Zoraki Yolculuk: Cem Mumcu’nun ikinci kişisel sergisi sanatseverlerle buluşuyor

Zoraki Yolculuk: Cem Mumcu’nun ikinci kişisel sergisi sanatseverlerle buluşuyor

Yazar ve psikiyatrist Cem Mumcu’nun ikinci kişisel resim sergisi 'Zoraki Yolculuk/Accidental Travel’, bu akşam sanatseverlerle buluşuyor. İstanbul Arnavutköy’deki JOINT IDEA'nın ev sahipliğinde gerçekleşen ve 13 Aralık-18 Şubat tarihlerinde açık olacak sergi, günümüz dünyasının hızla değişen şartları karşısında insanoğlunun kırılganlığı ile derin bir duygudurum karşısında yeni bir “ben” olma uğruna devinim içinde oradan oraya savrulan ruh hallerinin çarpıcı hikayelerini yansıtıyor.

Eserlerinde genel olarak bireyin sıfatları ve sıfatlandırılmasını konu alarak resmettiği soyut, lekesel ve kimi zaman belli belirsiz figüratif ruh tasvirlerine yer veren Mumcu, bu sefer bizzat tecrübe ettiği tekinsiz bir serüven üzerinden daha derin, keskin ve net bir tavrı sanatseverlere sunuyor. 

Günümüz dünyası ve toplumsal başkalaşımın insanoğlu üzerinde yaratabileceği tahribatın boyutlarına odaklanan sergi; sanatçının başından geçen birtakım talihsiz olaylar dizisinin fitilini ateşlediği zoraki bir yolculuk deneyimini merkezine alarak oluşabilecek duygu sıkışıklıkları ve devinim halindeki türlü türlü ruh hallerinin çarpıcı hikayelerini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seriyor.

Günümüz dünyası ve toplumsal başkalaşımın insanoğlu üzerinde yaratabileceği tahribatın boyutlarına odaklanan 43 eserlik bir seçki, Buğra Uzunçelebi küratörlüğünde hayata geçirildi. Sergi, Joint Idea Arnavutköy'de haftanın her günü 11:00 – 18:00 saatleri arasında ziyaret edilebilecek.

"Zorla gittim, zorunlu gittim. Kendimden başka gücüm yoktu. Kendimin biriktirdiği ne varsa artık onlar da yoktu. Yeniden gitmem gerekiyordu. Her yerden ve her şeyden gitmem gerekiyordu. Kendimden başka toprağım, sallanan içimden başka zeminim yoktu. Boşluğun rengi bile yoktu.

Düşünmek, anlamak, durmak, durmamak, yemek, içmek, uyumak, konuşmak gibi kendiliğinden olan eylemler bile zorlaşmıştı. Belirli olan tek şey belirsizlikti. Bilindik bütün bağlar kopmuştu. Algılarım allak bullaktı.

Bildiğim bütün karanlıkların aidiyetle bir bağı vardı. O yüzden hiç kimse ve hiçbir şey olmaya çalışmıştım hep. Ve sevmediğim aidiyetler işte şimdi artık iyice yoktu.

Oysa sorgulamalarımdan, acılarımdan, şüphelerimden yeniden ve yepyeni bir zemin oluşturmaya başladığımı fark ettim. Zihnim ve kalbim acı ve öfkeyle açılıyordu. Beklemek zamanın en uzun haliydi. Acılı ama bereketliydi. Benzememek, bambaşka bir şey olmanın tek yoluydu. Benzemek sığınaktı ama tutsaklıktı.

Güçsüzlük yeni güçlere kapı açmaya başladı. Kayıptan ilham almam, yokluğu canlandırmam gerekiyordu. Boşlukla ve boşlukta özgürleşiyordum. Ezilen bir meyvenin nasıl özü çıkıyorsa özüm çıkıyor ve özüm akıyordu. Posalarımdan arınmayı bir kayıp gibi görmemeliydim.

Her şey ikiye bölünürken benim de ikiye ayrılmam gerekiyordu. Yaralarımı saklamamalıydım. Gösterişsiz bir onur gibi taşımalıydım. Olağanın dışına çıkmadan yeni bir şey yaratılmıyordu. Acı, sınırların geçilmesine yarıyordu.

Yaratıcılığımdan kopmadığım anlarda benlik hissimi kaybetmediğimi fark ettim. Değerler ve hiyerarşinin altüst olması özgürleştirmişti. İnziva, sıradanlığı bombalamıştı.

Dionysos, bilindik kendimden bile uzaklardaydı. Zorluğun ve acının görkemindeydi ve kendini yeniden yeniden yapmaktaydı."