Zaman gazetesinde ilk yazısı yayımlanan gazeteci Turhan Bozkurt, Sabah gazetesinin dünkü sayısında, ekonomi sayfasında yer alan ve “iş dünyasının dershanelerin eğitim amacı dışına taşarak siyasallaşmasından şikâyetçi olduğunun” belirtildiği haberi eleştirdi.
Bozkurt, köşesinde, “Psikolojik harp taktiklerini Özel Harp Dairesi’nin kullandığını zannediyorduk. Konuşan işadamlarını da ‘tutarsız’ gibi göstermeye dönük Sabah gazetesinin dünkü ekonomi sayfasında ‘İş dünyası: Dershaneler kapatılsın’ başlıklı haberini görünce gerçekten dehşete düştüm. Güya Zaman gazetesinde dershanelerin kapatılmasına ‘hayır’ diyen bazı isimler bu kez fikir değiştirmiş. Oysa başlığın altında yer verilen iktibas cümleleri bile Sabah’ı yalanlıyor” görüşünü dile getirdi.
Zaman gazetesi yazarı Turhan Bozkurt’un “İş dünyası dershane tartışmasının neresinde?” başlıklı yazısı şöyle:
Milli Eğitim Bakanlığı’nın dershaneleri ve etüt merkezlerini kapatma girişimi, demokratik hukuk devletinde kabul edilebilecek bir yürütme faaliyeti değil; Anayasa’nın 5. ve 48. maddelerinin yanı sıra eğitim hürriyetine atıf yapılan maddeleriyle de açık bir biçimde çelişiyor.
Talebe ve velilerin iradesini hiçe sayan bu tavır, bir sektörü devlet eliyle yok etme anlamı da taşıdığından, en çok iş dünyasının ayağa kalkmasını gerektiren bir tehdittir. Zira serbest piyasa ekonomisini benimsemiş bir iktisadi modelde devlet, ancak denetleyen, koordine eden bir mahiyettedir. Oysa dershaneler bahsinde mevcut müesseselerden bir bölümünü kapatmak, bir bölümüne de dönüştürücü teşvikler sunmak, yürütmenin Anayasa’yı ihlal ettiği anlamına gelir.
Dershanelere duyulan ihtiyaca örgün eğitim kurumlarında cevap vermek temel görevini ifa etmesi gereken hükümet, yardımcı ders veren, kayıtlı ve MEB denetimine tabi dershaneleri kapatmaya çalışarak yetki alanının dışına çıkıyor. Burada hem serbest piyasa ruhu zedeleniyor hem de veli ile öğrencilerin iradesine ipotek konuluyor. Fizik, kimya, coğrafya, tarih kursu verilen dershaneleri kapatırken yabancı dil kurslarını istisna tutmak şu soruyu akla getiriyor: Bu çifte standart, 12 yıl mecburi eğitim süresince okullarda İngilizce, Almanca, Fransızca gibi dillerin öğretilemeyeceğinin ilanı mı? Merkezi sınavları kaldırmadan sınırlı sayıda kontenjanla milyonlarca mezun nasıl yerleştirilecek? Bu sınavlar devam ettiği sürece yabancı dillerin dışında diğer dersler içinde talebin sürmesi tabii değil mi? Bu talebi gören müteşebbisin dershane açıp işletmesinde iktisadi, içtimai, hatta siyasi ne gibi bir mahzur var?
Taslağın ortaya çıktığı ilk günlerde ‘iş dünyasında infiale yol açar’ tahmininde yanıldım. Küçücük bir sektörde sembolik bir düzenlemeyi bile aleyhte maddeler ihtiva ediyor diye ayağa kalkan odalar, dernekler ve kulüplerin, 100 bin kişilik son derece nitelikli işgücünü doğrudan etkileyecek bir çalışmayı ‘sükut ikrardan gelir’ tavrıyla sineye çekmesi çok düşündürücü. En azından kanaatlerini almak üzere telefonla aradığımız TOBB Başkanı Rifat Hisarcıklıoğlu, İSO Başkanı Erdal Bahçıvan, ASO Başkanı Nurettin Özdebir, TESK Başkanı Bendevi Palandöken, TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi, TUSKON Başkanı Rızanur Meral, ASKON Başkanı Mustafa Koca ve işadamı Hacı Boydak gibi cesur yürekler çıktı da iş dünyasının konuya bakışı biraz netlik kazandı. Aradığımız pek çok isim farklı endişeler taşıyordu. Öyle ya, ansızın Maliye kapıya dayanabilir! Buna ne hükümetin ne Sayın Başbakan’ın tevessül edeceğine ihtimal vermiyorum ama görünmeyen bir el bazı işadamlarında böyle bir korku ve endişeye sebebiyet vermiş.
Psikolojik harp taktiklerini Özel Harp Dairesi’nin kullandığını zannediyorduk. Konuşan işadamlarını da ‘tutarsız’ gibi göstermeye dönük Sabah Gazetesi’nin dünkü ekonomi sayfasında ‘İş dünyası: Dershaneler kapatılsın’ başlıklı haberini görünce gerçekten dehşete düştüm. Güya Zaman Gazetesi’nde dershanelerin kapatılmasına ‘hayır’ diyen bazı isimler bu kez fikir değiştirmiş. Oysa başlığın altında yer verilen iktibas cümleleri bile Sabah’ı yalanlıyor. İlkeler bir kenara bırakılmış; başlık, fotoğraf ve spot bir arada düşünüldüğünde algıyı yanlış yönlendirmeye dönük tipik bir yazı işleri kurnazlığı yapılmış. Ne kadar yazık! Konuşanları da kamuoyu önünde zor duruma düşürme, itibarsızlaştırma gayretlerini görüp ‘dershaneleri makul gerekçelerle kapatıyoruz’ sözlerine itibar etmek mümkün mü? Böyle bir ortamda ‘taraflar bir araya gelsin, sektörün taleplerine kulak verilsin ve şeffaf bir iletişim ortamı tesis edilsin’ sözleri anlamını kaybediyor. Demek lehte ya da aleyhte olan herkes hür iradesiyle dershane tartışmasına iştirak edemiyor. Dershane meselesi öyle ya da böyle karara bağlanır. Lakin bu demokrasi açığı ilanihaye kapatılamaz.