Yoksullaşmaya karşı kurulan siyasal dilin ardındaki gerçekleri yorumlayan toplum bilimci Prof. Sencer Ayata, "Huzursuz muhafazakârların AKP ile bağı gevşedi; 'diriliş' söyleminin karşısına 'çöküş' söylemi çıkacak" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yoksullara sabır dilemesi üzerine yoksullaşmaya karşı kurulan siyasal dilin ardındaki gerçekler ve ekonomik krize rağmen oy tercihlerindeki değişmeyenleri, Prof. Sencer Ayata, Murat Sabuncu'ya yorumladı.
Toplumun önemli bir bölümünün geçim sıkıntısı içinde olduğunu ifade eden Ayata, "Yaklaşık 3 kişiden 1'i bu yoksulluk veya kırılganlık seviyesine inmiş durumda. Çok büyük bir sayı. Hatta öyle bir kesim var ki, araştırmalar gıdadan kesildiğini gösteriyor. Bir başka altı çizilmesi gereken ise, zaten gelir dağılımı bozuk olan Türkiye'de bu büsbütün bozuldu. Böyle bir tabloda Sayın Cumhurbaşkanı'nın demeci gündem oldu. Yoksullara açıkça sabredin derken, zenginlere şımarmayın dedi" diye konuştu.
Ayata konuyu 'sosyal sınıflar' açısından da değerlendirdi. Ayata, "İhalelerle, vergi aflarıyla bildiğimiz 'İktidar burjuvazisi'ne yönelik bir özveri mesajı yok. Bu ne demek? Toplum şimdi bir özveri dönemine giriyor, ama ben o kesime yönelik bir özveri mesajı vermiyorum ama yoksullara veriyorum. Bu sınıfsal boyutun altını çizmemiz lazım. Bir de siyasi iktidarda en çok milliyetçilik mesajı görüyoruz. Bunu düşünürken aklıma en çok Churchill geldi. Tarihi mesajında 'Ben size kan, cefa, ter, gözyaşı vaat ediyorum' dedi. Tüm milletten özveri bekliyorum demekti. Şimdi dikkatimi çeken bu kadar millilik vurgusu yapılırken, toplumun bir kesiminin omzuna özveri yıkılıyor. Burada millilik açısından bir sorun görüyorum" dedi.
Ayata, Türkiye'de siyasi iktidarın 'dünyevileştiğini', "Bir başka önemli konuya da değinmek istiyorum. Önümüzdeki dönemde çok yüksek taleplerde bulunmayın deniyor. Bu tür bir söylem geleneksel toplumlarda vardır. Yoksulluk yüceltilir. Bu mesaj ortaçağda tutar çünkü kurumları vardır. Türkiye'de bu iktidar kendi içinden eleştirilecek düzeyde dünyevileşti. Çoğu da iktidarı manevi çöküntü diye eleştiriyor. Hal böyleyken siz vatandaşa sabret diyorsunuz. Dinin bu ölçüde dünyevileştiği bir yerde böylesi bir sabır söylemi toplumda karşılık bulmaz. Siyasi iktidarın bundan kazanacağı olacağını zannetmiyorum" sözleriyle ifade etti.
Ayata, yoksullukla mücadele için sosyal demokrasinin yoksulluğa bütünsel olarak bakması gerektiğini savundu. "Yoksullukla mücadelenin bugün için esas olarak bir eşitsizlikle mücadele olduğu kanısındayım" diyen Ayata, "O nedenle büyük sosyal paketlere ihtiyaç var. Yoksulluk meselesini bir bütünsel politikanın içinde ele almak gerekir. Mesela asgari ücret, burada CHP'nin önerisi oldu zaten, burada asgari ücretle oynamadan yoksullukla mücadele edemezsiniz. Çünkü yoksulların yüzde 70'i çalışan yoksul zaten. Demek ki ortada bir ücret sorunu var. İş yerinde toplu pazarlama olmayınca ücretler düşük oluyor. Bu aynı zamanda bir eğitim meselesi. Türkiye bu eğitim sistemiyle dünyaya vasıfsız işgücü üreten bir ülke haline geldi. Onun için eğitim sistemine daha çok yatırım yoksullukla mücadelenin en önemli parçası. Ayrıca devlette ciddi düzeyde israf var. Devlet reformu yoksullukla mücadelede çok önemli. Hukukun üstünlüğünün olmadığı yerde ekonomi yönetilemez. Bir sosyal demokratik söylemin bu bütünselliği taşımasında yarar görüyorum" diye konuştu.
Prof. Sencer Ayata sözlerini şöyle sürdürdü:
"Bir fikrin popülerleşmesi çok önemli. İktidarın gündeme getirdiği aynı zamanda televizyondan duyduğumuz 'diriliş' dönemi var. Bununla anlatılmak istenenin şu olduğunu görüyoruz; Türkiye, Cumhuriyetin getirdiği aradan sonra AK Parti iktidarıyla birlikte bir şahlanış, diriliş söylemi var. İktidarın karşısına bir 'çöküş' söylemi çıkacak. Ben bu söylemin ciddi olarak yayıldığını görüyorum. Nesnel koşullar daha çok 'çöküş' söyleminin doğru olduğunu bize gösteriyor."
"İktidarın göreli bir oy kaybı var. İktidarın sadece oy kaybı değil, ona bağlı olarak bir meşruiyet kaybı var. Bu çöküş söyleminde dile getirilen konularla da doğru orantılı. Türkiye bir meşruiyet bunalımına girdi. Başkanlık sisteminin kendisi de bu bunalımın önemli bir parçası haline geldi. Bu parti içerisinde de konuşuluyor deniyor. Rızanın düştüğünü gören iktidar, milliyetçilik ve otoriterleşme yoluna gidiyor. Milliyetçilik sadece Türkiye'de yükselmiyor, bu küresel bir olgu. Ama tuhaf bir şekilde din de zayıflıyor. Ama bizde olduğu gibi çoğu yerde de bu milliyetçilik din unsurunu içine alıyor. Önceden sıfır sorun derken bugün Türkiye hemen hemen yedi cephede birden farklı çatışma kompleksleri var."
"Dış Güçler söylemi dedim ben o zaman, şimdi her yerde söyleniyor. "Türkiye şahlanışta, korkanlar kıskananlar Türkiye'yi kuşatıyorlar. Şimdi bunlara karşı dik duran bir iktidarın arkasında birleşmek gerek" şimdi bu dış politika boyutu. İç politika boyutu ise vahim... "İçeride dış güçlerin uzantıları var" Böyle dendiğinde tüm muhalefeti içine alan bir yerli-gayrimilli ayrımı var. Diyelim eleştirel bir demeç verdiniz Doğu Akdeniz konusunda; ihanet! Bu kutuplaşma çok keskinleşti. Bir de güç gösterisi boyutu var. Dışarıya caydırıcılık, içeriye de bir gözdağı."