Michael Stephens, Royal United Services Enstitüsü, Doha (*)
Sınırlarda, tren istasyonlarında sıkışıp kalan Suriyeli mültecilerin görüntüleri, dahası üç yaşındaki Aylan Kurdi'nin cansız bedeninin fotoğrafları savaştan kaçanlar için daha çok şey yapılması çağrılarını beraberinde getirdi.**
Öfkenin bir kısmı da kapılarını mültecilere sıkı sıkıya kapatan Körfez İşbirliği Konseyi'ne üye Arap ülkelerine, yani Suudi Arabistan, Bahreyn, Kuveyt, Katar, Umman ve Birleşik Arap Emirlikleri'ne yönelikti.
Aslında Körfez ülkeleri de hiçbir şey yapmadan beklemiş değil -- özellikle de bireylerin cömertliği kayda değerdi.
Hayır kurumlarına yapılan bağışlar yüzbinlerce doları buldu; işçilere maaşlarının bir kısmını Suriyeli mültecileri vermek isteyip istemedikleri sorulduğunda (örn. Katar Petrol Şirketi) birçok işçi 'evet' dedi.
Körfez ülkeleri bağışlar ve hayır kurumları aracılığıyla 900 milyon dolarlık kaynak yarattı.
Ancak Suriye'de savaş uzayıp giderken, kamplarda yaşayan mültecilere yardım etmek artık yetersiz hale geldi.
Savaştan ve sosyal/maddi açıdan hiçbir iyileşmenin olmayacağı kamp yaşamından bıkan Suriyeliler daha güvenli ve müreffeh bir gelecek için çatışma bölgesinden kaçarken, dünya bu kitlesel nüfus hareketiyle başa çıkabilmek için başka çözümler bulmak zorunda.
Kısacası kamplarda yaşayan insanlara yiyecek ve barınma sağlamak, artık eski bir soruna bulunan eski bir çözüm.
Şimdi en büyük sorun yüzbinlerce kişiye yaşayacak bir yer bulmak ve Körfez ülkeleri işte bu noktada yanıtlar bulmakta zorlanıyor.
Bazı Körfez ülkeleri Suriyelilerin misafir işçi olarak girişine izin verdiğine (Suudi Arabistan 2011'den bu yana 500 bin Suriyeli aldığını söylüyor) dikkat çekerken, sponsor ya da çalışma izni olmadan gelen mülteciler için belirli bir politika hiç olmadı.
Bunu açıklamak için Körfez ülkelerinin kendi sınırları içindeki siyasi istikrarsızlık korkularını, yurttaşlık kimliğini ve bir Körfez ülkesi vatandaşı olmanın ne anlama geldiğini derinlemesine ele almak gerekiyor.
Körfez ülkeleri Esad karşıtlarına verdikleri destek nedeniyle sızmalar olabileceğinden korkuyor.
Beşar Esad'la savaş, 2012'den itibaren Sünni Arap Körfez ülkelerinin çıkarlarıyla, İran ve müttefikleri arasında bir rekabete dönüştü.
Bu noktada Körfez ülkelerinde Esad'a sadık Suriyelilerin intikam saldırıları için topraklarına sızabileceğine dair derin bir korku başladı.
Körfez'e girecek Suriye vatandaşlarının sicillerinin kontrol edilmesi işlemi süratle sıkılaştırıldı ve Suriyelilerin çalışma izni alması ya da mevcut izinlerini yenilemesi çok daha zorlaştı.
Özellikle Katar, Suudi Arabistan ve BAE Esad yanlılarının misillemede bulunmasından büyük korku duyuyor.
Son üç yıldır "terör hücrelerinin" sessizce gözaltına alındığı dedikoduları dolaşıyordu.
Ancak Esad yanlılarının bir eylem hazırlığında olduğuna dair doğrudan bir kanıt kamuoyuna açıklanmadı.
Bütün bunlara ek olarak Körfez ülkelerinin dayandığı çok hassas nüfus dengelerini de göz önünde bulundurmak lazım.
Binlerce Suriyeli'nin mülteci olarak gelmesi, bu dengeleri tehdit edebilir.
Örneğin BAE ve Katar vatandaşları, ülkelerindeki nüfusun sadece yüzde 10'dan biraz fazlasını oluşturuyor.
Buralarda yaşayanların çok büyük çoğunluğu geçici işçiler.
Körfez ülkelerinde sadece siz ya da eşiniz tam zamanlı çalışıyorsa oturum izni veriliyor. İşiniz olmadan burada süresiz kalmanız mümkün değil.
Sözleşmeleri bittiğinde göçmen işçilerin tamamına yakını ülkelerine dönüyor.
Göçmen işçilerin ülkede uzun süre kalıp yerleşememeleri, Körfez'deki Arap nüfusun hakim konumunu sürdürmesine olanak tanıyor.
Dolayısıyla binlerce yabancının, işleri ya da kesin bir dönüş tarihleri olmadan ülkelerine gelmesi fikri Körfez ülkeleri için çok rahatsız edici.
Suriyeli mültecilerin Körfez kimliği ve sosyal yapısına yönelttiği demografik tehdidin Filistinlilerin 1948'deki göçü de dâhil olmak üzere tarihte eşi, benzeri yok. Körfez ülkeleri de Suriyeli mülteci krizine verecek bir yanıt bulamıyor.
Demografik değişiklik ve kimliklerine yönelik tehditlerin kamuoyu baskısı veya özellikle Batılı ülkelerden gelebilecek diplomatik baskılarla aşılabilmesi ise çok zor.
Ayrıca Körfez'in yönetici kadroları eğer Batı, Esad ve rejimiyle ilgili daha önce birşeyler yapmış olsaydı, bu olayların hiç yaşanmayacağını düşünüyor.
Bu yüzden de Batılı diplomatların talepleri, büyük ihtimalle duymazdan gelinecek.
(*) Royal United Services Enstitüsü RUSI, savunma ve güvenlik alanlarında araştırmalar yapan Londra merkezli bağımsız bir düşünce kuruluşudur.(**) Bu yazı 7 Eylül 2015 tarihinde BBC Türkçe'de yayınlandı.