Prof. Dr. Harun Baytekin, kuraklığın, arı kolonisi varlığını olumsuz etkilediğini ve Çanakkale'de arı kayıplarının yüzde 40'lara yaklaştığını söyledi.
Son yılların en kurak dönemlerinden birinin yaşandığı Türkiye'de, ocak ayı ortalarında sıcaklık mevsim normallerinin üzerinde seyrediyor. Ülkenin birçok bölgesindeki göletle barajlarda su seviyeleri azalmaya başlarken, mevsim normallerinin üzerindeki sıcaklık ve kuraklık nedeniyle arıcılık faaliyetleri de olumsuz etkilendi. ÇOMÜ Ziraat Fakültesi Tarla Bitkileri Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Harun Baytekin, kuraklık ve sıcak havanın arı nüfusunda ciddi bir düşüşe neden olduğunu, havalar böyle giderse arıların bahara güçlü çıkmasının imkansızlaştığını söyledi.
İklim değerlendirmelerine göre son 15 yılda Marmara Bölgesi'nin güneyinde yedi defa kuraklık yaşandığını vurgulayan Prof. Dr. Baytekin, "Bu sene kuraklığın sekizincisini yaşıyoruz. Ilıman geçen kış şartları, kurak geçen sonbahar ve ilkbaharda gelişmeyen çiçekli bitkiler, yeterli nektar ve polen veremeyince arılar, bahara çıktığı gibi kaldı. Bu nedenle de yaz ortasına doğru da ciddi bir koloni nüfusunda çöküş yaşadık. Çoğaltmak için oluşturduğumuz yeni kolonilerin ise hemen hemen hepsi yaz sonuna doğru ölmeye başladı. 100 kovanı olan 60 kovana kadar düşerek kışa girdi. 2022 yılı sonbaharı da çok kurak geçti. Ağustos sonunda yağan yağmurlardan sonra aralık ayının 10-15'ine kadar herhangi bir yağış kaydedilmedi. Çeşmeler kurudu, göl ve göletlerde neredeyse su kalmadı. Bu yıl da kuraklığın ciddi şekilde zararlarını göreceğiz gibi görünüyor" dedi
Kritik dönemlerde yapılan beslemelerle arıları ayakta tuttuklarını anlatan Prof. Dr. Baytekin, "Yeterli bal verimi anlamında düşündüğümüz zaman geçmiş yıllardaki performanstan çok uzaktayız. Çanakkale'de arı kolonisi kayıpları yüzde 40'lara yaklaştı. Türkiye kovan varlığı açısından gerçekten çok zengin. 8 milyonun üzerinde koloni varlığımız var. Ancak performansa baktığımız zaman bal verimi yönünden dünya ortalamasının altındayız. Modern kovanlarla arıcılık yapıyoruz ama flora desteklemiyor. Floranın desteklememesi de doğrudan doğruya yağışa, kuraklığa bağlı. Kurak geçen yıllarda çiçekli bitkiler, yeterli polen ve nektar veremeyince arılar da beslenemiyor. Kritik dönemlerde arılara besleme yapmak zorunda kalıyoruz. Arıcılığın maliyetleri de artmaya başlarken, buna karşılık aldığımız verim de düşmeye başladı" diye konuştu.
Arıların bahara güçlü çıkmasının neredeyse imkansız olduğuna dikkat çeken Baytekin sözlerine şöyle devam etti:
Önümüzdeki günlerde eğer arılar yavruya yatar, ardından soğuklar gelirse bu defa 'yavru çürüğü' sorunları ortaya çıkacak, koloni kayıpları daha da artacak. Bu nedenle 45 günlük hava durumlarını gözden geçirmek ve ona göre besleme yapmakta yarar var. Eğer kovan içerisinde stok bal varsa besleme yapmanın bir gereği yok. Geçtiğimiz yıla benzer bir yıl yaşıyoruz. Kış ılıman geçiyor, arı sürekli çalışmaya gayret ediyor, kovan dışına çıkıyor, salkım oluşturamıyor. Dolayısıyla ana arı diyapoza giremiyor. Sürekli aktif kalıp, diyapoza girmeyen ana arıların önümüzdeki baharda yumurta performansı düşecek. Arıların bu şekilde bahara güçlü çıkması neredeyse imkansız. Eğer bahar koşulları erken oluşursa, cemreler düşmeden önce çiçekler açmaya başlarsa koloni kayıpları daha da yükselecek demektir.