8 Aralık 1987’de dönemin ABD Başkanı Ronald Reagan ile Sovyetler Birliği Komünist Partisi Genel Sekreteri Mikhail Gorbaçov, karadan fırlatılan orta menzilli balistik ve seyir füzelerini karşılıklı imha etme şartını da beraberinde getiren bir antlaşmaya imza attıklarında, Beyaz Saray’dan dünyaya bir ümit ve sevinç dalgası yayılmıştı. “Orta Menzilli Nükleer Kuvvetler Antlaşması” (INF) ile 500 ila 5 bin 500 kilometre menzilli tüm orta menzilli füzelerin geliştirilmesi yasaklanıyor, nükleer silahların karşılıklı denetimi öngörülüyordu. İki kamp arasındaki nükuleer savaş riskini bertaraf ettiği düşünülen antlaşma, Soğuk Savaş’ın sonuna gelindiğinin de bir tür habercisi olarak kabul edilmişti. İmzalanan metin, Soğuk Savaş sonrası Avrupa-Atlantik güvenlik mimarisini tanımlayan bir dizi silahların kontrolü antlaşmasının da bir parçası olacaktı. Sayesinde 2 bin 700 civarında füzenin imha edildiğine tanıklık ettiğimiz antlaşma, Avrupa’nın güvenliğinin en az 30 yıl süreyle temel taşı olarak kabul edildi. Ta ki ABD’nin Ukrayna meselesi ile tetiklenen krizler sonucu antlaşmadan imzasını çektiği 2019 yılına kadar.
Bugün Rusya ile ABD arasında Ukrayna meselesi nedeniyle yükselen gerilim inişli çıkışlı seyir izlese de son gelişmeler, Avrupa’nın devasa bir nükleer silahlanma yarışına doğru hızlı adımlarla ilerleyebileceğini gösteriyor. Bu sürecin bir aşamasında, 1962’de yaşanan Küba Füze Krizi’nin bir benzerinin yaşlı kıtada yaşanma ihtimali de giderek güçleniyor.
Bir başka deyişle, “Soğuk Savaş 2.0,” bilgisayar çağını yakalamış bütün kuşakların yakından bildiği bir terimle ifade edecek olursak, adeta “… loading,” yani yükleniyor.
Yıl içindeki bir T24 yazımda yeni Soğuk Savaş’ın tam başlangıç tarihinin ilerde belki 16 Mart 2021 olarak tespit edilebileceğini vurgulamıştım. Geçen hafta Soğuk Savaş 2.0 ihtimalinin güçlendiğine yönelik işaretlerin arttığı bir hafta oldu. Bir süredir NATO’nun doğuya doğru ilerlemeyeceğine yönelik kendilerine 1990’da verilen sözlerin tutulmadığını savunan Ruslar, NATO’dan bölgedeki gerilimin temelli giderilmesini mümkün kılacak “hukuki güvenceler” beklediklerini dile getiriyor, Avrupa’ya yerleştirilmesi olası kısa ve orta menzilli nükleer füzelere yönelik moratoryum ilan edilmesi talebinde bulunuyorlardı. Kremlin’den geçen hafta gelen haberler, Rusların bu taleplerine olumlu yanıt alamamaları halinde, artık “askeri” lisanla konuşmaya başlayacakları yönünde oldu. NATO karargahından ise, İttifak’ın Rusya’ya itimat etmediğini, bu nedenle onların orta menzilli füzeler için yaptıkları moratoryum önerisine de itibar etmeyeceklerini duyduk.
Tam olarak tansiyonu nasıl seyretti bu tartışmaların, kim ne dedi ve karşılıklı güven erozyonu nasıl eriyor? İşte özeti:
Rusya Federasyonu Dışişleri Bakan Yardımcısı Sergey Ryabkov, Rus haber ajansı RIA Novosti’ye 13 Aralık’ta yaptığı açıklamada, “siyasi ve diplomatik bir çözüm doğrultusunda ilerlenmemesi, vereceğimiz karşılığın askeri boyutta olmasına yol açacaktır," şeklinde konuştu. NATO’nun kıta Avrupası’ndaki atom silahlarını artırma planlarına karşılık olarak kendilerinin de “Avrupa’ya orta menzilli nükleer füzeler yerleştirmek zorunda kalabileceklerini” belirten Ryabko, geçen pazartesi günkü söz konusu demecinde, bu durumun yeni bir cepheleşme ve silahlanma yarışına yol açabileceğini dile getirdi.
Dışişleri Bakan Yardımcısı, NATO yetkililerinin Avrupa’ya kısa ve orta menzilli nükleer füzeler yerleştirmeyi düşünmediklerine yönelik sıkça yaptıkları açıklamaları güven verici bulmadıklarını dile getirdi ve “1987’de ilan edilmiş moratoryumun yenilenmesi taleplerinin halen masada olduğunu” hatırlattı.
Rusya’nın dikkat çekici sertlikteki son açıklaması ise geçen cumartesi günü Rusya Dışişleri Bakan Yardımcısı Aleksandr Gruşko’dan geldi. Soloviev Live isimli bir YouTube kanalına konuşan Gruşko, Moskova'nın NATO'dan istediği ve taslaklarını da kısa bir süre önce İttifak ve Beyaz Saray yetkilileriyle paylaştığı (Avrupa’da) güvenlik garantilerinin bir kenara atılamayacağını, ancak atılıp reddedilmesi durumunda da “Rusya’nın karşı tehdit rejimine geçeceğini” ifade etti. Dışişleri Bakan Yardımcısı, “Batının önünde iki yol olduğunu” belirterek, “ya Rusya’nın Avrupa’daki güvenlik garantilerine ilişkin önerilerini ciddiye alacaklar ya da askeri-teknik bir alternatifle karşı karşıya kalacaklar,” şeklinde konuştu.
NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg ise, geçen hafta yaptığı basın toplantısında, Rusya'nın orta menzilli füzeler için yaptığı moratoryum ilan etme önerisi kendisine hatırlatıldığında, Rusya’yı güvenilir bulmadıklarını söyledi ve “daha önce bu tür füzeleri yasaklayan antlaşmayı ihlal ettiklerini” savundu.” Stoltenberg, Rusya'nın SSC-8 füzelerini imha etmediği sürece bu tür tekliflerin güvenilir olmayacağını da kaydetti.
Aslına bakılırsa, NATO’nun bu hususta canını asıl sıkan, Rusya’nın Avrupa topraklarında bir noktaya şu an için konuşlandırmış olsun ya da olmasın, kıtadaki dengeleri değiştirme potansiyeli barındıran teknolojik avantaja sahip bir füze sistemi geliştirmesi de olabilir, bu mümkün. Nitekim, bir NATO uzmanına göre, SSC-8/9M729 füze sistemleri Moskova’ya belirgin bir askerî ve siyasi avantaj sağlayacak özelliklere sahip. SSC-8’i, Rusya’nın diğer orta menzilli sistemlerinden farklı ve benzersiz kılan husus, füzelerinin fırlatma sırasında tespit edilmelerinin ve fırlatma sonrası izlenmelerinin diğer seyir füzelerine nazaran daha zor olması. Bu sayede SSC-8’in uzaktaki hedeflerini çok az veya hiçbir uyarı olmadan vurabileceğine dikkat çekiliyor. Denilenler doğruysa, Rusya’nın elinde NATO’nun Avrupa’daki temel askerî ve sivil hedeflerinden birine sürpriz bir saldırı düzenleme beceresine sahip bir füze sistemi var. Bazı uzmanlar bu durumun İttifakı endişelendirmesi gerektiği üzerinde duruyor.
Bu arada, NATO üyesi Polonya ile son zamanlarda birtakım ihtilaflar yaşayan Belarus’un Rusya’nın nükleer silahlarının kendi topraklarında konuşlanmasını ciddi bir seçenek olarak değerlendirme kararı aldığı öğrenildi. Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko, Kasım ayı sonlarında yaptığı bir açıklamada, Doğu Avrupa’ya daha fazla ABD nükleer silahı konuşlandırılması halinde, Rus nükleer füzelerini ülkesine davet edebileceğini söylemişti. Son olarak da Belarus Dışişleri Bakanı Vladimir Makei, geçen cuma günü yaptığı açıklamada, NATO blokunun Polonya topraklarında ilerde yapabileceği muhtemel eylemlere karşılık olarak ülkesinin nükleer silah konuşlandırma seçeneğini değerlendirmekte olduğunu kaydetti. Makei, Batı’nın düşmanca yaklaşımlarına karşı bazı ekonomik yaptırım misillemeleri de düşünebileceklerini, ellerindeki seçeneklerden birinin de Rus doğal gazının kendi topraklarından Batı Avrupa’ya geçişini durdurmak olduğunu söyledi.
Yukarıda da belirttiğimiz gibi, 1987’de ABD ile Sovyetler Birliği tarafından imzalanan ve Doğu-Batı ilişkilerindeki “Soğuk Savaş”ın sonunu müjdeleyen INF antlaşmasının temel hedefi, Avrupa’da nükleer savaş riskini azaltmaktı. Ancak, Kırım’ın Moskova tarafından ilhak edildiği 2014 yılından üç sene sonra, Batı basınında Rusya’nın antlaşmayı ihlal anlamına gelen yeni bir orta menzilli füze (Novator 9M729) geliştirip konuşlandırdığı haberleri boy göstermeye başladı.
Gerçi Moskova, iddiayı reddetmiş ve kanıt diye sunulan sıradan ticari uydulardan alınan görüntülerde sabit fırlatma rampasına benzeyen bir nesnenin göründüğünü, bir füzenin görünmediğini savunarak, Washington’dan teyit amaçlı kullanılabilecek bir kanıt beklediklerini dile getirmişti. Amerikalılar ilave dayanak sunma ihtiyacı duymadılar. Ruslar ise ortak komisyon toplantılarına kendilerinin her zaman teknik parametreleri görüşmeye hazır uzmanlarla katıldıklarını, ancak ABD'nin bir kez dahi füze uzmanı yollamadığını savundular. Diğer taraftan Ruslar sadece savunmada kalmıyor, ABD'yi, Romanya ve Polonya'da Aegis füze savunma sistemi konuşlandırarak, INF Antlaşması'nı ihlal etmekle suçluyorlardı.
Taraflar arasındaki güvensizlik artınca Başkan Donald Trump, NATO tarafından SSC-8 olarak adlandırılan bu füzelerin varlığını gerekçe göstererek 2019 yılı Şubat ayında ülkesinin INF’deki yükümlülüklerini askıya aldı. Rusya’ya tutumunu gözden geçirmesi için 6 ay süre veren Beyaz Saray, akabinde antlaşmadan tamamen çekildi. Bu arada, Washington bu gelişmelere paralel olarak Doğu Avrupa’daki askeri varlığını artırmaya başlamıştı. 20 Ocak 2021’de yemin ederek göreve başlayan Joe Biden dönemi ile birlikte Pentagon’un Orta Doğu’daki bazı füze savunma sistemleri ile deniz gücünü Avrupa ve Pasifik bölgelerine kaydırdığı, bu eğilimi sürdüreceği görüldü.
Zaman bize yaşlı kıtada daha ne gösterecek bilmiyoruz.
Ancak şu ana kadar, özetle belki şunu söylemek mümkün: İmzası Soğuk Savaş’ın sonunun başlangıcı olarak değerlendirilen INF Antlaşması’nın nihayete ermesinin Avrupa’nın güvenliğinin kötüye gideceğinin habercisi olması kaçınılmazdı. Nitekim “haberi” aldık, kötüye gidiyor. Ancak tarafların siyasi-diplomatik seçenekleri kenara koyup askeri seçenekleri değerlendirmeye başlaması epeyce ürkütücü. Oyun gibi görülüp önü alınması lazım, zira “Soğuk Savaş 2.0 yükleniyor!”
Twitter: @akdoganozkan