Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK) içindeki cunta yapılanması tarafından düzenlenen darbe girişimi sonrası başlatılan soruşturmalar kapsamında tutuklanan eski Zaman yazarları ve editörlerinin de aralarında bulunduğu 11 sanıklı davanın dördüncü duruşmasında ara karar açıklandı. İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde görülen duruşmada mahkeme heyeti 650 gündür tutuklu bulunan Ali Bulaç ve aynı soruşturma kapsamında tutuklu bulunan Zaman gazetesinin eski sorumlu müdürü Mehmet Özdemir'in tahliyesine karar verdi. Hakkındaki ev hapsi kararı Şahin Alpay pazar günleri imza vermek suretiyle adli kontrole tabii tutuldu. Davanın bir sonraki duruşması 7-8 Haziran'da görülecek.
Ali Bulaç, bazı evraklara ulaşamadığı ve kendisine gönderilen cd’lerde atıfta bulunulan bazı yazılara erişemediğinden savunması için ek süre istedi. Sağlık sorunları olduğunu ifade eden Ali Bulaç, cezaevinde gerekli sağlık hizmetine erişemediğini söyleyerek tahliyesini talep etti.
Ali Bulaç’ın ardından tutuklu yargılanan sanıklardan Mehmet Özdemir savunması için söz aldı. Mehmet Özdemir savunmasında şu ifadeleri kullandı:
“Sorumlu müdür görevinde bulundum, ama bu yöneticilik değildi. Karar ve imza yetkim yoktu.
Örgüt üyeliğinden tutuklanmışken iddianamede “darbeye teşebbüs” suçu eklenmiş. Mütalaada gösterilen tek delil sorumlu müdür olmam.
25 Nisan’da suç vasfı değiştirildi ve şimdi örgüt yöneticiliğinden yargılanıyorum. Ölümü gösterip, bitkisel hayata razı etmeye benziyor. Bir yargılamada atılı suçlar nasıl bu kadar çok değişebilir? Benim anladığım, sorumlu müdür eylemim diğer suçlarla uyuşmuyor. Önceki duruşmada dosyaları ayrılan sanıklar arasında Feza Medya’da YK üyeliği yapanlar vardı, oysa örgüt üyeliğinden yargılandılar. Burada hangi kriterlere uygulanıyor? Ben Temmuz 2015 ile Mart 2016 arasında sorumlu yazı işleri müdürüydüm ama mütalaada baştan beri bu görevi yapmışım gibi gösterilmiş. Bu kritik bir bilgi eksikliği. Delile bakılmadan ağır suçlamalara maruz kaldım. Suç isnatlarının değişmesi bundan. Zaman olsa, delil yokluğundan beraatim istenecekti. Zaman’da yayın politikası yazı işleri müdürlüğü yerini alan genel yayın editörlüğünün elindedir. Ben bu sorumluluğun dışındayım. Sorumlu müdürlük görevine 15-27 Aralık’tan 1.5 yıl sonra başladım. Ama bu dönemde yayımlanan haberlerden sorumlu tutuluyorum. Bu mümkün mü? Görevli olmadığım dönemde yayımlanan haberlerden bana sorumluluk yüklenemez. Bu yüzden, üzerime atılan suçlar düşmelidir.
“Aracılık” etmekle suçlanıyorum. Makaleleri yazarlardan gazeteye mi taşımışım? “Aracılık” etmesem bu yazılar gazeteye girmeyecek miydi? Sorumlu müdürlük örgüt görevi değil, profesyonel gazetecilik görevidir. Vaktimin çoğunu karakol ve adliyelerde imzasız haberlerle ilgili ifade vererek geçirdim. Bir önceki görevim olan birim editörlüğüne devam etseydim, burada olmayacaktım. Terör örgütü yöneticiliği suçu kanaatlerle değil, maddi delillerle ortaya konmalı. Fiil yerine fail üzerinden suçlama yapılmış. Temmuz 2015’te başlayan sorumlu müdürlük görevim Bakırköy Cumhuriyet Savcılığı tarafından onaylanmıştı. O tarihte örgüt yöneticisi olsaydım böyle bir onay verilmezdi. Tüm suçlardan beraatimi talep ediyorum. Şayet beraatim verilmeyecekse, tahliyemi talep ediyorum.
Tutuklu yargılanan sanıklardan Mustafa Ünal savunmasında “AKP iktidarında böyle bir tablonun yaşanmayacağını sanıyordum, yanıldım” ifadelerini kullandı. Ünal’ın savunmasından öne çıkanlar şöyle:
“Ayı yavrusunu yemek isterse çamura bularmış. Bana karşı kara propaganda yaptılar. AKP iktidarında böyle bir tablonun yaşanmayacağını sanıyordum, yanıldım. Bu tablo özgürlük türküleriyle iktidara gelen AKP’nin yüz karasıdır.”
“Ey Recep Tayyip Erdoğan, sayın Cumhurbaşkanım, zat-i alinizi Pınarhisar’da ziyaret eden, cüzzamlı muamelesi görürken size ilgi gösteren ben, devr-i iktidarınızda terörist ve darbeci olarak yargılanıyorum, haberiniz var mı?
Ey Numan Kurtulmuş, devr-i iktidarınızda Ali Bulaç terörist olarak yargılanıyor, haberiniz var mı?
Ey Nabi Avcı, devr-i iktidarınızda Şahin Alpay terörist olarak yargılanıyor, haberiniz var mı?
Bize bunu yaşatanlar tarihin ve Allah’ın gazabından kurtulamayacaklar.
Savcı mütalaasında Twitter’dan paylaştığım bir ayeti suç delili olarak saydı. Suçum katmerli, bu suçu her cuma işledim. Bir ayetin yargılanması bu davanın özetidir. Ayeti yargılamak AKP’ye düştü. Bana bir gün ceza verirseniz, Allah’ın ayetini mahkum edersiniz. Orta Çağ Engisizyon mahkemelerinden fırlamış aktörler gibiyiz. Bugün darbe dönemlerinden daha ağır bir tablo ile karşı karşıyayız. Ankara’nın yollarında beraber ıslandığım insanlar bugün lâl kesildiler ve Şeytan’lar kulübünün üyesi oldular.
Tahliye taleplerimi okuduğunuzu ve dosyaya baktığınıza inanmıyorum. Adil yargılandığımı düşünmüyorum. Yargıya güveni yol ettiniz.
Bu davada hiç gazeteci tahliye edilmedi. 74 yaşındaki Şahin Alpay’ı bile 2 AYM kararının ardından zorla serbest bıraktınız, onda da ev hapsine mahkûm ettiniz. Gazetecilerden bu korku nedir? AYM’nim iki ve AİHM’in bir kararı davayı yerle yeksan etti. Bu dava öldü. Bu davanın üzerinde bir el var. Ben Ankara gazetecisiyim, bu eli görüyorum. Mahkeme neden birden hızlandı?
Daha delilleri tartışmadan mütalaa önümüze kondu. Gazetelerden bu davaların Haziran’a kadar bitmesinin istendiğini okuduk. Mütalaa 2.5 sayfaya sığdırılmış delilimsi kanaatlarla müebbet talep ediyor. Dağınık, savruk, gayr-i ciddi ve aynı zamanda pervasız bir mütalaa.
15 Temmuz’a karşı çıkan gazetecilerin yargılanması 15 Temmuz’u sulandırmaktan başka bir işe yaramaz. Zaman gazetesinde yazdım ama yayın politikalarını kayıtsız şartsız destekleyen bir Zamanperest değilim. 26 yıl emek verdiğim Zaman Gazetesi yasal ve meşru bir yayın organıydı. Devlet tarafından denetlenen bir gazeteydi. Cumhurbaşkanı Erdoğan’a anayasayı hatırlatmam takdir edileceği yere anayasayı ihlal suçu sayılıyor.
28 Aralık 2014’te “devletin hukuk vasfıyla birlikte merhametini de kaybettiğini” yazmışım. Savcı bunu anayasayı ihlal suçunun delili olarak mütalaasına almış. Meclis’te bütçe tartışmalarıyla ilgili yazımın ihlal suçu sayılacağını asla düşünemezdim. Savcı AKP’ye yaranmaya mı çalışıyor? AKP’ye bazı hatırlatmalar yaptım. Savcı, AKP’den farklı düşünmeyi suç mu sayıyor? Bana gelen CD’lerde benim yazı metinlerim yok. 22 aydır bu yazı başlıklarıyla tutukladınız. “Nereye?” yazı başlığında suç nerede?
Savcının hayal gücü o kadar geniş ki. Ama yazdığı bir Yeşilçam senaryosu değil, esas hakkındaki mütalaa. Savcı yalan söyler mi? İddiasını bir delile dayandırmak zorunda değil mi? Ben söyledim oldu diyebilir mi?
10 gün önce HSK'ya şikayet dilekçesi gönderdim. Şikayetçi oldum savcıdan. Olmayan yazılar üzerine sadece başlıklara bakarak ağır iddiada bulunduğu ve bir ayeti suç delili olarak mütalaaya yazdığı için. Yargıtay'a göre örgüt üyeliğinin belli kriterleri var. Kod isim, organik bağ, kast gibi. Ayrıca AYM'nin haber ve yazı terör suçunun delili olamaz kararı var. AİHM kararları var. Savcı bu kriterlerin hiçbirini dikkate almamış. Yazı ve tweetlerin üzerine suç bindirmeye kalkmış. Acaba savcı kendisini Türk hukuk sisteminin içinde görmüyor mu? “
“İddianamede ve mütalaada bu örgüte varsa ne zaman katılma talebinde bulunduğum, örgüt lider ve yöneticilerinin beni ne zaman kabul ettiği, kimden ne zaman talimat aldığıma dair hiçbir somut delil, iddia ve veriye yer verilmemiştir. Benim yazılarımı yazdığım tarihlerde, üyesi olmakla itham edildiğim FETÖ-PDY adı verilen bir örgütün varlığından devletin hiçbir belgesinde söz edilmemiştir. Zaman gazetesiyle ilgili de hiçbir örgüt bağlantısı dile getirilmemiştir. Zaman gazetesi hakkında hiçbir yargı kararı yoktur. "Zaman'da çalıştı, TV programlarına katıldı" gibi cümlelerle yargılama yapılamaz.
Durumum Fatih Koleji mezunu Enerji Bakanı Berat Albayrak'tan farksızdır. O okulunda okudu, ben gazetelerinde çalıştım. Ona suç olmayan bana olamaz. Benim emir ve talimatla yazı yazdığımın dayanağı nedir? Hangi delil benim emir ve talimatla yazı yazdığım şüphesini sizde uyandırdı? Bana emir ve talimat vermek kimsenin haddi de değil hakkı da. Hakaret ve iftiraları reddediyorum. Lütfen bana çamur atmayın.
AYM'nin Şahin Alpay kararı gazeteci ve yazarları, haliyle beni de ilgilendiren bir karardır. Beraatimi ve tahliyemi gerektirir. Anayasa'nın 153. maddesini hatırlatıyorum.
Anayasa, yasalar, AYM ve AİHM kararlarına göre iddianame ve mütalaada yer alan deliller yok hükmündedir. Sıfır delil, sıfır kanıtla hüküm veremezsiniz.Bu davanın gideceği nihai nokta AİHM. O da kararını çoktan verdi.
Bu yargılama süreci, bu iddianame ve mütalaa Anayasa ile teminat altına alınan düşünce ve fikir özgürlüğüme, basın ve ifade hürriyetime bir saldırıdır.Ben sırf meşru bir yayın organı olan ve adı dini bir grupla irtibatlandırılan Zaman'da yazdığım için hukuksuzca yargılanıyorum.Beni tutuklayarak ve hukuksuz yargılayarak suç işliyorsunuz, sadece hürriyeti tahdit suçu değil, çok daha ağırını, soykırım ve insanlığa karşı suç.
Eğer Türkiye bir hukuk devleti ise, Anayasa hala yürürlükteyse beni beraat ettirmek ve tahliye etmekten başla seçeneğiniz yok. Benim kulakları tırmalayan, rahatsız edici sözlerim devlete ve Türk yargısına kırgınlığımın ve öfkemin ifadesidir. Zincire vurulmuş arslana ar olmazmış. Ayıplamayınız."
İstanbul 13. Ağır Ceza Mahkemesi’nde Zaman gazetesi davasının 4. duruşmasının 2. oturumunda açıkladığı ara kararında Ali Bulaç ve Mehmet Özdemir'in tahliyesine karar verdi. Mahkeme, AYM'nin ikinci kararının ardından ev hapsi tedbiriyle tahliye edilen Şahin Alpay hakkındaki ev hapsi kararını da kaldrı. Şahin Alpay hakkında pazar günleri imza vermek suretiyle adli kontrol uygulanacak. Davanın bir sonraki duruşması 7-8 Haziran'da görülecek.