Radikal gazetesinden Murat Yetkin'e konuşan PKK'nın Avrupa'daki yöneticilerinden Zübeyir Aydar, Oslo hatırlanınca yeni sürecin neden hızlanmasını istediklerinin görüleceğini vurguladı. Aydar, "Umut yeşermişken soldurmayalım" dedi.
Oslo sürecinin de başından beri içinde olan PKK’nın Avrupa sorumlularından Zübeyir Aydar, 2006’da dolaylı görüşmelerle başlayan görüşmelerin nasıl kesintiye uğradığı, son süreçte İmralı tutanaklarının nasıl sızdırıldığını anlattı.
Zübeyir Aydar'ın, Radikal gazetesinden Murat Yetkin'e verdiği söyleşinin ikinci bölümü şöyle: Oslo nasıl başladı, neden çöktü? Oslo, 2006’da dolaylı görüşmelerle başladı, Emre Taner zamanında. Bu ‘Balıkçı’ diye bir şahıs var, o mu aracı oldu? Hiç alakası yok. O belki 1998 sürecinde bir köşesinden dahil olmuş olabilir. Ama Oslo sürecinde ne balık, ne balıkçı vardır. Dahil olanlar kamuoyuna hiç yansımamış isimlerdir. 2007 sonunda doğrudan görüşmeler başladı. Eylül 2008’de hızlandı. 2011 baharında, ordunun 1 Nisan’da başlattığı operasyonla duraklamaya başladı. Seçimler yaklaşırken 10 Mayıs’ta Öcalan’ın önerdiği 3 protokol vardı. Her iki taraf da haziranın ilk haftasında üzerinde görüş bildirmeye karar verdik. Biz bir iki ufak düzeltmeyle ‘Varız’ dedik. Hükümetten bir şey gelmedi. O sırada 9 Haziran’da Başbakan televizyonda bir konuşma yaptı. “Biz olsak idamı kaldırmazdık” filan diye. Sonradan öğreniyoruz ki, 2011 başlarında İran, Suriye ve Irak ile bir ittifak yapılmış; 12 Haziran seçimleri ardından Sri Lanka modeli imha uygulanması konusunda. Güvenlik bürokrasisi içinde bir kesim, “Bastırıp, bitiririz” demişler. Seçimden sonra bir görüşmemiz daha oldu. O sırada bu Silvan olayı meydana geldi. Biz bunu soruşturduk. Merkezi bir karar, baskın, pusu yok, operasyon yapan birlikle ovada karşılaştıkları söylendi bize. Silvan sonrasında bir görüşmemiz daha vardı, hükümet iptal etti, bir daha da olmadı. Oslo bittikten sonra sızdı değil mi? Kim sızdırdı? MİT de önce bizden şüphelendi. Biz dedik ki ‘soruşturma yapın.’ Hakan Fidan hakkında dava açılınca onlar da bizim yapmadığımıza ikna oldular. Dava açıldığında dediler ki, BDP Diyarbakır İl Başkanlığı’nda bir kopyası bulunduğunu öne sürdüler. Size açık söylüyorum, Oslo kaydının bizde bir tek kopyası vardır, o da Murat Karayılan’ın sorumluluğunda saklanmaktadır. Bendeki kanaat, Oslo kayıtlarının MİT arşivinden çıktığıdır. Bence MİT arşivinden yasadışı yöntemlerle alınıp sızdırılmıştır. Fırat Haber Ajansı yayımlayınca siz de şüphe altına girdiniz tabii. Fırat Ajansı bunu Dicle Haber Ajansı’ndan almış. Ben görünce hemen aradım, ‘Nedir bu?’ diye. Fırat’ın sabah nöbetçisi bunu Dicle’nin internet sayfasında görünce alıp koyuyor. Sorduk, Dicle’dekilerin de bundan haberi yok. Sonra anladık ki, bilgisayar korsanlığı yöntemiyle Dicle’nin sayfasına Oslo tutanaklarını koymuşlar. Paris cinayetlerinde gelişme var mı? Ne olduğunu anladınız mı? Geçenlerde ailelerin avukatını gördüm. Fransızlar pek bilgi vermiyormuş. Adi olay olma ihtimali nedir sizce? Bence adi olay olma ihtimali yok. Bu kişiye ait yeni bilgiler çıkıyor ortaya. Geçmişte Münih’te Mevlana Derneği diye bir yere girmiş. Bir süre önce bizim Nedim Seven’e ulaşmaya, evine gitmeye çalışmış. Bence bu şahsın arkasında 2011’deki Sri Lanka yönelimi tartışılırken alınmış bizim yönetim kademelerini imha kararları, onların yansıması var. Bendeki kanaat izlerin ordu içindeki Özel Harp Dairesi’ne doğru gittiğidir. Olaya dair somut bilgi var mı sizde? Fidan arkadaşımız 12.32’de burayı, Brüksel’i aramış, iki dakika konuşmuş, hiçbir olağandışılık yok. Telefona çıkan arkadaşımız gitti ifade verdi. Olaydan kısa süre öncedir. Bürodaki son işlem 12.43’te bilgisayarın açılıp internete girilmesi olmuş, 12.56’da şahıs binadan çıkıyor. Ne olduysa o 13 dakikada olmuş. Biz elimizdeki her bilgiyi Fransız makamlarına iletiyoruz. Bu cinayetler mesela süreci aksattı. Diyarbakır’daki cenaze töreni hem bizim, hem hükümet için çok önemliydi, neyse ki orada herkes sorumlu davrandı, sorun büyümedi. Ama süreç yeni sabotajlara açıktır. Adalet Bakanı Sadullah Ergin diyor ki, ‘Sürecin başarılı olması halinde ne olacağı henüz belli değil ama başarılı olmaması halinde ne olacağı belli.’ Katılıyorum. Barış umutları hazır yeşermişken soldurmamak lazım. Çünkü barışın alternatifi yeniden çatışmadır.
“Önümüzde 6-7 aydan söz ediyorsunuz? Pek fazla zaman sayılmaz, değil mi?” sorusuna Aydar ilginç bir örnekle şu yanıtı veriyor: “Size bir şey anlatayım. Üç hafta kadar önce Nelson Mandela’nın avukatı Essa Moosa bizi ziyarete geldi. Dedi ki, Güney Afrika’da apartheid sırasında işler hızlansın diye çok uğraştık. Sonra De Klerk hükümeti bir karar aldı işi bitirmek için. Hükümetin hızına yetişemez olduk. Bir cuma günü hükümetten avukata bir telefon geliyor, ‘Pazar sabahı 8’de Mandela’yı salıveriyoruz, gelin alın’ diye. Bunların eli ayağına dolanıyor, hiçbir hazırlıkları yok. İstiyorlar ki en azından kitlesel bir karşılama yapsınlar. Bu avukat, hükümete telefon etmiş, ‘Ne olur birkaç gün daha tutun, hazırlık yapalım’ diye, iyi mi? Olmaz demişler. Bana dedi ki, en fazla pazar öğle saat 1’e kadar oyalayabilmişler. Biz de istiyoruz ki, hükümet o kadar hızlı gitsin ki, biz yetişmekte zorlanalım.