Yeni eğitim-öğretim yılı başlıyor. Bakanlık, pandemi nedeniyle bir buçuk yıldır kesintiye uğrayan eğitim-öğretimin aksamaması için bir dizi yeni önlem alıyor. Peki, eğitimciler ve sağlıkçılar ne düşünüyor?
Türkiye'de yüz yüze eğitim bugün başlıyor. Pandemi nedeniyle sekteye uğrayan yüz yüze eğitim artık tüm kademelerde, ders saatleri azaltılmadan, haftada beş gün yapılacak. Milli Eğitim Bakanlığı (MEB) bu defa eğitimin bir kez daha sekteye uğramaması amacıyla bazı ek önlemler aldı.
MEB'in Sağlık Bakanlığı ile birlikte hazırladığı ve 24 Ağustos'ta il milli eğitim müdürlüklerine gönderilen "Kovid-19 Salgınında Okullarda Alınması Gereken Önlemler Rehberi" başlıklı yazıya göre, yüz yüze eğitim sürecinde öğretmen, eğitim personeli, kantin çalışanları ve öğrenci servislerinde çalışan personellerin tam doz aşılı olması öneriliyor. Tam doz aşılı olmayan ve öğrencilerle bir araya gelmesi zorunlu olan kişilerdense haftada iki kez PCR testi istenecek. Ancak öğrencilerden herhangi bir aşı belgesi ya da PCR testi istenmeyecek.
Eğitimde görevli tüm personel ve öğrenciler aşılanma durumundan bağımsız olarak, okulda bulundukları süre boyunca maske takacak. MEB, bu maskelerin yeterli sayıda temin edileceğini söyledi.
Yine bakanlığın rehberine göre öğrenci, öğretmen ve eğitimde görevli diğer personelin temaslı veya risklilik durumları MEB ile Sağlık Bakanlığı tarafından kontrol edilip okullara gerekli bildirimler yapılacak. Yine okula giriş çıkışlarda HES kodu sorgulaması yapılacak.
Bakanlık ayrıca, temizlik, hijyen ve havalandırma ile ilgili okulların alması gereken önlemleri de bu rehbere ekledi.Ancak Eğitim ve Bilim Emekçileri Sendikası (Eğitim Sen) Genel Sekreteri İkram Atabay, bakanlığı somut bilgi vermemekle eleştiriyor. DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Atabay, hem MEB'in rehberinde hem de Bakan Mahmut Özer'in açıklamalarında yalnızca aşı, test ve maske konusunda somut ifadeler olduğunu, diğer konulara açıklık getirilmediğini söylüyor.
"Önlemler konusunda, yapılan açıklamaları biz yetersiz görüyoruz. Kamuoyu yeterince aydınlatılmıyor" diyen Atabay, "Bu tedbirleri, diğer tedbirlerden bağımsız düşünemeyiz. Seyreltilmiş sınıf uygulaması eğer uygulanacaksa, bunun için ek dersliklerin yapılmış olması gerekiyor. Hem de yeterince öğretmen alımının yapılması gerekiyor. Ne kadar derslik yapıldığı konusunda bir açıklama yok. Kaç tane kadrolu öğretmen alındığı konusunda bir açıklama yok" eleştirisini yapıyor.
Aslında Milli Eğitim Bakanlığı yeni eğitim-öğretim yılı öncesinde, cuma günü 20 bin sözleşmeli öğretmen ataması yaptı. Ancak Atabay, hem sözleşmeli öğretmen sisteminin doğru olmadığına vurgu yapıyor hem de alınan öğretmen sayısının yetersiz olduğunu dile getiriyor: "Şu anda (seyreltilmiş sınıf uygulamasının işleyebilmesi için) en az 100 bin kadrolu öğretmenin alınması gerekiyor. Bizim tespitlerimiz bu yönde."
Türkiye'de eğitim üzerine araştırmalar yapan Eğitim Reformu Girişimi'nin (ERG) 2021 yılı izleme raporunda yer verdiği bilgilere göre, ilköğretim kademesinde derslik başına düşen öğrenci sayısı illere göre farklılık gösteriyor. Derslik başına en çok öğrenci düşen kent 35 kişi ile Gaziantep. Bu sayı İstanbul'da 30, İzmir'de 24, Ankara'da 25 iken Erzurum'da 16, Adana'da 29, Bayburt'ta 14. Ortaöğretim kademesinde ise İstanbul'da derslik başına ortalama 22, İzmir'de 20, Ankara'da 17, Hakkari'de 24, Gaziantep'te 23, Trabzon'da 17 öğrenci düşüyor. Pandemi koşullarında yüz yüze eğitim öğretime devam edilmesi için hijyen ve mesafe koşullarının hatırlatıldığı raporda Türkiye'deki okulların birçoğunun mekânsal olarak bu kaynaklarının olmadığına ve okullar arasında eşitsizlikler olduğuna dikkat çekiliyor.
Türk Tabipleri Birliği (TTB) Okul Sağlığı Çalışma Grubu'ndan Dr. Çiğdem Arslan da pandemi koşullarında altyapının sağlanmasının ve bunların denetiminin çok kritik olduğuna dikkat çekiyor. DW Türkçe'nin sorularını yanıtlayan Arslan, bakanlık tarafından açıklanan önlemler listesinin "kolayca uygulanabilir" olduğunu ifade ederken "Altyapı ile ilgili veriler yok. Okullar hazır mı bunu net bir şekilde bilmiyoruz. Ancak bunlar çözülebilir şeyler. En önemlisi sınıf mevcudiyetinin azaltılması ve havalandırmanın doğru bir şekilde yapılması" diye konuştu. Eğitim Sen'den Atabay da Türkiye'nin farklı il ve ilçelerinde birbirinden çok farklı koşullar olduğuna dikkat çekerek, MEB'in bu koşulları dikkate almadan tekil bir uygulama planıyla yüz yüze eğitime geçmesini eleştirirken "Bizim sahadan aldığımız bilgiler, yeterli tedbirlerin alınmadığını yönünde" diye belirtiyor.
Öte yandan aşı olmayan personele test zorunluluğu getirilip, öğrencilerin bu uygulamadan muaf tutulması da tartışma yaratıyor. Dr. Çiğdem Arslan, burada bir eşitsizlik doğduğu görüşünde.
Arslan, "Öğretmenlere zorunlu olduğu gibi öğrencilere de zorunlu olabilir. Hastalık daha çok yetişkinlerden bulaşıyor. Ancak çocuklar da ev ortamında yetişkinlerle beraber yaşıyor. En azından velilere getirmek gerek. Çünkü öğrenciler genellikle çalışan ebeveynlerinden evde aldıkları virüsü okula taşıyor. Bunun çözülmesi lazım. Hem öğrenci hem veli hem de öğretmene PCR testi yapılabilir" diye konuştu.
Türkiye'de halihazırda 16 yaş ve üzerine aşı hakkı verilmiş durumda.
12-15 yaş grubunda sadece bazı kronik hastalıklara aşı tanımlanmıştı. Ancak Sağlık Bakanı Fahrettin Koca, perşembe günü yaptığı açıklamada, "12 yaş üzerine tercihe bağlı olarak aşı verilmesi" kanaatinde olduğunu dile getirdi. Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer, ağustos ayında yaptığı açıklamada en az bir doz aşı olan öğretmenlerin oranını yüzde 83 olarak açıklamıştı. Ancak eğitim-öğretim yılı başlarken 12-18 yaş grubunda aşılama oranının ne kadar olduğu henüz açıklanmış değil.
Benzer şekilde PCR testlerinin hastanelerde yapılacak olmasını eleştirenler de var. Eğitim Sen Genel Sekreteri Atabay, hastanelerin bulaş açısından riskli olması sebebiyle kaygıları olduğunu dile getirirken, TTB'den Dr. Çiğdem Arslan, "Okullarda rutin test uygulaması başlatılabilir. Avrupa'nın birçok yerinde okullarda çocuklara test yapılıyor. Hatta çocuklara bunun eğitimi veriliyor ve kendi testlerini kendileri yapabiliyorlar. Benzer bir sistemi buraya getirmek zor değil. Bu konuda ilgili bakanlıklar kaynak ayırabilirler" diyor. Eğitim Sen'in talebi de tüm okullara ücretsiz ve yaygın test uygulanmasının getirilmesi yönünde.
Hem siyasi irade hem eğitimciler hem de hekimler, bir buçuk yıldır kesintiye uğrayan yüz yüze eğitimin kesintisiz bir şekilde devam etmesi gerektiği kanaatinde. Bunun gerçekleşmesi için vaka sayılarında artış olmamasının, öngörülen uygulamaların sağlıklı bir şekilde hayata geçmesinin ve düzenli denetlemenin kritik önemde olduğuna vurgu yapılıyor. TTB Okul Sağlığı Çalışma Grubu'ndan Dr. Arslan, "Vaka sayıları artıyor. Tedbirleri çok sıkı uygulamamız gerekiyor. Aksi takdirde okulların kapanması, sadece öğrencilerin okula gidememesiyle ilgili bir konu değil" derken ipin ucunun, çocuk işçiliğinden gelişimsel problemlere, aile içi şiddetten istismar vakalarına kadar çok sayıda meseleye dokunduğu uyarısında bulunuyor.
Deniz Barış Narlı
© Deutsche Welle Türkçe