Zaman Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni Ekrem Dumanlı, 17 Aralık'tan önce İsrail'e gittiğini iddia eden Takvim gazetesini ağır ifadelerle eleştirdi. Dumanlı, "Muhatabım onlar değil, boynundaki tasmayı tutanlardır" dedikten sonra "en malum iki muhatap" olarak Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'ın damadı Berat Albayrak ile kardeşi Serhat Albayrak'ın adını, soyadlarını anmadan telaffuz etti. Dumanlı, "Önce bir İngiliz atasözünü hatırlatmak isterim: “Madem kendiniz havlayacaktınız, bu kadar köpeği neden besliyorsunuz? Sonra da malum iki muhataba sesleniyorum: Ey Serhat! Ey Berat! Ben hayatımda İsrail’e gitmedim. Haberde bahsedildiği tarihlerde Brüksel’e de gitmedim hatta o tarihlerde yurtdışına da çıkmadım; eğer zerre miktar Allah’a inancınız varsa, ahirette hesaba çekileceğinizi düşünüyorsanız, gazetenizde yer alan bu çirkin iddiayı ispat edin, yahut özür dileyin" dedi.
Dumanlı'nın Zaman'da "Zalimin arkasından…" başlığıyla yayımlanan (6 Ekim 2014) yazısından bazı bölümler şöyle:
Birkaç hafta önce ilginç bir komplo teorisi işittim. Güya 17 Aralık’tan çok kısa bir süre önce Brüksel’e gitmişim, oradan da İsrail’e geçmişim, sonra Türkiye’ye dönmüşüm. Bu kuyruklu yalandan yola çıkarak senaryolaştırılan esrarengiz gezilerdeki görüşmelerle 17 Aralık’taki yolsuzluk ve rüşvet operasyonunda rol almışım. Çok güldüm. Deli saçmasıydı çünkü. Hayatımda İsrail’e hiç gitmedim. Brüksel’e ise en son, 2012’de o günlerde Dışişleri Bakanlığı yapan Ahmet Davutoğlu ile beraber “Time in Turkey” sergisi için gitmiştim. Bu gerçeğe ulaşmak zor değil ki; yurt dışı giriş çıkışlarına göz atmak yeterli. Uydurmaya ne gerek var? Hadi uyduracaksın, bari azıcık makul olsun...
Benim komplo teorisini ciddiye almadığımı gören bir arkadaşım şöyle bir uyarıda bulundu: Bu iddiayı Cumhuriyet Savcısı İsmail Uçar da dile getirmiş. Meslektaşımın dediğine göre Savcı Uçar, yandaş medya diye bilinen yapının muhabirlerine bu senaryoyu anlatmıştı. İnanamadım. Çünkü bu tür bir iddiada bulunan kişi asla savcı olamazdı. Olsa olsa bir parti binasının izbe odalarının birinde cigarasının dumanlarını ciğerlerine çekerken insanları diline dolayan bir militan böyle konuşabilirdi. Bu nedenle, Sayın Savcı’nın böyle bir şey dediğine inanamadım hâlâ daha inanamıyorum. İnansam hem savcıyı arardım, hem HSYK’ya şikâyette bulunurdum. Yandaş muhabirler, çocuksu yalanlarına savcıyı alet etmiş diye düşündüm...
Meğer mesele, birkaç muhabirin uydurduğu zekâ yoksunu komplodan ibaret değilmiş. Takvim adındaki gazetede yukarıda özetlediğim komplo aynen haber yapıldı. Malum, bu gazetenin sabıkası bir hayli kabarık. Son bir yılda uydurduğu haber sayısı, basın tarihinde üretilen bütün yalanlara denktir. Yalan haberler, iftira kampanyaları, hayalî röportajlar vs. bu gazeteyi yönetenlerin çapını her gün gözler önüne seriyor. Başındaki adam bütün kutsallarını yitirmiş, hak hukuk tanımıyor. Ar damarı çoktan çatlamış bu kimseler, insanların şerefi ile oynamayı gazetecilik sanıyorlar. İftiralarına karşı dava açacağım. Ama muhatap almaya değer mi? Değmez. Muhatabım onlar değil, boyunlarındaki tasmayı tutanlardır. Önce bir İngiliz atasözünü hatırlatmak isterim: “Madem kendiniz havlayacaktınız, bu kadar köpeği neden besliyorsunuz?”
Sonra da malum iki muhataba sesleniyorum: Ey Serhat! Ey Berat!
Ben hayatımda İsrail’e gitmedim. Haberde bahsedildiği tarihlerde Brüksel’e de gitmedim hatta o tarihlerde yurtdışına da çıkmadım; eğer zerre miktar Allah’a inancınız varsa, ahirette hesaba çekileceğinizi düşünüyorsanız, gazetenizde yer alan bu çirkin iddiayı ispat edin, yahut özür dileyin. Bu iftira dolu haberler ilk defa bana yapılmıyor; daha önce başka insanlar için de korkunç yalanlar yazdınız. Unutmayın bir gün hesaba çekilecek ve Ahkemü’l-Hakîmîn nezdinde rezil rüsva olacaksınız. “Yazdıklarımız doğru!” diyorsanız, hodri meydan; çıkın şu İsrail-Brüksel hattında uydurulan yalanı ispat edin. Doğruysa vallahi terk ederim bu diyarları. Ya doğru değilse? Özür dileyecek misiniz? Unutmayın, hiçbir iftira yanınıza kâr kalmaz; mazlumların eli zalimlerin yakasında olur daima...