Son zamanların en çarpıcı şov kızı, yürek hoplatan striptizcisi, karanlık rock yıldızı Marilyn Manson’ın eski eşi ve en büyük aşkı... Dita Von Teese, çocukluğundan beri kaybetmediği iç çamaşırı tutkusunu Wonderbra ile anlaşarak perçinledi. Stiliyle bir moda ikonu haline gelen seksi yıldız, benzersiz kıyafetlerini ve özellikle de onların altında nelerin gizli olduğunu Tempo'ya anlattı Sizi görmek çok güzel Dita. Teşekkürler. Her zamanki gibi muhteşem görünüyorsunuz. Teşekkür ederim. Wonderbra ile anlaşmanız, sizin için mükemmel bir birliktelik olmuşa benziyor. Bence de, çünkü iç çamaşırı benim tüm kariyerimi başlatan şey olmuştu. Eskiden bir iç çamaşırı mağazasında çalışıyordum. Hatta kendisine, tarihine takıntılıydım diyebilirim. Böylece, 1930’lu ve 40’lı yılların pin-up modellerinin fotoğraflarını incelemeye başladıktan sonra, kendimi modellik ve burlesque dünyasının içinde buldum. Yani hep iç çamaşırı ile ilgili bir şey yapmak istiyordum. Başka markalardan da teklif geldi ama Wonderbra; işlevsellik, şekil ve gösterişi aynı anda, mükemmel bir şekilde birleştirebileceğimi düşündüğüm ilk firmaydı. Sizin için mesele sadece iç çamaşırı değil, bir taraftan da erkekler için önemli olan sizsiniz. Benim için bu doğru, çünkü çok küçük yaşlarımdan beri iç çamaşırlarına hayranım. Hiçbir zaman bunun seksüel ya da sadece baştan çıkarmaya yönelik bir şey olduğunu düşünmedim. Yalnızca giyimin en feminen parçası olduğunu düşünüyorum. Sutyenler, külotlar, gecelikler, tüm bunlar çok kadınsı şeyler. Bence burada önemli olan ultra feminen olmak, illa erkekleri baştan çıkarmak değil. Sizi hiç birbirine uyumsuz, farklı takımların parçası iç çamaşırlarıyla dışarı çıkarken düşünemiyorum. Hayır. Lisede, iç çamaşırı mağazasında çalışırken, iç çamaşırlarımın uyumlu olması konusunda resmen takıntılıydım. Kızlar hep uyumlu sutyenlerim ve külotlarımla dalga geçerdi. O zaman siz iç çamaşırlarınızı atamıyorsunuzdur da. Hayır. Yani, tabii ki her güzel şey bir gün yok olur. Bir noktadan sonra atmak lazım elbette. Çok fazla iç çamaşırınız var herhalde. Onları nerede tutuyorsunuz? Ayrı bir gardırobunuz mu var? Evet, onlar için ayrı bir depom var. Sandıklar dolusu korsem, fotoğraf çekimlerinde giydiğim parçalar, dolaplar dolusu günlük kullandığım takımlarım var. Bir bölüm de yalnızca çok narin, vintage koleksiyon parçalarına ayrılmış durumda. Büyük bir ihtimalle normal kıyafetlerden çok iç çamaşırım var. Gerçekten etkileyici. Herhalde istemezsem bir sene boyunca iç çamaşırı koleksiyonumu değiştirmeme gerek kalmaz. -Giyinme ritüeli-Hangi iç çamaşırını giyeceğinize karar vermek, kıyafete karar vermekten daha mı uzun sürüyor? Her zaman önemli bir karar oluyor tabii. Benim için kıyafetten önce iç çamaşırına karar vermek sıradan, normal bir şey. İçeriden dışarı hareket ediyorsunuz yani. Evet, ben her zaman giyinme ritüelini, hazırlık sürecini çok sevdim. Genellikle önce topuklu ayakkabılardan başlarım, sonra iç çamaşırlarım, sonra makyaj ve saç. Tüm bunlar bence çok eğlenceli. Peki hazırlanmanız ne kadar sürer? Duruma göre değişir. Dışarı çıkarken genellikle süslenme işini kendim hallediyorum. Bugün mesela, hazırlanmam bir saat kadar sürdü ki; bu, bence mantıksız bir süre değil. Ama eğer bir saç ve makyaj ekibiyle çalışıyorsam, dört saati bulabiliyor. Bir saat normal gerçekten, artık hazırlanmak konusunda oldukça tecrübeli olmalısınız. Kendi işimi kendim halletmeyi tercih ediyorum. Nasıl hızlı yapacağımı çok net biliyorum ve evet, bir formülüm var. Birçok yıldız sık sık görünümünü değiştiriyor. Bu, sizin yapmadığınız bir şey öyle değil mi? Hayır, ben her zaman sağlam bir stili olan Marlene Dietrich gibi kadınlara hayran oldum. Geçmişteki bu kadınların özel bir stili olmasını, onları ünlü yapan şeyin farkında olmalarını, nasıl iyi göründüklerinin bilincinde olmalarını ve neyin onları benzersiz gösterdiğini bilmelerini hep çok sevdim. Bu, benim her zaman hayranlık duyduğum bir stil. Bugünlerde herkes ana uymaya, modayı takip etmeye takılmış durumda. Ben bunlarla ilgilenmiyorum. -Dönem kadını-Ama yine de moda sayfalarında sürekli sizden bahsediliyor. Evet, sanırım bunun sebebi, moda dünyasındaki insanların birçoğunun da benim gibi düşünüyor olması. Benim de moda dünyasında, özel ve değişmeyen bir stili olan, hayran olduğum insanlar var. Mesela Jean Paul Gaultier ve John Galliano gibi insanlara bakarsanız, ne kadar kendilerine özgü bir tarzları olduğunu görürsünüz. Bu, onların yeni bir şeyler üretemedikleri anlamına gelmiyor. Onlar neyi iyi yaptıklarının farkındalar yalnızca. Eğer stilinizi değiştirecek olsanız ne yapardınız? Bilmiyorum. Stilimi birçok kez değiştirdim aslında. Genellikle bu, saç rengimle oluyor ama farklı dönemlerde gidip geliyorum. İlk başlarda 1920’li yıllara âşıktım, sonra 1950’ler, sonra 1960’lar... Yani bir dönemden bir döneme atlıyorum. Günden güne değişebiliyorum. Ama tamamen, stilimi sil baştan değiştireceğimi sanmıyorum. Önümde böyle giyinebileceğim bir 20 sene daha var gibi geliyor. Değişmek istemek için de bir sebep göremiyorum. Ve hâlâ “Kot ve bol giysi yok” kuralınız var değil mi? Bol giysileri, doğru pantolonları da zaman zaman seviyorum ama... Pantolonlar? Yüksek belli, bol paçalı, belki... Eşofman altı gibi olanlar değil ama? Hayır. Düşük belli, dar pantolon giymem. Şu anda stiline hayran olduğunuz biri var mı? Evet, harika giyindiğini düşündüğüm birçok insan var. Beni etkileyen insanlar genellikle en cesur olanları oluyor. Yani dünyanın Madonna’ları gibi. Amy Winehouse’un büyük hayranıyım, hâlâ göz makyajını harika kullanıyor. Belki gittikçe daha dağınık görünüyor olabilir; ama tarzına çok sadık. O stili çok daha temiz ve güzel uyguladığı zamanları da biliyorum. Ne kadar zor durumda olsa da görünümüne dikkat etmesi bence hayranlık verici. Bazen Amy Winehouse’un fotoğraflarına baktığınızda, yanına gidip üstüne başına bir çeki düzen vermek geçiyor mu içinizden? Evet.