Altay, ayda 10 nöbet tuttuklarını söyledi.
Altay sözlerini şöyle sürdürdü:
"TUS’u kazanarak İstanbul’a döndüm. Medipol Üniversitesi Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları’nda asistan hekim olarak uzmanlık eğitimi almaya başladım. Ayda 10 nöbet tutuyorduk. Nöbeti devredip kendi alanımda çalışmaya devam ederdim. Uykusuz bir şekilde güne devam edip o günü bitirmeye çalışırdık. Hocalarımız bu durumun insani olmadığını bir süre düşünse de, hastaneyi döndürmek zorunda olan kişiler olarak bakılıyordu bize. Sadece eğitim almak üzere orada bulunan hekimler değildik. Rize dönemini kafamdan atamadım. Bu kadar yoğun bir tempoyla da psikolojik olarak yıkıma uğramaya devam ediyordum.
Bir yerden sonra şunu fark ettim, insanlar bizim bilime yaptığımız katkı, doktor olarak hasta ve hastalık hakkında ne düşündüğümüzle kesinlikle ilgilenmiyor. Hekimleri, eczaneye aracı olarak görüyorlar. Yoğun bakım kapılarını zorla açmaya çalışma, kapıları kırma, tekmelemeler, kritik hastaya saygı göstermeden, sadece kendi işi görülsün diye saldırılar, sağlık terörüyle dolu bir dünyaydı bu.
Bir yerden sonra pes ettim. Instagram'da sağlıkçıya şiddet haberi paylaşılıyor, altına doktorların bunu hak ettiği, çok kazandığımıza dair yorumlar yapılıyor. Oysa ben inanılmaz bir geçim sıkıntısı yaşıyorum.
İnanılmaz değersiz hissediyorum. Çocuk Yoğun Bakımı’nda çalışma yolunda devam edecektim. Bu alana yönelenler Türkiye’de az. En ufak bir şey gözümden kaçmasın diye sabaha kadar hastanın başında durduğumu, monitörü takip ettiğimi hatırlıyorum. Bunca emeğin arkasından bu kadar değersiz hissettirilmesi, çaba sarf etmemişiz gibi davranışlar beni çok yıprattı.
Şunu bile duydu kulaklarım, Rize’deyken, acilde kalbi ve solunumu durmuş bir hasta geliyor, müdahale ediyoruz bir saate yakın, ellerim titriyor kalp masajı yapmaktan, koordinasyon kafamda, fiziki ve ruhen yoruluyorum. Hasta yakınları, ‘Ölüyü dirilteceğine dirilerle uğraş’ dedi. Korkunç laflar. İnsanın, insan hayatına saygısı kalmamış, dolayısıyla bize de saygısı kalmamış.
Mecburi hizmete gitmeyeceğim. Yurt dışına gitme fikrim kesin. Bu kararım sadece para için değil. Para bir unsur tabii, hayatımızı idame ettirmek için. Yaşamımı idame ettirmek için hayatımı yaşayamadığımı, bununla birlikte herhangi bir şekilde motive edilmediğimi fark ettim. Hekimlerin öldürülmesi gibi bir gerçek var. Ben öldürülmek istemiyorum.
Ülkemi terk etmek için çok da gönüllü değilim, Türkiye’yi, İstanbul’u seviyorum, burada doğdum, büyüdüm ama buna mecbur bırakılıyorum. Rize'de çalıştığım dönemde 13 tane Beyaz Kod davam vardı. Çoğunda, kişilerin daha önce bir sabıkası olmadığı için ertelemeli para cezasıyla hep serbest bırakıldılar. Bazıları hiç yargıya yansımadı.
1,5 sene önce gitme kararım oluşmaya başladı. Arkadaşlarım da şiddet görmeye başlayınca bu ülkede kalmayacağım kararını vermiştim.
Arada, hastası ölmüş dahi olsa onların hayatına dokunduğumu, sonuna kadar çabaladığımı bilen hasta yakınları beni motive etmeye çalışıyorlar şu anda. O kadar az ki bu insanlar…
Koronavirüs sürecinde asistan hekim olduğumuz için bizim üzerimize çok fazla yük bindi. Her şeye biz koşturmak zorunda kaldık. Hepimiz sırayla Covid -19 geçirdik. Covid döneminde şartlar ağırdı.
O dönem 2 aylık bir bebeğin annesi hâkimmiş, bebeği temiz bir odaya almaya çalışırken çok çirkin bir el hareketiyle “Kimliğini göster bana” dedi.
Hekimler olarak emeğimizin karşılığı almıyoruz. Hekimlik çok da parayla yapılabilecek bir şey değil gerçekten. Beni bir dönem motive eden şey, çok kötü durumda gelen bir çocuğun, ayağa kalkarak hastanededn çıkması. Bunun mutluluğu hiçbir şeye değişilmez. Doktorluk için olay sadece para değil.
Beyin cerrahisinde asistan bir arkadaşım var. Sabah 06.00’da hastaneye giriyordu, diğer akşam saat 23.00’te çıkıyordu. Her gün bu şekilde çalışıyordu. Bana, ‘Yürürken uyumayı öğrendim’ diyordu. Bunu yapmanın parasal bir nedeni olduğunu düşünmüyorum.
Bir günüm çok güzel geçiyorsa o da insanların bana saygı gösterdiği bir gün olduğu içindi. Bunun yalnızca paraya indirgenmesi mesleğin itibarsızlaştırılması.
Benimle benzer kararı alan çok hekim arkadaşım var. Almancam ve Almanca diplomam var. Almanya benim için en kolay yol. İsveç’e gidip kasiyer olsam da hiç gocunmam, yeter ki Türkiye’de doktorluk yapmayayım artık.
"Koşullar değişirse Türkiye'ye geri döner misin?" sorusuna Altay, "Koşulların kısa zamanda iyileşeceğini düşünmüyorum. Koşulların değişmesi için sağlıkta çok büyük devrim gerekiyor. Şu anda 5 dakikada benim tanı koymam bekleniyor.
Çok üzgün hissediyorum, ülkeyi terk etme fikri nedeniyle her akşam ağlıyorum. Ne yapacağıma karar veremiyorum. Burası benim ülkem. Başka bir ülkede zorluklar çekerek, belki de yıllarca uzmanlığımı kabul ettiremeyeceğim. Ama bunları göze alıyorum.
Yurt dışına gitme düşüncesinde olan hekimlerin WhatsApp grupları var, gitmek için gerekli belgeler, süreçler vs. konuşuluyor. Anne babamı emanet etmek istediğim hekimler de şu anda gidiyor.
İstediğimiz sadece insanca muamele. İnsanca muamele görmek, insanca muamele göstermek, hastalara yeterli vakitlerde, doğru teşhisi koymak için zamanımızın olması... Para bu noktada en son mesele."