Başbakan Tayyip Erdoğan’ın “paralel yapı” dediği Gülen cemaatiyle bağlantılı olduğu öne sürülen emniyet görevlileri hakkında operasyon başlatılmasının ardından, cemaatin yayın organı Zaman gazetesinde yayımlanan bildiride, yaşanan gelişmeler “nefret kampanyası” olarak nitelendirildi.
Zaman gazetesinin bildirisinde, “İş dünyasına yönelik baskı, yargıya müdahale, toplumun ve devletin her alanına yayılan fişleme, kamu yetkisinin baskı aracına dönüştürülmesi, ayrımcı muameleler ve toplum kesimlerini hedef alan tarihimizde görülmemiş nefret kampanyası iktidarın demokratik mücadelesine destek veren herkes gibi bizi de hayal kırıklığına uğratmıştır” denildi.
Bildiride, “Yapılan müdahalelerin hukuk standartlarımızı daha da gerileterek ülkemizi 1930’lardaki gibi bir parti devletine dönüştüreceği gözardı edilmemelidir. İktidarın politikalarına destek verenlerin başında darbe sabıkası taşıyanların gelmesi ise yaşanan sapmayı görmek için yeterlidir” ifadelerine yer verildi.
Zaman gazetesinin bugünkü (25 Temmuz 2014) nüshasının birinci sayfasında yayımlanan, “Nerede duruyoruz?” başlıklı bildiri şöyle:
Evrensel standartlarda bir demokrasi ve hukuk devleti idealine bağlılık açısından Zaman, dün nerede idiyse bugün de aynı yerde durmaktadır.
Demokrasi ve hukuk devleti ilkeleriyle bağdaşmayan uygulamalara dün olduğu gibi bugün de itiraz etmektedir. Yakın tarihimizde demokrasiye müdahale anlamına gelen 27 Nisan gece yarısı bildirisi, AK Parti’yi kapatma davası ile Ergenekon ve Balyoz gibi darbe teşebbüslerine karşı net tavrımız, 2010’da yapılan anayasa referandumuna ve sivil bir anayasa yapılması arayışlarına verdiğimiz güçlü destek bu demokratik duruşun sonucudur. Avrupa Birliği sürecine baştan beri samimiyetle destek vermemizin gerekçesi de budur.
Dün vesayetçi yapıların hedef alıp mağdur ettiği iktidarın, bugün antidemokratik uygulamalarla Türkiye’yi otoriter bir yapıya doğru sürüklemesine seyirci kalınamaz. Bu yanlışların seçilmiş bir iktidar eliyle işleniyor olması, gerçeği değiştirmiyor. Kim yaparsa yapsın, yanlış yanlıştır, hukuksuzluk hukuksuzluktur. İş dünyasına yönelik baskı, yargıya müdahale, toplumun ve devletin her alanına yayılan fişleme, kamu yetkisinin baskı aracına dönüştürülmesi, ayrımcı muameleler ve toplum kesimlerini hedef alan tarihimizde görülmemiş nefret kampanyası iktidarın demokratik mücadelesine destek veren herkes gibi bizi de hayal kırıklığına uğratmıştır.
Kim tarafından işlenirse işlensin bir suç varsa suça karışanların adil şekilde yargılanması hukuk devleti olmanın gereğidir. Hukuk devletinde hiç kimse dokunulmaz değildir. Ancak bizzat Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın itiraf ettiği şekilde “proje” mahkemeler oluşturmak, özel seçilmiş yargı mensupları atamak, yürütmenin yargıya müdahalesini suç olmaktan çıkarmak, kontrollü medya üzerinden yalan ve abartılı haberlerle linç yapmak ve suçun şahsiliğini unutup kitleleri suçlu ilan etmek ne hukuka ne demokrasiye ne de insanlığa sığar. Terörle mücadelede görev almış, demokrasi karşıtı çetelerle savaşmış, çok farklı fikir ve dünya görüşüne sahip tüm emniyet mensuplarının “paralel” yaftasıyla karalanmasına, çelişkili ve yalan haberlerle medya üzerinden linç edilmesine seyirci kalınamaz. Üstelik hukuku askıya alan böyle uygulamaların, sağlam delillere dayanan, 4 bakanın istifasına ve Meclis’te bir soruşturma komisyonu kurulmasına neden olan yolsuzluk soruşturmalarını örtmek için yapıldığı kamuoyunun dikkatinden kaçmamaktadır.
Desteğimiz ilkeleredir. Dün mağdur olduğunda nasıl AK Parti’ye elimizden gelen desteği verdiysek bugün de kimliğine bakmaksızın gücümüz yettiğince bütün mağdurların sesine kulak vereceğiz. Herkes sussa da hukuksuzluklara itiraz edeceğiz. Maalesef AKP’yi etkisi altına alan “niyetleri belli olmayan dar oligarşik yapı” dışında, tüm muhalefet partileri, ülkemizin en saygın hukuk adamları ve pek çok aydın, Türkiye’nin demokrasiden ve evrensel hukuktan hızla uzaklaşarak otoriterleşmekte olduğunu dile getirmektedir. Yapılan müdahalelerin hukuk standartlarımızı daha da gerileterek ülkemizi 1930’lardaki gibi bir parti devletine dönüştüreceği gözardı edilmemelidir. İktidarın politikalarına destek verenlerin başında darbe sabıkası taşıyanların gelmesi ise yaşanan sapmayı görmek için yeterlidir.
Hukuku rafa kaldırarak özgürlükleri baskılamak, ülkemiz için çıkmaz sokaktır. Zaman, demokrasi ve hukuku savunan herkesle beraber bu ilkelerin yanında durmaya devam edecektir.