HaberTürk yazarı Serdar Turgut, ABD'nin İran'a yönelik ambargosunu deldiği iddiasıyla Amerika'da tutuklanan Türkiye ve İran vatandaşı iş adamı Reza Zarrab'ın yargılandığı davanın asıl amacının Türkiye'ye siyasi baskı yapmak olduğunu yazdı. Turgut, "Davanın asıl amacının Türkiye’ye siyasi baskı yapmak olduğu apaçık ortaya çıktı" diyerek, "Yargının bağımsızlığına çok önem verdiği söylenen yargıç Berman, dünkü tavırlarıyla aslında öyle olmadığı görüntüsünün de doğmasına yol açtı" ifadesini kullandı.
Turgut'un "İhraç edilmiş firari polis davada şahit yapıldı" başlığıyla (12 Aralık 2017) yayımlanan yazısı şöyle:
-Nasılsa eski CIA Başkan Yardımcısı David Cohen’in tanıklığı devam edecek, bugün her şey sakin geçer; derken savcılık beklenebilecek ama yapmaya pek de cesaret edilemeyecek gibi görünen bir hamle yaptı ve 17-25 Aralık’ın 2016’da ihraç edilen komiser yardımcısı, FETÖ’cülükten hakkında Türkiye’nin yakalama kararı çıkardığı Hüseyin Korkmaz’ı devlet tanığı olarak duruşmaya çıkardı. Böylece Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bir süredir “Bu davada FETÖ parmağı var” dediği olay da bizzat savcı tarafından doğrulanmış oldu.
Kendi ifadesiyle 2010-2014 arasında İstanbul’da mali suçlarla ilgili birimde komiser yardımcısı olarak görev yaptığını söyleyen Korkmaz, bir süredir Amerika’da yaşadığını anlattıktan sonra teknik ve fiziki takipleri altında olan Reza Zarrab ile onunla çalışanlar hakkında yaptıklarını sıraladı. Dava sırasında 17-25 Aralık günlerinde kimi medya organlarına sızdırılan yasadışı görüntüler tekrar gündeme getirildi. Ve avukatların sürekli itirazlarını dikkate almayan hâkim bunların tekrar gösterilmesine izin verdi. Bence dün, mahkemenin bir süredir bürünmeye çalıştığı tarafsızlık görünümüne de böylece darbe vurulmuş oldu.
Savunma, bu görüntülerin görülmekte olan davayla ilgili olmadığında ısrar ediyor, davanın düşmesini istiyor. Ancak hâkim, savcıların görüşüne uyarak devama karar verdi. Birkaç kez de tarafları yanına çağırarak bizlerin duyamadığı bir şeyler konuştu onlarla. Korkmaz duruşmada, Zarrab ile çalışan üç ana grup olduğunu iddia ederek bunların, Zafer Çağlayan ve Süleyman Aslan, Muammer Güler grubu, Taha Ahmet Alacacı olduklarını ileri sürdü.
Bir süre sonra da kendince, gündeme getirdiği kişileri rakamlarla sıralayıp iddialarını sürdürdü. Bu noktada avukat tekrar tekrar “bunların dava ile alakası olmadığını” söyleyip “duyumlara dayanan bir şeyin mahkemeye getirilmesine” itiraz etti. Ben, herhalde artık buna da izin vermez diye umarken, hâkim yine devama karar verdi.
Bunun üzerine savcı “Peki bir numara denilen kimdir?” diye sorunca, FETÖ’cülük suçundan ihraç edilmiş o polis de kendinden bekleneni yaptı, Erdoğan’ın adını telaffuz ederek bu davanın Cumhurbaşkanı Erdoğan’a yönelik siyasi bir komplonun parçası olduğu tezini doğrulamış oldu. Bu arada salondaki pek çok izleyicinin, sıradan bir eski komiser yardımcısı ve üç kıdemsiz polisin bir ülkeyi siyaseten bu davaya karıştırma uğraşına savunmanın tüm itirazlarına rağmen izin verilmesinden rahatsızlığı da göze çarptı. Korkmaz ayrıca, mahkemede belge olduğunu savunduğu bazı dokümanları Türkiye’den kendisinin kaçırdığını, sonra da Amerikan devleti ile anlaşma yaptığını açık açık söyledi.
İddialar üzerine uzun uzun konuşulurken en çok tartışılan, ayakkabı kutuları içinde Süleyman Aslan’ın evindeki paralara dair görüntülerdi. Bu arada Çağlayan’a gönderildiği öne sürülen önemli miktarda para dolu bir çantanın da 30 Ağustos’a denk getirildiği iddiası mahkemede dillendirildi. Türkiye’de “FETÖ’nün 17-25 Aralık kumpası” davasında yargılanan, hakkında yakalama kararı çıkarılan, New York’taki davadaysa tanık yapılan firari eski polisin daha sonra çalıştığı Hakkâri ile İstanbul arasındaki uzaklığı soran hâkim, bu tarihle iddia edileni tabii ki anlamadı. Tekrar sorunca da 30 Ağustos’un Türkiye’de Zafer Bayramı olduğu, Zafer Çağlayan’a gönderildiği iddia edilen paranın o güne denk getirilmesinin sebebinin de bu olduğu ileri sürüldü.
- Sonuç olarak dün, Türkiye’de “17-25 Aralık kumpası” olarak yargılanan olaylar Amerikan devletinin mahkeme kayıtlarına böylece sokuldu.
- Bence bu davanın dün düşmesi gerekiyordu. Çünkü neredeyse tüm gün boyunca Hakan Attila konuşulmadı bile. Davanın asıl amacının Türkiye’ye siyasi baskı yapmak olduğu apaçık ortaya çıktı. Ve yargının bağımsızlığına çok önem verdiği söylenen yargıç Berman, dünkü tavırlarıyla aslında öyle olmadığı görüntüsünün de doğmasına yol açtı.
- Savcılık da bence büyük bir hata yaptı ve belki de uzun süredir üstünde çalışmakta olduğu davanın dün fiilen bitmesine neden olacak bir tutum takındı. Eğer jüri objektif karar verebilecekse, bu davanın artık kesinlikle Hakan Atilla’nın beraatiyle sonuçlanması; Türkiye’nin de dünkü tablonun ve iddialarla ilgili sergilenen tutumun hesabını siyasi ve hukuksal olarak sorması gerekiyor.