Gülen cemaati medyasını da kapsayan 14 Aralık operasyonuyla Türkiye’de basın özgürlüğünün geldiği noktayı değerlendiren Zaman gazetesi yazarı Abdülhamit Bilici, “Yeni Şafak, Akit gibi ‘dinci’ gazeteler Hizmet düşmanlığında Aydınlık’la birleşirken, Aleviler Samanyolu ve Bugün TV’yi izlemeye başlıyor. Cumhuriyet Gazetesi, Zaman’a destek veriyor. Kâbus gibi ülkenin üzerine çöken sivil vesayet sona erdiğinde bu etkileşim gerçek bir demokrasinin temeli olacak” dedi.
Bilici, yazısında “14 Aralık medya baskını üzerine tüm baskılara rağmen iki imza kampanyası düzenlendi. İlkinde, ‘Gazeteciler serbest bırakılsın’ dendi. Diğerinde “Demokrasi için geç olmadan AKP hükümetini girdiği tehlikeli yoldan dönmeye çağırıyoruz’. Ahmet Altan, Ali Bulaç, Nilüfer Göle, Ahmet Ümit, Ferhat Kentel, Daron Acemoğlu, Hasan Cemal, Doğan Akın, Cengiz Çandar gibi cesur isimlerin duruşu, hem umut hem de istikameti şaşıranlar için deniz feneriydi” ifadelerine yer verdi.
Abdülhamit Bilici’nin Zaman gazetesinin bugünkü (27 Aralık 2014)nüshasında yayımlanan “Her şey güzel olacak” başlıklı yazısı şöyle:
Medya ve demokrasimizin içler acısı halini, aklı başında her vatandaş görüyor, dünya da her şeyin farkında.
Görüşleri yüzünden gazetecilerin işini kaybettiği, medya patronlarının baskı telefonlarıyla ağlatıldığı artık herkesin malumu. Gezi protestolarında dünya genç insanların öldürüldüğü trajik olayları verirken, Türkiye’de medyanın belgesel yayınlaması baskıyı tüm dünyanın görmesini sağladı. 17-25 Aralık’ta 4 bakan, bakan çocukları, Erdoğan’ın oğlu ve bazı işadamlarıyla ilgili büyük yolsuzluk iddiaları ortaya çıkınca yargıya, özgür medyaya baskı daha da arttı. Bu yüzden Türkiye artık “medyası özgür olmayan ülkeler” arasında.
Dolaysıyla 14 Aralık’ta Zaman ve Samanyolu’nun başına gelen, bir yönüyle Erdoğan iktidarının özgür medyayı sindirme ve susturma politikasının sadece yeni bir halkası, diğer yönüyle medya özgürlüğü açısından bir dönüm noktası. Tam da 17-25 Aralık’ta ortaya çıkan yolsuzluk skandalının yıldönümünde, en yüksek tirajlı gazeteye baskın düzenleyip, “1 haber ve 2 köşe yazısı” gibi sudan delillerle Ekrem Dumanlı’yı gözaltına almak ve ülkenin en önemli televizyonlarından birinin başındaki Hidayet Karaca’yı bir dizi yüzünden tutuklamak, büyük bir çaresizlik ve gözü karalık göstergesi.
O kadar saçmalık ki, Davutoğlu’nun Başdanışmanı Etyen Mahçupyan bile “Karaca ve Dumanlı’nın terör örgütü üyeliğinden gözaltına alınması manasız.” dedi. Arınç da Dumanlı ve Karaca’nın tutuksuz yargılanması gerektiğini söyledi. Bu tepkiler, Türkiye’yi rezil eden bu operasyonun kimin işi olduğunun da göstergesi. Nitekim Erdoğan, kısa süre önce bir grup gazeteciye “Yakında meslektaşlarınızdan birileri hapse girecek.” diyecek kadar işin içinde. Üstelik televizyonların alt yazılarına bile karışan, darbe dönemlerindeki gibi akreditasyon uygulayan Erdoğan’a göre “Dünyada en serbest medya Türkiye’de”.
Uzun uzun dünyanın tepkisini sıralamaya gerek yok. Avrupa Parlamentosu’nun medyaya baskın acil gündemiyle toplandığını, El Cezire’nin “medyaya saldırı” belgeseli hazırladığını, New York Times’ın “Türkiye’de paralel evrende yaşayan bir liderin paranoyası hakim” diye yazdığını ve Komünist Çin’de bile olayın “medyayı çökertme operasyonu” diye görüldüğünü hatırlatmak yeterli.
Tuhaf olan, ülke bu kadar demokrasiden uzaklaşmışken bile bazılarının sabah-akşam Hizmet Hareketi’ne saldırıp, her kötülüğün kaynağı gibi gösterme çabası. Belki 40 yıldır Hizmet’e düşmanca yaklaşan Aydınlık gazetesi, peşine taktığı havuz medyasıyla Hizmet için “kanlı örgüt” manşeti atmıyor. Camianın sabıkası feci: Üzeyir Garih, Hablemitoğlu, Rahip Santaro cinayetleri, Danıştay suikasti, Hrant Dink cinayeti, Zirve Yayınevi katliamı, Behçet Oktay’ın ölümü, Ergenekon cinayetleri… Şükür, henüz Roma’yı yakmak ve Hz. İsa’yı öldürmekle suçlanmıyor. Ama bu kafayla her şey mümkün.
Baştan aşağı cinnetin şaha kalktığı bu dönemde iyi şeyler de oluyor. Mesela, demokrat samimi dindarlar ile “Yolsuzluk hırsızlık değildir” diyen, demokrasi, hukuk, ahlaka değil, güce endeksli olanlar ayrışıyor. İkincisi, baskılara meydan okuyarak insanlar demokrasi ve özgür medyaya sahip çıkmak için meydanları dolduruyor, Zaman’a abone oluyor. Taraf, Yeni Asya, Bugün gibi demokrat gazetelere sahip çıkıyor. Üçüncüsü, geleneksel sağ-sol, laik-antilaik kutuplaşması anlamını yitiriyor. Her iki taraf da ahlak ve demokrasinin önemini yeniden düşünüyor. Yeni Şafak, Akit gibi ‘dinci’ gazeteler Hizmet düşmanlığında Aydınlık’la birleşirken, Aleviler Samanyolu ve Bugün TV’yi izlemeye başlıyor. Cumhuriyet Gazetesi, Zaman’a destek veriyor. Kâbus gibi ülkenin üzerine çöken sivil vesayet sona erdiğinde bu etkileşim gerçek bir demokrasinin temeli olacak. Dördüncüsü, 14 Aralık medya baskını üzerine tüm baskılara rağmen iki imza kampanyası düzenlendi. İlkinde, “Gazeteciler serbest bırakılsın” dendi. Diğerinde “Demokrasi için geç olmadan AKP hükümetini girdiği tehlikeli yoldan dönmeye çağırıyoruz”. Ahmet Altan, Ali Bulaç, Nilüfer Göle, Ahmet Ümit, Ferhat Kentel, Daron Acemoğlu, Hasan Cemal, Doğan Akın, Cengiz Çandar gibi cesur isimlerin duruşu, hem umut hem de istikameti şaşıranlar için deniz feneriydi.
Yatsı olunca yalancının mumu sönecek ve her şey güzel olacak.