Köln
Avrupa’nın gözü kulağı bugünlerde Çek Cumhuriyeti’nde. Her gün yaklaşık 200 bin kişinin koronaya yakalanacağı ön görülen ülkede hükümet, bütün çocukları eve göndermek zorunda kaldı.
Biliyorsunuz AB, önlem alma ve gevşetme konusunda insidans sayısına, yani son bir hafta içerisinde her 100 bin kişiden kaçına korona bulaştığına bakıyor. 35 en makul sayı olarak görülüyor. Son günlerde Çek Cumhuriyeti’nde bu rakam ortalama 760. Biliyorsunuz Çek Cumhuriyeti geçen ilkbaharda korona ile mücadelede AB’nin örnek öğrencisiydi. Ülke sert önlemler almasına ve bu önlemleri mart ayı sonuna kadar uzatmasına rağmen enfeksiyon sayısının bu kadar artmasının nedeni olarak İngiltere’deki mutasyon gösteriliyor. Ülkede şimdiden fabrikaların kapatılması çağrısı yapılıyor.
Umudunu aşıya bağlayan hükümet, diğer AB ülkelerinden borç olarak aşı vermesini istedi. 100 bin doz aşı yollayan Fransa’dan sonra Almanya da 150 bin doz yollayacağını bildirdi. Öte yandan hükümet, AB’nde lisans almasını beklemeden Rusya’dan aşı ithal etmeyi planlıyor.
Henüz açıklanmadı ama Almanya, eminim Çek Cumhuriyeti’ne AstraZeneca aşısı gönderiyordur. Çekler diğer Avrupa ülkelerinden aşı isteyedursun Alman vatandaşları, tabiri caizse aşı beğenmiyor. AstraZeneca hakkında yapılan çelişkili açıklamalardan sonra vatandaşlar, bu aşıyı vurulmak istemeyince ortalık biraz karıştı.
Şimdi sık sık, AstraZeneca’nın ilan edilenden daha etkili olduğunu ispat eden araştırma sonuçları yayınlanıyor. Hatta birkaç eyalet başbakanı, sözkonusu aşılar depolarda çürümesin diye aşı sıralamasının değiştirilmesini, AstraZeneca aşısının isteyenlere vurulmasını önerdiler. İşte Almanya’da aşılamanın yavaş yürümesinin nedenlerinden biri de bu.
Almanya, oldukça bürokratik bir ülke, her eylemin yeri ve sırası var, düzen bozulmayacak. Siyasetçiler bir karar almadan önce genellikle konu hakkında bütün detayları enine boyuna tartışılacak, herkesin kabul edeceği makul bir yol bulunacak ve elbette vatandaşlar bilgilendirilecek. Çünkü Almanya’da siyasetçilerin hesap verme gibi bir görevi de var. Bu nedenle Alman Sağlık Bakanı Jens Spahn geçen hafta zor günler geçirdi. Federal Meclis’te milletvekillerinin adeta çapraz sorguya çektiği bakan, daha sonra da medyanın kendini parçalara ayıracak sorularına yanıt vermek zorunda kaldı.
Neden hızlı test uygulamasında bu kadar geç kaldınız? Aşılama neden yavaş ilerliyor? AstraZeneca aşısı ikinci sınıf aşı mı? Önlemler ne zaman gevşetilecek? Gevşetme için konan ölçü insidans sayısına göre hareket etmek doğru mu? Bu ve benzer soruların ardı arkası kesilmedi. Üstüne üstlük bazı Alman gazeteleri, Spahn’ın ekim ayında koronaya yakalanmadan kısa bir süre önce partisi CDU’ya bağış toplamak için işadamlarından oluşan kalabalık bir davete katılmasını yeniden başlıklarına taşıdılar.
Davete katılmadan önceki sabah bakan basına, "Virüs asıl özel ya da resmi toplantılarda yayılıyor“ demiş, böyle bir davete katılmış, ertesi gün de korona testi pozitif çıkmıştı.
Avrupa’da geçen haftanın önemli iki konusu da vatandaşların kendi kendilerine yapabileceği hızlı test uygulaması ve aşı yaptıranlara serbestlik sağlayacak elektronik aşı karnesi ya da pasaportu oldu.
Alman sağlık bakanı mart başında hem de ücretsiz başlanacağını ilan etmişti ama Korona Kurulu hızlı test konusunda zamana ihtiyaç duyulduğuna karar verdi. Çünkü hem hızlı testler ile ilgili bilinmeyen çok fazla konu var hem de organize edilmesi tahmin edilenden daha güç. Kurulun bu kararı açıkçası, hızlı test yoluyla daha fazla serbestliğe kavuşacağını düşünen vatandaşları hayal kırıklığına uğrattı. Çünkü komşu ülke Avusturya çoktan hızlı testlere başladı bile. Danimarka, otomobil ile gidilebilecek test istasyonları kurdu.
Danimarka’da yapılan toplam test sayısı Almanya'dakinin neredeyse 10 katı. Fransa’da da isteyen herkes ücretsiz PCR testi yaptırabiliyor ve bu sayede ölüm oranının düştüğü belirtiliyor. Test sayısını arttırmak, semptom göstermeyenleri de test etmek, Dünya Sağlık Örgütü’nün de acilen önerdiği bir uygulama. AB, dijital aşı pasaportu konusunda ise prensipte anlaştı ama henüz siyasi, bağlayıcı bir karar almadı. Turizmden yaşayan AB ülkeleri ısrar ederken, üçüncü bir korona dalgasından korkan ve başka ülkelere göre nüfusunun çok azını aşılamış olan Almanya, bu konuda ağırdan alıyor.