CHP Milletvekili ve CHP Genel Başkan Tarım Politikaları Başdanışmanı Orhan Sarıbal, Türkiye’deki kuraklık krizini ve kuraklığın tarımsal ürünlere yansımasını yorumlarken, hükümetin kuraklığa rağmen çiftçileri desteklemediğini, tarımsal ürünlerde ithalat odaklı bir politika izlediğini söyledi. Toprak Mahsulleri Ofisi’nin buğday üreticilerine sunduğu fiyatın düşük olduğunu ve çiftçinin üretime teşvik edilmediğini söyleyen Sarıbal, yapılan buğday ithalatına dikkat çekerek “AKP döneminde 75 milyon ton buğday ithalatına 20 milyar dolar ödedik” dedi.
CHP Milletvekili ve CHP Genel Başkan Tarım Politikaları Başdanışmanı Orhan Sarıbal, tarımdaki kuraklık krizini, bu krizin gıda fiyatlarına yansımasını ve hükümetin tarım politikalarını T24 ekonomi yazarı Barış Soydan’a yorumladı.
Kuraklık konusunda uzmanların daha önce sürekli uyardığını ancak hükümetin buna yönelik bir tarım politikası geliştirmediğini söyleyen Sarıbal, bu yıl özellikle Düneydoğu Anadolu’da yaşanan kuraklığın tarımsal üretimi ciddi anlamda etkilediğini belirtti. Urfa, Mardin ve Diyarbakır bölgesinde bu yıl neredeyse hiç mısır ekimi yapılmadığını söyleyen Sarıbal, “Şimdiden kuraklığın Türkiye’de temel ürünlerde ciddi anlamda etkili olacağının söyleyebiliriz” dedi.
Eskiden, tarım kredi kooperatifleri, zirai donatım, TMO, Fikosbirlik, Çukobirlik gibi kurumların çiftçilerin finansmanını sağlayarak üretilen ürünleri satın aldığını söyleyen Sarıbal, Türkiye'nin sistematik bir biçimde 'tarımda çöküş programı' uygulandığını savunarak “Çiftçinin ürünün elinde kalmadığı, mutlaka kamu olarak o mala sahip çıkılan bir düzen vardı. 12 Eylül’den itibaren bu düzen yıkıldı. Çiftçi yavaş yavaş serbest piyasa ekonomisine teslim edildi. 2002'de AKP iktidara geldikten sonra da çok hızlı bir şekilde çıkarılan kanunlarla artık hükümet bu kurumları desteklemeyeceğini söyledi. Bunlar şirkete dönüştürüldü ve o şirketler artık çiftçiyi koruyan kollayan, gerektiğinde bir sorun yaşanmasın diye zararı göze alarak çiftçiyi desteklemeye devam kurumlar olmaktan çıktı. Ve çiftçi tüccara, hallere, pazarlara kaldı. Bugün çiftçiler, kartelleşmiş olan birkaç büyük gıda şirketine teslim olmuş durumda. 2002'den itibaren girdiler sürekli döviz bazında artarken üreticinin üretiği ürünün fiyatları hep sabit kaldı. Mazot yüzde 400-500 artarken, gübre fiyatları 19 yılda yüzde 600 artmışken çiftçinin ürettiği ürünün fiyatları yüzde 200-300lerde kaldı. Bundan dolayı çiftçi sürekli zarar eden bir mekanizmaya tabi oldu.” dedi.
Bir litre sütle bir buçuk kilogram yem alınması gerekirken bugün sütün çok daha düşük fiyatlara satıldığını söyleyen Sarıbal, piyasanın tamamen kontrolsüz bırakıldığını dile getirdi. Sarıbal, Çiftçinin bu şekilde sürdürülebilir bir üretim yapamayacağını belirterek, “Birincisi, sürekli üretim maliyetleri arttı. İkincisi çiftçinin ürettiği ürün para etmedi ve dolayısıyla çiftçi üretimden uzaklaştı. Bu arada 2004-2005 tarihlerinde hükümetin uyguladığı yüksek faiz politikası nedeniyle ithalatı hızlı şekilde artırdı ama aynı tarihlerde çiftçiyi hızlı bir şekilde borçlandırdı. AKP iktidara geldiğinde resmi olarak tarım yapan 2 milyon 780 bin çiftçi vardı. 2020 sonu itibari ile 2 milyon 100 bin. 680 bin çiftçi sistemden çıktı. AKP iktidara geldiğinde ekilebilen tarım alanı 260 milyon iken bugün 200 milyona düştü. Her yıl ekilmesi gereken 50 milyon tarım alanı ekilmiyor. Çiftçinin bankalara toplam borcu tam 150 milyar TL’ye dayanmış.” diye konuştu.
‘Çiftçinin kıpırdayacak hali kalmadı’ diyen ve iktidarın ithalatta kaldırdığı vergileri hatırlatan Sarıbal, hükümetin 83 milyon nufüsu büyük şirketlerin tüketicisi konumuna getirdiğini savundu. İktidarın ithalat lobisini elinde tutuğunu ve kendi yandaşlarını ithalat üzerinden zengin ettiğini belirten Sarıbal, “Çiftçi yoksullaştırıldı. Ekmeyi bırakın elindeki arazileri de satmaktan başka hiçbir şansı yok. İktidar para sattı, halkı borçlandırdı. Yabancı bankaların, şirketlerin, fon kuruluşlarının parasını sattı, çiftçiyi borçlandırdı. Öbür taraftan da yoksullaşan çiftçi evini barkını terk etti kentlerde varoşlara yerleşti” diyerek iktidarın kentlerdeki yoksulluktan da siyasi anlamda yararlandığını söyledi.