Anayasa Mahkemesi’nin (AYM) bireysel başvuru sonucu yüzde 10 olan seçim barajına ilişkin yasal düzenlemeyi iptal etmesiyle ilgili tartışmalar devam ederken aralarında milletvekillerinin de bulunduğu sivil toplum kuruluşları ortak bir bildiri yayımlayarak, "Yüzde 10 barajıyla devam etmenin, AKP’nin adaletsizlikte istikrarı sürdüreceği anlamına geleceğini" belirtti.
Yapılan yazılı açıklamada, "AKP iktidarı, 12 Eylül darbesinin mirası olan yüzde 10’luk seçim barajını, ‘temsilde adalet’e ve demokrasiye vurduğu darbeye rağmen, sürdürme kararlılığındadır" denildi. "Hükümet, barajı kendilerinin koymadığı gerekçesinin arkasına sığınsa da, barajı indirme ya da sıfırlama alternatifine olumlu yaklaşmayarak 7 kez olduğu gibi 2015’de bir kez daha barajın nimetlerinden nasiplenmek istiyor" denilen açıklamada, "İktidar partisi ‘temsilde adalet’ kaygısıyla değil, AKP’nin en çok milletvekili çıkarmasının imkanları açısından düşünüyor. Mevcut yüzde 10’luk seçim barajı ile yola devam edilmek istenmesinin nedeni budur" ifadelerine yer verildi.
"Barajda ısrar, özürlü demokraside ısrardır..." başlığıyla yayımlanan(5 Aralık 2014) ortak bildiri şöyle:
Seçim mekanizmaları, bir siyasal sistemin niteliği konusunda önemli ipuçları taşır ve uygulanan seçim sistemi, o ülkede demokrasinin yaşama geçirilişindeki temel ölçütlerden biridir.
Seçim sistemleri değerlendirilirken, öncelikle 'temsilde adalet' ilkesini ne oranda gözettiği; 'yönetimde istikrarı' ne oranda sağladığı değerlendirilir. Kimi zaman birbirinin aleyhine işleyen bu iki ilke arasında yanlış bir dengenin oluşması, yanlış ve adaletsiz bir seçim sistemini de yaratılmış olur. Nitekim şu anda Türkiye’de geçerli olan sistem, 12 Eylül Askeri Darbesi sonrasında yanlış bir dengenin üzerine inşa edilmiştir.
Özellikle 12 Eylül sonrasında ‘yönetimde istikrar’ ilkesini öne alan anlayışla büyük partilere Meclis'te milletten aldığı oy oranından çok daha yüksek bir oranda temsil olanağı sağlayan bir sistem tercih edilmiş ve bunun sonucunda ‘temsilde adalet’ ilkesi işlemez hale gelmiştir.
12 Eylül darbesiyle başlayan anti-demokratik kurumlaşma ve yasalaşma seçim sisteminde bugün hala korunuyor:
- Bugün Türkiye’de var olan dünyanın en yüksek barajlı seçim sistemi ‘temsilde adalet”i engelliyor.
- Bu sistemde seçmenin oyları eşdeğer değerlendirilmiyor.
- Yüzde 10 baraja dayanan seçim sistemi çoğulculuğun önünde engel oluyor. Çünkü çok sayıda partinin seçime katılması çoğulculuğun göstergesi değildir. Çoğulculuk, farklı düşünen partilere de, güçleri oranında yasama organında temsil imkanını tanımakla mümkündür.
Demokratikleşmenin hayata geçirilmesinde önemli bir adım demokratik, adil bir seçim sistemidir. Bugün Türkiye'nin ihtiyacı, seçimin ertesine tortu bırakmayan, sonuçları üzerinde tartışma yaratmayan, ‘temsilde adalet’i öne alan ve seçmenin iradesini en yüksek oranda yansıtan; demokratik olan, çoğulculuğu sağlayan, farklı görüşlerin yasama organında temsiline imkan veren; partiler arasında, yarış koşulları açısından eşitlik sağlayan bir seçim sistemidir.
AKP iktidarı, 12 Eylül darbesinin mirası olan yüzde 10’luk seçim barajını, ‘temsilde adalet’e ve demokrasiye vurduğu darbeye rağmen, sürdürme kararlılığındadır. Hükümet, barajı kendilerinin koymadığı gerekçesinin arkasına sığınsa da, barajı indirme ya da sıfırlama alternatifine olumlu yaklaşmayarak 7 kez olduğu gibi 2015’de bir kez daha barajın nimetlerinden nasiplenmek istiyor. İktidar partisi ‘temsilde adalet’ kaygısıyla değil, AKP’nin en çok milletvekili çıkarmasının imkanları açısından düşünüyor. Mevcut yüzde 10’luk seçim barajı ile yola devam edilmek istenmesinin nedeni budur.
Siyaseti demokratikleştirmeden, ülkeyi ve rejimi demokratikleştirmenin imkansız olduğu ortadadır. Siyasetin demokratikleşmesinde ise seçim sistemi ve siyasi partiler düzeninin belirleyici bir role sahip olduğu tartışma götürmez bir gerçekliktir.
Talep ettiğimiz seçim sistemi şunları hedefler:
1. Toplumdaki farklı siyasal görüşler ve partiler TBMM'de güçleri oranında temsil edilmelidir.
2. Seçmen gönlündeki partiye oy verebilmelidir. Bir parti iktidara gelmesin diye, gönlünden bir başka parti geçtiği halde, daha güçlü göründüğü için üçüncü bir partiye oy verme zorunluluğu kalkmalıdır. Çünkü bu tutum demokrasiyi ve siyasi partileri deforme eden sonuçlar yaratıyor.
Türkiye'nin de taraf olduğu Paris Şartı’nda "Bireyleri ve grupların kendi siyasi partilerini veya başka siyasi örgütlerini tam bir özgürlük içinde kurma haklarına saygılı olacak ve böyle siyasi partilere ve örgütlere birbirleriyle kanun önünde ve resmi makamlar tarafından eşit muamele esasına müsteniden yarışabilmeleri için lüzumlu hukuki garantileri sağlayacaklardır." (Paris Şartı EK-17.6) denir. Ama Türkiye’deki gerçekler böyle olmadığı gibi, sorun sadece barajla sınırlı da değildir.
- Seçimlerde var olan devlet kayırmasına son verilmelidir. Siyasi partilere devletçe ekonomik yardım yapılmasını öngören adil ve eşit olmayan düzenlemeler kaldırılmalıdır. Bugünkü durum, siyasal partilerin bazılarının faaliyetinin devlet tarafından finanse edilmesi anlamına geliyor ve bu da eşitlik ilkesine aykırıdır.
- Eşit propaganda imkanı sağlanmalıdır. Seçime katılan bütün siyasi partiler seçim döneminde ulusal ölçekli yayın yapan bütün basın yayın organlarından eşit bir biçimde yararlanmalıdır. Varolan düzenlemeler seçimi eşit olanaklara sahip olunmayan bir yarış haline getiriyor.
Tüm siyasi görüşlerin parlamentoda temsilini, gerçek bir istikrar ve ‘temsilde adalet’in gereği olarak görüyoruz. Yüzde 10 barajıyla devam etmek, AKP’nin adaletsizlikte istikrarı sürdürmesi demektir. Adalet olmadan barış, barış olmadan istikrar ve güven ortamının kalıcı biçimde kurulamayacağı ortadadır.
İktidar partisinin, 12 Eylül darbe rejiminin mirası olan yüzde 10 seçim barajının arkasına sığınması, demokrasi konusundaki isteksizliğinin şaşmaz kanıtıdır. 2015 seçimlerine, kimi hukuki gerekçeler ileri sürülerek bir kez daha yüzde 10 barajıyla gitme israrı, şu an uygulanmakta olan fiili “başkanlık sistemi”ne anayasal kılıf hazırlama niyetinin en açık göstergesidir.
Çoğulcu demokrasiden ve barıştan yana kamuoyunu ve toplumsal muhalefet güçlerini iktidarın bu tutumunu teşhir etmeye ve her türlü yasal kanalı kullanarak demokratik tepkilerini dile getirmeye çağırıyoruz.
Gencay Gürsoy- Demokrasi ve Barış Konferansı
Ertuğrul Kürkçü- HDK Eş Sözcüsü- HDP Milletvekili
Sezgin Tanrıkulu- CHP Genel Başkan Yardımcısı
Alper Taş- ÖDP Eş Genel Başkanı Saruhan Oluç – HDP Eş Genel Başkan Yardımcısı
Sibel Uzun – EHP Genel Başkanı
Şaziye Köse – KESK Eş Genel Başkanı
Kani Beko - DİSK Genel Başkanı
Osman Öztürk - TTB
Süleyman Solmaz - TMMOB
Müslüm Doğan - PSAKD Genel Başkanı
Ali Kenanoğlu - HUBYAR Sultan Genel Başkanı
Ercan Geçmez - Hacı Bektaş Veli Anadolu Kültür Vakfı Genel Başkanı
Doğan Demir - Alevi Kültür Dernekleri Genel Başkanı
İmam Balsever - Özgür Demokratik Alevi Hareketi Eş Başkanı
Celalettin Can - 78’liler Girişimi
Nimet Tanrıkulu - Barış İçin Kadın Girişimi